Abdullah Kıran
Onbir soruda Malazgirt muharebesi
26 Ağustos (yani önceki gün), 1071’deki Malazgirt meydan muharebesinin 949. yıldönümüydü. Muş Alparslan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdullah Kıran, olayı bir dizi soru ve cevapla inceliyor.
Türkiye’nin tek bir sorunu var: Kürt sorunu!
Kürt meselesi devam ettikçe, hiçbir iktidar bugünki AK Parti’den daha demokratik bir yönetim ortaya koyamaz.
Willy Brandt ve yüzleşme
Yüzleşme deyip geçmemek gerekir; bir sorun ile yüzleşmek, o sorunu yarı yarıya çözmek demektir.
Batı medeniyetini Salamis savaşına mı borçluyuz?
Themistokles aristokrasiden gelmeyip demokrasi geliştiği ölçüde yükselen yeni bir politikacı tipiydi. Kurnazlığı ve uzak görüşlülüğüyle ün saldı. İÖ 483’te Atina yakınlarındaki Lavrion madenlerinde keşfedilen yeni damardan çıkarılan gümüşün, o zamana kadar âdet olduğu üzere Atina vatandaşları arasında bölüştürülmesine karşı çıktı. Çarçur etmeyelim; 200 yeni “trireme” (üç sıra kürekli ağır kadırga) yapımına harcayalım, ihtiyacımız olacak dedi. Çünkü Perslerin tekrar geleceğini öngörüyordu.
Mustafa Kemal Kürt sorununu çözmek istedi mi?
Maalesef Mustafa Kemal, sorunu HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın anlattığı şekilde, halk egemenliği ilkesine dayalı, bütünlüklü bir demokrasi fikriyle çözmeye çalışmadı. Çözmek isteseydi, çok rahatlıkla çözebilirdi. Hattâ Mustafa Kemal için o zaman Kürt meselesini demokratik bir temelde çözmek, bir şapka devrimi, hele hele bir harf devriminden daha kolaydı.
Perslerde hükümet şekli tartışmaları (2)
Herodotos, imparatorluk tahtını Medlerden geri alan yedi soylu darbeciye, nasıl bir yönetim kuracaklarını tartıştırır. Tamamen Yunan düşüncesinden alınmış kavramlarla, Otanes’e halk yönetimini, Megabyzos’a aristokrasi veya oligarşiyi, Dareios’a da monarşiyi savundurtur.
Perslerde hükümet şekli tartışmaları (1)
Ahemenid hanedanı yönetimindeki Pers İmparatorluğu (İÖ 550 - 530) tarihçiler tarafından imparatorlukların nicel ve nitel gelişme sürecinde ya çok önemli bir sıçrama, ya da hattâ “ilk gerçek imparatorluk” kabul edilir.
Muhtaç olduğumuz, Nûşirevan’ın adaleti
Benim de şiddetle savunduğum Başkanlık Sistemi uygulamasının, adaleti gözetmesi ve âdil olması şartıyla, Türkiye’de meşruti bir padişahlığa doğru everilmesinden rahatsızlık duymam. Ancak devletin kamu düzenine karşı suç işlemiş ve gayri ahlâkî eylemlerde bulunmuş olanları serbest bırakıp, şiddete bulaşmaksızın sırf fikir ve düşüncelerinden dolayı içeride olanları bırakmaması, adalet ile uyuşmuyor.
Kasım Süleymani ve bölgedeki denklem
Kasım Süleymani’nin bütün dış müdahalelerinde, İran’a ekonomik getirisi olan bir tek operasyon varsa, o da Türkiye’nin desteğiyle Kerkük’ün Kürdistan hükümetinden alınması; daha önce Türkiye’ye akan ve ekmeğimizi büyüten Kerkük petrollerinin İran’a yönlendirilmesidir.
“Cihangir” ve “Tanrı’nın Cezası”: Cengiz Han
Sefer dönüşü Buhara'ya uğrayan Cengiz, kendisine İslâm dininin esaslarını anlatacak birilerinin getirilmesini emreder. Kadı Şerefeddin ile bir vaiz gönderilir. Cengiz'in huzuruna çıkarak kendisine kelime-i şehadet ile namaz, oruç, zekât ve haccı anlatırlar. Cengiz hac hususunda duraklar ve “Belli ki, Mekke'de çiftçilik yapılamadığından halkın giden hacılardan ihtiyaçlarını görmeleri için Cenâb-ı Hak onu da emretmiştir” der.
Mervani Kürt beyliğinin hazin sonu
Günümüzde, çoğunlukla Diyarbakır ile Muş arasında meskûn olan aşiretin bugünkü haline bakıp Nâsırüddevle’nin 140 adet inciden yapılma ibret tesbihini düşününce, Kürtçedeki “Em bextireş in” (bizim bahtımız kara) deyimi aklıma geliyor. Galiba bütün o şatafattan bana kalan, bir Mervani Kürdü olma mirası ve bin yıllık bir aristokratik kökendir.
Medeniyetin adalet serüveni
Platon’a göre, adaletsizlik yapmadan tek başına yönetecek insan yoktur. Bu nedenle yöneticiler erdemli kişiler tarafından denetlenmelidir. Eğer yöneticileri denetleyecek kişiler onlardan daha erdemli ise, ülke gelişir ve mutlu olur. Buna karşılık yöneticilerin denetlenmesi usulüne göre yapılmazsa, devletin tüm yapısını bir arada tutan adalet ilkesi yıkılır. Yönetim birimleri birbirinden kopar ve devletin bütünlüğü yokolur.
Sultan Alparslan’ın öldürülmesi
Alparslan’ın namaz kıldığı yere bir gün bir ihbarcı tarafından Nizamülmülk’ü şikâyet eden bir mektup bırakılır. Sultan mektubu okuduktan sonra Nizamülmülk’e verip şöyle der: “Bu mektubu al; eğer bunu yazanların söyledikleri doğru ise ahlâkını güzelleştir, durumunu düzelt; eğer yalan söylüyorlarsa onların hatâlarını bağışla ve onları öyle mühim işlerle meşgul et ki, insanları aldatmaya vakit bulamasınlar.”
Güvenli bölgenin uluslararası boyutu
Türkiye’nin bugün Suriye toprakları dâhilinde tarafgir bir nüfus değişimi yönünde tasarrufta bulunması, ileride telâfisi mümkün olmayan sorunlar yaratabilir. Türkiye, Kürt sorunu çözmeye kalkarken, bir Arap sorunu da yaratabilir. Görünen o ki, bu gidişle Rusya ve İran, İdlib’teki tüm cihatçı unsurları Türkiye sığınmak durumunda bırakacaktır.
Romen Diyojen’in akıbeti
Amasya ve Tokat civarındaki çatışmalarda Romen Diyojen’in kuvvetleri ilk başta üstün gelmiş ve Roma’dan Konstantin komutasında gönderilen ordu dağılmıştı. Diyojen’in tam bu sırada, mevcut ordusu ile Roma toprakları içine doğru ilerlemesi gerekirken, Kilikya tarafına çekilmesi askeri açıdan stratejik bir hata olmuştur.
Alparslan, Romen Diyojen’i nasıl karşıladı?
“Beni ya öldürürsün, ya İslam ülkelerinde teşhir edersin, yahut da, uzak bir ihtimal olmakla beraber, affeder, fidye ve vergi alır, beni kendine naib edersin.”
Romen Diyojen Malazgirt’te ihanete mi uğradı?
Peki, Urfalı Mateos’un sözünü ettiği “hainler” kimlerdir? Sultan Alparslan’a mektup yazan “bu hainlerin” Dukas ailesi mensuplarıyla bir ilişkisi var mıdır? Yoksa Romen Diyojen henüz sefere çıkmadan önce mi kendisine karşı bir komplo hazırlamışlardır?
Romen Diyojen’in Malazgirt seferi
Ana gövdeden uzaktaki askerler, imparatorluk sancağının ordugâha doğru geri çekilmesini yenilgi ve bozgun olarak yorumladı. Askerlerinin şuursuzca kaçıştığını gören imparator, onları boş yere düzene sokmaya çalıştı. Roma ordusundaki karışıklığı bir tepeden izleyenler durumu sultana bildirince, Türkler bütün güçleriyle son saldırıya kalktı.
Sultan Alparslan, Malazgirt savaşı ve Kürtler
Sultan Alparslan kuşkusuz etnik bakımdan Türktü; ancak savaş meydanında, “Biz Müslümanların eskiden beri yaptıkları gazayı yapmak istiyoruz” diyen bir komutanın dâvâ ırki değil, İslâmî sayılmalıdır. Malazgirt bir ırk savaşı değildi; kaba bir değerlendirme ile şöyle söyleyebiliriz: Türkün aklı, Kürdün gücü ve Arabın duasıyla kazanılmış bir zaferdi.
Amr bin Âs: deveden denize (III)
İskenderiye’nin düşüşü ve Mısır’ın alınması, Hz. Muhammed’in ölümünden yaklaşık 25 yıl sonra Arapları dünyanın en önemli siyasi gücü haline getirdi. Ne Sasanilerin ne de Bizans’ın müstahkem sur ve kaleleri Arapları durdurabildi. Amr bin Âs, Halit bin Velid ve Sa’ad ibn Ebu Vakkas gibi askeri ve siyasi dehalar sayesinde Müslüman Araplar 7. yüzyılda dünyayı sarstı ve sonraki yüzyıllarda büyük bir medeniyet olarak tarih sayfalarında yerlerini aldı.
Amr bin Âs ve İskenderiye Kütüphanesi (II)
Sasanî casus göçebe bir Arabın çömelerek abdest ettiği ve aynı anda yemek yediğini görür. Yaklaşarak Arapça ne yapıyorsun diye sorunca, Bedevi şu cevabı verir: “Gördüğünü yapıyorum, eskisini çıkarıyorum ve yenisini yiyorum.” Geri dönen casus, “Gördüğüm adamlar yalın ayak ve çıplak fakat cesurdur” diye rapor verir.
İskenderiye fatihi Amr bin Âs (I)
Amr bin Âs’ın Mısır’ın alınması konusunda aşırı iştahlı davranmasının belki bir nedeni, daha önce Arap ticaret kervanlarının başında Nil vâdisine inmiş, İskenderiye’yi ziyaret ederek kentin güzelliği ve dillere destan zenginliğine hayranlıkla şahit olmuş olmasıdır.
İbn Haldun’un Timurleng ile imtihanı
Timur’un bu zor ve karmaşık tuzak sorusuna benim gibi siyaset bilimcilerin cevap bulması kolay değil. En iyisi biz bu soruyu ilâhiyatçı meslekdaşlarımıza bırakarak, daha çok etik boyutu ağır basan başka bir soruyu soralım: Sizce İbn Haldun, canını kurtarmak amacıyla Timur için sarf ettiği sözlerle doğru mu yaptı? Eğer yanlış yaptı diyorsanız, insanlığın Mukaddime gibi bir eserden yoksun kalabileceği gerçeğini de hesaba katmanızı da öneririm.
Seçim sonuçları ve Kürtler
Denebilir ki Türkiye Cumhuriyeti seçimleri tarihinde, daha önce Kürtler hiç bu İstanbul seçimlerindeki kadar yekpare bir şekilde davranmamıştı. Kürtlerin CHP adayı lehine oy kullanmasında AK Parti’nin mağrur, dışlayıcı ve kutuplaştırıcı dili etkili oldu.
AK Parti küskün Kürtleri kazanabilir mi?
31 Mart yerel seçimleri boyunca AK Parti’nin sarıldığı dışlayıcı milliyetçi söylem İstanbul Kürtlerini küstürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Şubat’ta “Bu ülkeyi bölemeyecekler. Kürdistan Kuzey Irak’ta. Çok seviyorlarsa oraya gitsinler. Benim ülkemde (...) Kürdistan diye bir bölge yok” ve 5 Mart’ta da“Kürdistanı çok sevenler defolsunlar Kuzey Irak’taki Kürdistan bölgesine gitsinler” dedi.
Lübnan-Beyrut izlenimleri
Başlangıçta ülke nüfusunun yarısını teşkil eden Hristiyanlar, iç savaşla ciddi nüfus kaybına uğradı. Bugün belki de ülke nüfusunun ancak dörtte birini meydana getiriyorlar. Oysa Hristiyan nüfus, çok eskilerden beri Lübnan’ı Batı medeniyetine bağlayan en önemli köprü niteliğindeydi. Bana öyle geliyor ki, Ortadoğu’da Hristiyan nüfusun giderek düşüşe geçtiği tüm yerlerde siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan bir gerileme, hattâ çoraklaşma yaşanıyor.
Açlık grevleri yoluyla hak aramak
Siyasî açıdan açlık grevleri, Kürtlerin evlerini başına yıkan, siyasi kazanımlarını sıfırlayan çukur ve hendek eylemlerine benziyor. Tıpkı hendek olaylarında olduğu gibi, biliyorum, beş altı ay sonra kimi HDP’liler çıkıp “bunlar yanlış eylemlerdi” diyecek, ancak o zaman çok geç olacaktır.
Yerel seçimler ve Kürtler
Kürtler oldukça siyasi bir manevra ile, giderek tıkanmakta olan demokratik kanalın açık tutulması adına CHP’ye taktik bir destek sundu. Sayın Kılıçdaroğlu’nun, İYİ Parti’ye ve Meral Akşener’e teşekkür ederken kendilerini görmezden gelmesi ise dikkatlerinden kaçmadı.
Erbil Forumu’ndan notlar
“Son kırk yıllık tecrübe de gösterdi ki Türkiye’de Kürt meselesi terör, şiddet ve savaş ile çözülemez. Kürtler, Türkiye siyasetine, sivil ve demokratik yöntemler ekseninde yumuşak güçleri ile müdahil olmalıdır. 7 Haziran 2015 seçimleri, Kürtlerin yumuşak güçleriyle Türkiye’de iktidara ortak olabilecekleri bir zemini yarattı; ancak maalesef Kürt siyasetine öncülük edenler bu nitel değişimi okuyamadı.”
HDP’nin yerel seçim stratejisi
Dolmabahçe Mutabakatından iki hafta sonra, 17 Mart 2015’te “Seni başkan yaptırmayacağız” sözüyle akıl almaz bir eksen kaymasına giren HDP, 31 Mart seçimlerinde örtülü ve dolaylı yoldan bile Millet İttifakını desteklemekle vahim bir hata daha yapıyor. Sahadaki durum, HDP’ye oy veren seçmenin AK Parti-MHP ittifakından rahatsız, ancak CHP-İYİ Parti ittifakından daha çok rahatsız olduğuna işaret ediyor.