Gülsüm Ekinci
RÖPORTAJ Cihan Aktaş: “Bir Anadolu yüzyılı romanı yazayım istedim…”
Cihan Aktaş “Şair ve Gecekuşu” romanında, yoksunluklara rağmen hayatı üstlenebilen, yani “bir hayatı ‘romantik yalan’dan kurtarıp ‘romansal hakikat’ açısından ele almaya değer kılan” sebeplerden birine sahip iki kadın kahramanını anlatıyor. Biz varlıklarından ilk kez haberdar olsak da Çankırılı şair Cevriye Banu ve Nimet Gecekuşu Cumhuriyet’in hemen öncesi ve hemen sonrasındaki dönemde Anadolu’da yaşayan insanlar. Hayatları, Anadolu’nun bilmediğimiz ne kadar çok yönünün olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Her geçen gün buralı oluyorlar
Sınırdan Türkiye’ye giren Afganlar vesilesiyle tekrar Suriyeli mülteciler gündemde. Bazı siyasetçiler, sanatçılar, iş insanlarından Suriyelilere yönelik öfkeli açıklamalar yükseliyor. Peki Suriyeliler bu tartışmaları nasıl izliyor? Uzun yıllardır Suriyeli mültecilerle çalışan eğitimci Taha Elgazi ve Suriye Dostluk Derneği başkanı Kadriye Esra Aygün ile konuştuk. Elgazi: Bu tartışmalar mültecileri çok etkiledi. Bazıları evinden çıkmaya korkuyor, bazı gençlerimiz işlerini terk etti. Aygün: Biz onları ne kadar yabancı ne kadar misafir olarak kabul etsek de her geçen gün buralı oluyorlar. Güney illerinde evlilikler de başladı, ortak çocuklar doğuyor: O yüzden artık kendilerini buralı olarak görüyorlar.
“Ne hazindir ki Batılılaşma karşıtlığına, kadına şiddetle ilgili bir sözleşmeden başlamayı uygun buldular”
Serpil Balat: “Kadına şiddet gibi evrensel bir sorunun çözümü için uluslararası işbirliği yapılması anormal bir şey midir?..” “İstanbul Sözleşmesi’ni, herhangi bir maddesinin milli ve manevi değerlerimiz için tehlike oluşturacağına inanmadığımdan dolayı savundum…” “Ne hazindir ki Batılılaşma karşıtlığına, onlarca sözleşme ve kanun dururken kadına şiddetin önlenmesi için hazırlanmış bir sözleşmeden başlamayı uygun buldular.”
İstanbul Sözleşmesi 1 Temmuz’da geçersiz olacak fakat Danıştay kararını 2 Temmuz’da verecek!
Danıştay 10. Daire, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal eden Cumhurbaşkanlığı kararının yürütmesini durdurmak için açılan davada kararını, Cumhurbaşkanı’nın vereceği savunmadan sonraya, 2 Temmuz'a ertelemişti. Oysa İstanbul Sözleşmesi, 1 Temmuz itibariyle Türkiye açısından geçersiz olacak. EŞİK platformundan kadınlar bunu anlatmak istedi fakat polis izin vermedi.
Amirabad’a şiddet uygulayıp ölümle tehdit eden kocası serbest
İranlı eşi Galavizh Ayaoubi Amirabad’a şiddet uygularken görüntülendiği video kamuoyunda yankı uyandıran Zülküf Coşkun ilk duruşmada serbest kaldı. Kasten adam yaralamak ve öldürmekten 2011’de hüküm giymiş ve sekiz sene yatmış Coşkun hakkında kelepçesiz ev hapsi kararı verildi.
ÖZEL HABER – Bir erkek şiddeti videosunun inanılması zor arka planı
Kadın ve çocuk hakları aktivisti Galavizh Ayaoubi Amirabad, hakkında verilen idam cezasından kurtulmak için Türkiye’ye kaçıp Adana’ya yerleşen İranlı bir kadın. Adana’da bir Türkle evlendikten sonra başına gelenler ise kısa süre önce sosyal medyada büyük yankı uyandıran bir ‘kadına şiddet’ videosuna konu oldu. Şair, mimar, öğretmen olan ve anadili Farsça dışında dört dile daha hâkim Amirabad hikâyesini Serbestiyet’e anlattı.
İstanbul Sözleşmesi 10 yaşında
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yılında Twitter’da “meydan okuma (challenge) eylemi” başlattı. Çok sayıda ülkenin büyükelçiliklerinin Twitter hesaplarından Sözleşme’nin 10. yılı vesilesiyle Türkiye’yi fesih kararından vazgeçmeye davet eden ortak bir açıklama paylaşıldı.
Kadınlardan ‘sığınak istiyoruz” kampanyası
Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı Bileşenleri, şiddet mağduru kadın ve çocukların korunup desteklenebileceği sığınma evlerinin sayısının artırılması ve güçlendirilmesi talebiyle "Sığınak istiyoruz" kampanyası başlattı.
Melek İpek davası kararı, şiddet mağduru kadınlar için emsal olacak mı?
Melek İpek davasında, mahkemenin dayandığı “meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” hükmünün diğer şiddet mağduru kadınlar için emsal olup olmayacağını Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Melek Önder ve Avukat Abdulhalim Yılmaz’a sorduk.
Amsterdamlı kadınlardan Türkiyeli hemcinslerine: “Burada yalnız ve birlikte duruyoruz”
Amsterdam’da kadınlar 10 Nisan Cumartesi günü, Amsterdam'daki Dam Meydanı'na, öldürüldüğü için ayakkabı giyemeyen Türkiyeli kadınlar için “Yetmiş kırmızı topuklu ayakkabı” yerleştirildi.
Eşit Masallar’ın devamı 23 Nisan’da geliyor
Toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığını geliştirmek amacıyla yeniden yorumlanan Sindirella, Kırmızı Başlıklı Kız ve Rapunzel masallarıyla başlayan Eşit Masallar projesinin devam kitaplarından ikisi 23 Nisan haftasında yayımlanacak.
‘Sözleşmeye kadar o değerleriniz neredeydi?’
Kadın sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve kadın yazarlar İstanbul Sözleşmesi’nin feshini Serbestiyet’e yorumladı. HAZAR Derneği Kurucu Başkanı Ayla Kerimoğlu: Sözleşmeye kadar bu değerleriniz neredeydi? Bu değerlerden üreteceğiniz bir hukuk vardı da bunca kadın neden öldürüldü? Akademisyen Dr. Gülenay Pınarbaşı: İstanbul Sözleşmesi öncesi yedi buçuk yılda 4.063 kadın, sonrası dört yılda 1.236 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Sözleşme ve 6284 tam uygulanmamasına rağmen olumlu sonuçlar alınmış.
Toplumun en dirençli grubu kadınların 8 Mart’ı: Öncesi ve bugünü
Dünya Kadınlar Günü etkinliklerinde, genel olarak bütün kadınların ve kadın örgütlerinin eylemlerinde, çağrılarında İstanbul Sözleşmesi’nin bir an önce uygulanması talebi öne çıktı. Bu yıl erken başlayan 8 Mart kutlamalarında bugüne kadar gerçekleştirilen eylemleri ve bugün planlananları derledik.
İsmail Kara: “Hepimizin kaybettiği bir yerde ‘İslamcılar sınandı ve kaybetti’ demek züğürt tesellisi”
“28 Şubat’ın hedefi dindarlardı, İslamcılardı tespitinin doğruluk derecesini yeniden tartışmak lâzım. Bence dindarlar yakın ve görünür konjonktürel hedefti, ilk haksızlıklara da onlar, onların çevreleri, kurumları, şirketleri uğradı, zaten çelimsiz olan din eğitimi baltalandı, ama esas mesele bütün darbelerde olduğu gibi Türkiye’ye müdahale etmekti.”
Peki, 28 Şubat ’97 beni nasıl etkiledi?
28 Şubat’tan önceki ve sonraki bütün darbeleri, darbe teşebbüslerini tüm Türkiye olarak birlikte yaşadık ve birlikte toplumsal hafızamızın derinliklerine bastırdık, gömdük. Psikoloji bilimi diyor ki travmalar konuşmadan, yaslar tutulmadan iyileşmez. Madem öyle, zamanın doğruluğunu hep ispatladığı bir sloganı yineleyelim: “Ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
‘Cinskırım, çünkü kadın cinayetleri sistematik’
“Şunu görelim: Kadınlar teker teker öldürülüyor, failler teker teker öldürüyor… İster kadın cinayetleri ister ataerkil cinayet diyelim, boyutun kesinlikle ‘kırıma’ vardığını ve dolayısıyla isimlendirmede artık ‘cinskırım’ı kullanmamız gerektiğini söyleyebiliriz.”
Gümrükçüoğlu: ‘Taciz ve tecavüzde odak mağdurda değil failde olmalı’
KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, KADEM’in kadınların sosyal medyadan başlattığı #uykularınızkaçsın gibi ifşa kampanyalarına ve genel olarak taciz ve tecavüz olaylarına bakış açısını anlattı. Saliha Okur’a, neden ‘eşitlik’ yerine ‘adalet’ sözcüğünü tercih ettiklerini de sorduk.
RÖPORTAJ: Hem Müslüman hem Feministlerin sayısı artıyor
12 Aralık’ta gösterime giren “Hem Müslüman Hem Feminist” belgeselinin yönetmeni Nebiye Arı: “Müslüman feministlerin hikâyelerini, tecrübelerini, başkalarından, ‘Müslüman feminist olmaz’ diyenlerden değil de kendilerinden dinlemek, başka insanlara da göstermek istedim. Gözlemlediğim Müslüman Feministlerin sayısının arttığı. Çünkü artık kadınlar din içerisinden kendilerine farklı bir yorum, farklı cevap arıyorlar.”
Av. Sönmez, dernekleri ve STK’ları ‘OHAL’de tutma yasasına karşı milletvekillerini göreve çağırıyor
İnsan hakları alanında çalışan hukukçu Gülden Sönmez, bugün (25 Aralık) TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun teklifinin “uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı” yönlerini Serbestiyet’e anlattı.
Psikolog Akyapraklı: ‘İfşa hareketi çok uzun olmayan bir süreçte kasabalara, köylere yayılacak’
“Birçok riski göze alarak paylaşımlar yapan mağdur kadınlarımızın, toplumsal vicdanda çok önemli bir iç görü meydana getireceğine inanıyorum. Şimdilik, sosyal medya kullanan, çalışan, eğitimli, kentli kadın hareketi olarak başlamış olsa da çok uzun olmayan bir süreçte köylü, kentli, kasabalı farklı kesimlerden kadınların gündelik yaşamına yansımalarını göreceğiz sanırım.”
‘Kadın mücadelesinin iradesi değişim getirecektir’
Feyza Akınerdem: “Eşitsizliğin kadın bedeni üzerinde yarattığı en büyük sonuç, o bedenin müdahale edilebilir, dokunulabilir, sömürülebilir bir beden olması kabulüdür. Kadın bedeninin müdahale edilebilir ve sömürülebilir olması demek de aslında kadının kendi hayatının aktörü olmaması demek.”
RÖPORTAJ – ‘Taciz korkusu yaşamadan büyüyen bir kadın yoktur’
Hidayet Ş. Tuksal: "Kadınlar, başlarına geleni sır olarak bırakan utanç kalkanını delerek utancı asıl sahiplerine iade ediyorlar." (…) "Aile ve Sosyal Politikalar bakanı, diğer kadın bakanlar ve kadın milletvekilleri hep birlikte açıklama yaparak güçlü bir irade ortaya koymalı, ifşa cesaretini gösteren kadınların yanında durmalıdır."
Kültür ve iktidar yan yana gelmek zorunda mı?
Bu seferki röportaj dizimizin konusu “Kültür ve İktidar”. İlk bölümde farklı isimlerden görüşlere yer vererek konuya giriş yapmaya niyetlendik. Sonraki haftalarda klasik tarzda röportajlarla konuyu incelemeye ve anlamaya devam edeceğiz. Bu bölümde “kültür” ve “iktidar” kavramları arasındaki ilişkiyi ele alıyoruz.
‘Kimseyi takip etmek, hiçbir hocayı dinlemek zorunda değiliz’
Kasım başından beri devam eden “Gençlik ve din ilişkisi” söyleşi serimizin son bölümünde sözü gençlere bıraktık. Gençler, kendi din algılarının anne-babaları gibi olmamasının ‘normal’ sayılmasını bekliyor. Hemen hepsi, kamusal alanda dindar kimlikleriyle kanaat önderliği yapan kişilerin hayatlarının ve eylemlerinin inançlarına uymamasını, dinden uzaklaşmada temel bir faktör olarak görüyor.
Ümit Aktaş: ‘Eminliğin koşulları ortadan kalkmışsa iman da ortadan kalkmış demektir’
“İktidarın temsil ettiğini iddia ettiği değerlerle verili gerçekliğin uyuşmazlığının yarattığı çarpıklığın, henüz bu çarpıklığı içselleştirecek denli içtenliğinden uzaklaşmamış olan gençliğin tepkisiyle karşılanması, çok da şaşırtıcı olmamalı. Gençliğin dilindeki değişimin tepkiselliği, giderek yayılan bir bezginlikle de ilgilidir ve şayet gelecek kuşakları kaybetmek istemiyorsak, bir an önce bu yalanlar dünyasından çıkılmaya çalışılmalıdır.”
Mualla Kavuncu: ‘Damarlardaki delilik dinle akmıyor, çünkü din artık resmî ideoloji’*
“Z kuşağı tamamen dinle iç içe geçmiş bir iktidar ortamına doğdu ve bu ortamda büyüdü. Damarlardaki delilik, iktidar olan, egemen olan değerlerle, dayatılan bir şeyle akamaz ki. Tersine ona karşı akması gerekir. Dayatmalar gençliğe her zaman itici gelmiştir, yasaklar, dışlanan, ötelenen değerler ise cazip. En açık örnek, otuz-kırk yıl öncesinin ‘şanlı başörtüsü mücadelelerinin’, yasağın kalkmasıyla birlikte yerini başını açma furyasına bırakması.”
‘Gençlerin taklitten çıktıklarına dair ipuçlarımız çok ama tahkike ulaşacaklar mı, henüz bilemiyoruz’
Dr. Fatma Candan: “Sağımızdan solumuzdan; eşimizin dostumuzun çocuklarından ya da kendi öğrencilerimden gençlikte bir sorgulama sürecinin süratlendiğini gözlemliyorum ki sorgulamak gençliğin doğasında var. Ama henüz sürecin nereye doğru gittiği, nasıl tamamlanacağı belli değil, dolayısıyla kesin cümleler sarf etmekten çekinmek lâzım.”