Hakan Şahin
Yaşar Büyükanıt’ın Levent Göktaş hakkında bildiği şeyi İlker Başbuğ da biliyor muydu?
Levent Göktaş’ın askerlik yaşamı, iki başka orgeneralin dahline rağmen, Yaşar Büyükanıt’ın bastırmasıyla 2004’te son buluyor. Görüldüğü gibi “sadece albay” olmayan bir albaydan bahsediyoruz. Durumu konusunda orgenerallerin sürtüşmelere girdiği bir albay. Ama sorulması gereken en önemli şey şu: Yaşar Büyükanıt’ın Göktaş hakkında bildiği ve Aytaç Yalman’ın bilmediği şey neydi? Daha da önemlisi ise şu: İlker Başbuğ, o şeyi biliyor muydu?
“Sayın Cumhurbaşkanı”ndan “Zat-ı Devletleri”ne
1 Temmuz’da eski adıyla Harp Akademileri, yeni adıyla Müşterek Harp Enstitüsündeki mezuniyet töreninde bir konuşma yapan Hulusi Akar, Cumhurbaşkanına sık sık “zat-ı devletleri” şeklinde hitap etti. Bu hitap bana yıllar önce Abdullah Gül’e “m”siz “Sayın Cumhurbaşkanı” diye hitap edilen başka bir mezuniyet törenini hatırlattı.
Yaş haddi meselesinde Akar-Güler-Avsever-Gürak denklemi
Genelkurmay Başkanlarının emeklilik yaş sınırını 67’den 72’ye çıkartmaya imkân veren düzenleme, 1 Temmuz’da TBMM’de kabul edildi. Bu değişiklik yapılmasaydı, şu anda 2. Ordu Komutanı olan Orgeneral Metin Gürak normal olarak bu yıl Kara Kuvvetleri Komutanı, ertesi yıl da GK Başkanı olacaktı. Fakat 5 yıl uzatmayla birlikte Metin Gürak 2025’te yaş haddinden emekli olacak. Gürak, İlker Başbuğ’un hısımı; yasa değişikliğinin amacı Gürak’ın genelkurmay başkanlığını önlemek olabilir mi?
YAŞ yaklaşırken iki önemli gelişme: Yaş haddi ve MAK alayı
Yaş haddi değişikliğinin tüm orgeneralleri ve/veya Kuvvet Komutanlarını kapsamayıp sadece genelkurmay başkanı için yapıldığı düşünüldüğünde sorulması gereken bir soru şu: Burada esas amaç, mevcut Genelkurmay Başkanının görev süresini uzatarak kendisinden istifade etmek mi, yoksa, uzatılan bu yaş haddini bir tür tıkaç olarak kullanarak alttan gelen kadroların terfilerini sınırlandırmak mı? (…) Hablemitoğlu soruşturması, MAK Alay Komutanına bu emri kimin verdiği sorusunu gündeme getirme ihtimali bakımından önem taşıyor.
Mavi brandalar
Türkiye’de birçok alanı yeterli derinliklerde inceleyip eleştirebilen zihinler ve eleştiri damarları mevcut. Ordu söz konusu olduğunda ise böylesi bir damarın cılızlığından, hatta belki yokluğundan söz etmemiz gerekiyor. Oysa bu, şehitlerin ruhlarına gösterilen sahici bir hürmetin; onların hayattaki silah arkadaşlarını hayatta tutmaya yönelik yurtsever bir çabanın; ve ölümü değil yaşamı savunan bir yurttaş sorumluluğunun alametleri olarak görülmeli.
SADAT hakkında bildiklerimiz, sandığımızdan da az olabilir
Kılıçdaroğlu’nun SADAT’ın hukuk dışına taşan etkinliklerini durdurmak ve kontrol etmek üzere talimat verebileceği bir kamu gücünden mahrum olduğunu hatırlarsak, hamlesinin gücünü aldığı esas yerin, SADAT’ın insangücü yelpazesinin çeşitliliğinin yarattığı bulanıklık olduğunu düşünebiliriz. Zira görünen o ki SADAT’ın son yıllarda miktarca ve kapsamca artan ve çeşitlenen faaliyetlerini besleyebilmek için bünyesine dahil etmek zorunda kaldığı insangücünün heterojen yapısı şimdi onun en zayıf yeri haline gelmiş durumda.
Rus apolojistlerinin uzun ıstakası
Rus apolojistlerinin yaklaşık son iki aydır ortaya koydukları performansın bir hayrı olmadı değil: Askerinin yaptığına muhakkak bir hikmet teyellemeye eğilimli olanlar dahil olmak üzere geniş bir kamuoyu, bu öforik performansı önce şaşkınlıkla ardından da kınamayla karşıladılar. Siyasal iktidarın Batı karşıtı söylemleriyle örtüşmesi nedeniyle olsa gerek kendilerine her akşam açılan stüdyolardan ellerindeki ıstakalarla Rus birliklerine doğudan batıya, kuzeyden güneye taarruz istikametleri çizen bu hevesli plan subaylarının müktesebatı, ülkenin aklıselim haritasına not edildi.
Amiraller Bildirisinde esas mesele Montrö mü?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki bazı uygulamalar Cumhuriyet tarihi boyunca kendisini özerk bir güç olarak inşa etmeyi başarmış olan TSK’yı, bu özerk konumundan kopartarak Cumhurbaşkanı’nın kişiliğinden ayrılması zor, onunla bütünleşik yeni bir yere bağladı. Dolayısıyla, bir katmanda Anayasa’dan kaynaklanan bir demokratik hak kullanımı olarak okunabilecek Amiraller Bildirisi başka bir katmanda Cumhurbaşkanının şahsına yönelmiş cüretkâr bir sınama olarak da okunabilirdi.
Emekli askerlerin Rusya yanlılığı yahut Kemalist Avrasyacılık
Rus taraftarlığı muvazzaf askerlere değil, özel olarak emekli askerlere atfedilebilecek bir konumlanma gibi görünüyor. Elimde ampirik kanıtlar olmamasına rağmen, TSK’nın mevcut kurumsal yapısının ve liderliğinin, meslekî “muasır medeniyet” nirengisi olarak halen NATO’yu ve NATO/Batı ordularını gördüğünü düşünüyorum.
Askerî Cenah 28 Şubat savunmasında ilkeli bir tutum sergiliyor mu?
28 Şubat 1997’de tankları Sincan’da kim, neden yürüttü? 28 Şubat davasında yargılanan generallerin mahkemedeki savunma örgüsüne göre o gün tankların oradan geçişi tümüyle tesadüftü; herhangi bir siyasi mesaj kaygısı da kesinlikle yoktu. Bu zahiri görünüşe karşın, birincil tanık ve aktörler olarak Güven Erkaya ve İzzettin İyigün’ün 2001 ve 2004’ün baskısız siyasi atmosferinde verdikleri ifadelerin yansıttığı gerçekler karşısında, zekice olduğu sahiplerince varsayılan bu buluş, bence öyle olmamasının yanı sıra, toplumun aklına karşı yapılmış aleni bir “nezaketsizlik”.
Hem SADAT’çı hem Atatürkçü: “Hayaller var, bir de gerçekler…”
Emekli askerler son dönemde toplumun çeşitli alanlarında daha görünür oldular ve bunun bence şöyle bir olumlu sonucu oldu: Türkiye toplumu askerleri daha yakından tanıma ve bilme fırsatı bulmaya başladı. Askerler toplumun görünür alanlarında kendilerini dışavurdukça, üniformanın gayrişahsi karizmasının örtegeldiği kişisel hasletleri daha çıplak ve çarpıcı biçimde ortaya çıktı. SADAT bünyesinde çeşitli faaliyetlerde yer alan ve ama kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan emekli SAT subayının hikâyesinde olduğu gibi…
Subay ve Centilmen… ve şemsiye
2018’de Suriye sınırındaki bir hudut karakoluna Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nın yaptığı Sibel Can’lı, İbrahim Tatlıses’li ziyarette, “ortama” bakıp durumdan kendince pay çıkartan ve öylelikle Akar’ın oturduğu verzalit yemekhane sandalyesine neredeyse çarpacak biçimde selfie çekme cüreti gösteren o malum asker ile Ersoy’a şemsiye tutan üsteğmeni birbirine bağlayan bir hat var. Bu hattın üstünde “devler gelir devler gider, bir tek dev kalır o da Sedat Peker” diyen sözleşmeli er de var…
Takva filmini hatırlamak
Senarist Önder Çakar bugünün kestirme çözümlerinin epey ilerisinde derin soruşturmalara girişen bu film için “Bizden Müslüman ya da anti-Müslüman olmamız beklenmemeli. Biz ne kimseden nefret ediyor ne de kimseyi destekliyoruz. Bu benim babamın hikâyesi. Bir tarafa vurma niyetimiz yok. Muharrem'i ne çok seviyoruz ne de ondan nefret ediyoruz. Muharrem’e eşit mesafedeyiz” demişti.
Encümen-i Dâniş bir düşünce kuruluşu muydu?
Grup üyelerinin emeklisi oldukları kurumlar ve onların aktif görevdeki mensupları, eski komutanlarından yahut meslek büyüklerinden sâdır olan siyasal ve toplumsal önerileri ne telakki ediyorlardı? Emeklilerle muvazzaflar arasında ne tür bir geçişkenlik vardı; veya söz konusu kurumların gizli kalması gereken resmi bilgileri Encümen-i Dâniş üyelerinin erişimine sunuluyor muydu?
Libya’daki uzman çavuşlar meselesi
Ordu içindeki demokratik ve hukuksal denetim mekanizmalarının son yıllarda artan politizasyon nedeniyle iyice zayıflamış olmasının bir dizi sonucu oldu. Bunlardan biri, el çabukluğu ile bir disiplin sorunu suretine büründürülerek sonuca bağlanan ve üzeri kapatılan meselelerin aslında ne ölçüde disiplinle ilgili ve ne ölçüde politik, mali, yönetsel vb. sorunlar olduğunu öğrenmemizin giderek zorlaşması.
Emekli Askerler-3: Bir denklemin doğal sınırları
Siyasal yaşamı boyunca çok farklı gruplarla girdiği pragmatik ilişkileri sonlandırma veya ona yeni suretler biçme koşul ve zamanlamasını çoğunlukla kendi seçen bir siyasal lider olarak Erdoğan için emekli askerler, elindeki dost listesinin muhtemelen en alt sıralarında yer alıyordu ve bunlar muhtemelen listedeki en kuşku duyduğu gruplardan biri idi. Gelişmeler, emekli askerlerin 2014 sonrası kurduğu denklemlerin ulaşabileceği doğal sınırları kalın uçlu bir kalemle belirliyor.
Emekli Askerler-2 / Muğlalı sendromu, rezonans ve kopuş
Şaşırtıcı derecede eksik ve çarpık bir hukuk, sosyoloji ve siyaset yaklaşımıyla harmanlanmış bir misyon duygusundan türeyen ve kendini mütemadiyen yeniden-üreten bir “tutsaklığın kültürel taassubu” içinde askerler bir yanda Muğlalı Sendromu olarak bilinen ve “bugün hukuksuz bir iş yaparsan yarın sahip çıkan olmaz” ile özetlenebilecek bir temkinlilik, öte yanda da “bir şey yapmalı!” ile özetlenebilecek bir tarihsel/kültürel misyon duygusunun yarattığı gerilim arasında rezonans halinde kaldılar.
Emekli askerler
Karikatürleştirilmiş “apartman yöneticisi emekli albay” tiplemesi, emekli askerler hakkındaki toplumsal algıyı çok iyi yansıtır. Fakat 2010’lardan itibaren bu manzaranın değişmeye başladığını düşünüyorum. Kanımca, bu tarihlerden itibaren emekli asker, göbeğine yapışmış eşofmanıyla karikatürleştirilebilecek bir tip olmaktan çıkıp sivil-asker ilişkileri üzerine çalışan siyaset bilimcilerin gecikerek de olsa fark etmeleri gereken bir özne haline geldi.
Türkiye’de darbe tehlikesi var mı?
Ordunun iç yapısına ilişkin bugünkü kaotik durum, nihai kertede Türkiye’de bir askeri darbenin önündeki en etkili bariyer olarak duruyor. Diğer bir deyişle Türkiye’de bugün bir askeri darbenin önündeki birincil engel, TSK üzerinde sivil/demokratik kontrolün kurumsallaşmış olması yahut TSK’nın demokrasiye bağlılığı değil, ciddi çatlakların sınırlarını çizdiği bir “patchwork” yapının pratik sorunları.
Şehitlik, tezkere ve profesyonel askerlik
Şehit cenazelerinin sıklaştığı 90’lı yıllarda “Neden Etiler’den Nişantaşı’ndan şehit cenazesi kalkmıyor” sorusu sorulurdu. Paralı/profesyonel askerliğe geçiş bu sorunun zeminini önemli ölçüde aşındırdı. Artık parasını ödeyen orta ve orta-alt sınıflar da ‘şehit’ olmuyor. Böylelikle, bir yandan şehitlik kurumu ulusça kutsanmaya devam ediliyor ama bir yandan da bu kurumun külfeti de facto olarak, hem siyasal iktidar hem de bu toplumsal sınıflar eliyle, adeta ulusal bir farz-ı kifaye suretinde, sözleşmeli erlik ve uzman çavuşluk kurumlarını besleyen yoksul toplumsal havzalara delege edilmiş oluyordu.
“Ama arkadaşlar iyidir”: TSK’da kayırmacılık ve kadrolaşma
SADAT ve ardından TÜGVA olaylarının duyulmasının ardından aklıselim sahibi hemen herkes ordu dahil tüm kamu personeli alımlarında ve terfilerde kayırmacılığa, kadrolaşmaya geçit vermeyen, evrensel ölçütlerde ve liyakate dayalı bir sistemin önemine vurgu yaptılar. Ancak Türkiye’nin özgül koşullarında bu güzel ve ezber öneriler daha baştan boşa düşüyor.
Hulusi Akar’ın cumhurbaşkanlığı meselesi
Koşulların olgunlaşması halinde Akar’ın kendisine sunulan bir cumhurbaşkanlığına hayır demeyeceğini kestirmek zor değil. Bugüne değin ordu tarafından temsil olunan devlet muhafızlığı işlevinin, bu kez daha genişlemiş biçimde ordu, istihbarat, polis, bekçiler, güvenlik görevlileri ve birtakım paramiliter uzantılardan oluşan epeyce irileşmiş bir güvenlik aygıtı üzerinden devam ettirilmesi amaçlanıyorsa, Akar tüm bu eko-sistemi yönetmek için gayet iyi düşünülmüş bir aday.