Federal Meclis seçimlerinin ardından Almanya yeni hükümetine kavuştu. Merkel sonrası yeni bir dönemin başlamış olması ve ilk defa üçlü bir koalisyonda farklı ideolojik partilerin ülkeyi yönetecek olması heyecanı büyütüyor. Yeni hükümetin önünde çözülmesi gereken kronik sorunlar ve pandemi gibi oldukça zorlayıcı güncel gelişmeler var. Yeni ve eski krizleri yönetmek, fakat bunun yanında seçim döneminde vaat ettikleri modern, daha katılımcı, daha yenilikçi ve daha dünyaya açık Almanya’yı inşa etmekle yükümlüler.
Muhalefet partilerinin politik ve ideolojik farklılıklarını açığa çıkaramamaları, siyasi bir açmaza işaret ediyor. Çünkü muhalefetin halka umut vermek gibi bir mecburiyeti var, bunun için de konuşması gerekiyor. Verili koşullar ise konuşmayı güçleştiriyor.
Annem Et Balık Kurumu kuyruğuna beni sokar sonra eve dönerdi. Saatlerce sıra gelmeyeceğini bildiğinden yanıma iki dilim sanayağ sürülmüş ekmek verirdi. Ekmeğin üstüne toz şeker serper sonra da beslenme çantama koyardı. Orada hem annemi hem de sıramı beklerdim. Beklemek de ne beklemek ama, bir de tüp meselesi vardı tabii. Ama o daha çok gece beklenen bir sıraydı. Beklemeyi bilen insanların yetiştiği bir dönemdi o dönem.
Yargılamada en temel sabitelerin yok olduğu, adeta pusulanın kaybedildiği böyle bir hukuk ortamında Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Cumhurbaşkanının AİHM ile ilgili sözlerini düzeltmemesi en hafifinden görevini ihmal anlamına gelir. Üstelik 10 Aralık İnsan Hakları günü münasebeti ile yaptığı bir konuşmada sayın Gül’ün Tayyip Erdoğan’ın insan haklarının teminatı olduğunu söyleyebilmesi görevini ihmalin ötesine geçtiğini göstermektedir.