Ana SayfaSeçim 2023İktidarın kampanyası ve sınırları

İktidarın kampanyası ve sınırları

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kampanyasında üç unsurun öne çıktığı görülüyor. Birincisi, toplumdaki kültürel ve dini/mezhebi kırıklıkların derinleştirilmesidir. İkincisi, muhalefetin gayri-milli ve gayri-yerli diye tanımlanması ve terörle irtibatlandırılmasıdır. Üçüncüsü ise, yeniden inşa ve ihya söylemidir. Acaba seçmen, bu üç sütunlu kampanyaya nasıl tepki verir?

İttifaklar nihai şeklini aldı, partilerin ittifakları ve seçime girme usulleri kesinleşti, adaylar belirlendi ve listeler YSK’ya verildi. Böylece seçim yarışında hızla son düzlüğe girildi. Cumhurbaşkanı adayları sahaya indi ve yürütecekleri kampanyaların rengi de belli olmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kampanyasında üç unsurun öne çıktığı görülüyor.

Birincisi, toplumdaki kültürel ve dini/mezhebi kırıklıkların derinleştirilmesidir. Muhafazakâr-dindarlar ile seküler toplumsal kesimler arasındaki kutuplaşmanın keskinleştirilmesidir. Muhalefet, bunun için “seccadeye basanlar” ve “kıbleyi bilmeyenler” olarak niteleniyor. CHP, bunun için, tek parti dönemine atıfla “camiyi yakan bir parti” olarak resmediliyor. Erdoğan, tabanını yanında tutmanın en emin yolunu, halen fay hatlarını tetiklemekte ve tarihi endişeleri ayakta tutmakta buluyor.

İkincisi, muhalefetin gayri-milli ve gayri-yerli diye tanımlanması ve terörle irtibatlandırılmasıdır. HDP ve PKK, bu bağlamda, Erdoğan’ın kampanyasında merkezi bir yeri işgal ediyor; zira muhalefet, hep HDP ve PKK üzerinden tasvir ediliyor. Erdoğan, dış güçlerin maşası olan ve terör örgütlerinin arka çıktığı bir muhalefet tarifi yapıyor; onların kazanması halinde memleketin yabancılara peşkeş çekileceği ve teröristlerin ülke toprakları üzerinde cirit atacağı korkusu pompalıyor. Seçimi milli olanlar/olmayanlar, yerli olanlar/olmayanlar ve terörle mücadele edenler/teröre destek verenler arasındaki bir mücadele olarak sunuyor ve seçmeni bu iki uçtan birini tercihe zorluyor.

Üçüncüsü ise, yeniden inşa ve ihya söylemidir. Bilhassa 6 Şubat depremlerinin ardından, depremde yıkılan şehirler başta olmak üzere Türkiye’nin adeta yeniden kurulması, 14 Mayıs’ın da en mühim meselelerinden biri oldu. Erdoğan, bir taraftan ülkeyi bir yıl içinde ayağa kaldıracağını söyleyerek “inşa”, diğer taraftan da “Türkiye Yüzyılı” sloganıyla “ihya” iddiasını ortaya koyuyor. Ve bu inşa ve ihyayı ancak kendi iktidarının gerçekleştirebileceğini, çok başlı ve koltuk sevdalısı muhalefetin ise çapının buna yetmeyeceğini vurguluyor.

Sınırları tüketmek

Acaba seçmen, bu üç sütunlu kampanyaya nasıl tepki verir? Cevap babında üç hususa değinebilirim:

Bir: Dini ve milli değerler üzerinden bir bloklaşma siyasetinin, seçmen nezdinde belli bir doygunluğa vardığı kanısındayım. Hem iktidarın bu konulardaki söylemlerini tüketmesi hem de muhalefetin birçok kesimin temsilcilerinden oluşan yapısı, bu siyasetin tesirini azalttı. İttifakın içinde İYİ Parti’nin varlığı “milli”; Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve DEVA Partisi’nin varlığı ise “dini” değerlerden taviz verileceği iddiasını zayıflattı. Herhalde politik bağnazlığa batmamış hiç kimse Akşener’in ülkenin birliğine; Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu’nun da dini ve muhafazakâr kesimlerin kazanımlarına aykırı politikalara cevaz vereceğini düşünmez. Dolayısıyla bu argümanlar, seçmenin tercihlerini yönlendirmede eskisi kadar etkili olmaz.  

İki: İktidarın, HDP’nin verdiği desteği ileri sürerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığını HDP ve PKK’ye bağlaması ve onu “Kandil’in adayı” gibi sunması da geçmişteki gibi sokakta karşılık bulmaz. İki nedeni var bunun: Nedenlerden biri, bu mevzuda da söylenecek her sözün söylenmiş, yapılabilecek bütün suçlamaların yapılmış olmasıdır. İktidar uzun bir süreden beri muhalefete bu yönde ağır suçlamalar yöneltiyor ve toplum da bütün bunları biliyor. Bu propaganda, tercihini bu suçlamalara göre yapan seçmenlerin yüreğini soğutabilir, fakat şimdiye kadar bu suçlamalara teveccüh etmemiş seçmeni kendine çekmez.

Diğer bir neden ise, HDP’nin bu seçimlerde taleplerini asgari bir seviyede tutmasıdır. HDP’nin isteklerini genel demokratikleşme sorunlarıyla sınırlı tutması ve radikal söylemlerden kaçınması, iktidar propagandasının tesirini kırıyor. Hülasa bir taraftan iktidarın ideolojik mühimmatını harcamış olması, diğer taraftan da HDP’nin makul bir siyasi çizgide durması, iktidarın üzerinde at koşturabileceği siyaset sahasını daraltıyor.

Aslında suçlama siyasetinin artık sonlarına gelindiğini 2019 seçimleri göstermişti. Çünkü bu seçimlerde en üst perdeden toplumun üzerine boca edilen bu söylem, Erdoğan’a bir zafer getirmemişti. O günden bu yana da Erdoğan’ı güçlendiren, ona avantaj sağlayan ve toplumu bu siyasete daha fazla bel bağlamaya sevk eden bir gelişme olmadı. Dolayısıyla 2019’da bekleneni vermeyen bir söylemin, şartların aleyhine geliştiği 2023’te iş görme ihtimalinin daha az olduğu söylenebilir.

Üç: Erdoğan, hemen her seçimde seçmene yeni bir hikâye anlatır. 14 Mayıs için de Erdoğan toplumun önüne, ana esprisi “büyük ve güçlü bir Türkiye” olan mega bir anlatı sürüyor. Seçmenlerinden, dün olduğu gibi bugün de kendisine güvenmelerini ve peşini takılmalarını talep ediyor.

Zannımca, inşa ve ihya iddialarını içeren bu sütun, Erdoğan’ın kampanyasının halen en güçlü tarafını oluşturuyor. Seçmende bu iddiaların ciddi bir alıcısı var. Muhalefetin de, bu nedenle, asıl buraya dikkat etmesi gerekiyor. Çünkü seçimin kaderini, milli ve dini değerleri yarıştırmaktan ziyade, tarafların “kurucu siyaset” anlayışlarının seçmende ne kadar yer ettiği belirleyecek.

- Advertisment -