İran devlet ajansı IRNA’nın İngilizce haber sitesi ve Suudi sermayeli bir televizyon kanalı Şam’da Suriyeli muhaliflerin Nusayri iki akademisyeni öldürdüğünü yazdı. Haber kısa sürede Türkiye’de ulusalcı, İrancı ve Esadcı gazeteciler tarafından döndürüldü. Gerçek kısa süre sonra ortaya çıktı. Suriyeli ünlü kimyager Dr. Hamdi İsmail Nada, Mısırlı bir lastikçi çıktı. Fizik ve Uzay Bilimleri profesörü Nadia Haddad diye fotoğrafı dolaştırılan ise Havaii Üniversitesi'nden bir astronom. Nada: “Oğlum altı saattir Twitter’da şehit edilmediğimi ispatlamaya çalışıyor."
İmamoğlu, Suriye’yle ilgili Atatürk’ün “Bir gün, Cihan Harbi’nden sonra Ortadoğu'da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır” sözünü hatırlattı. Ama Atatürk’ün öyle bir cümlesi yoktu. Herşeyi başlatan Sözcü’nün 2012’deki manşeti olmuştu.
CHP Genel Başkanı Özel, İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Partiyi olağanüstü kurultaya ihtiyacı varmış gibi göstermek kabul edilemez” çıkışından hemen sonra milletvekilleriyle kapalı grup toplantısı yaptı. “Bütçe” gündemli toplantıda sadece Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un Özel’den “parti politikalarının konuşulacağı” bir kapalı grup isteğinde bulunduğu öğrenildi. Muhalif vekillerin sessizliği parti kulislerine “Kurultay tartışmaları tarih oldu” diye yansıdıysa da, muhaliflerden “Aralık ayı hareketli bir ay olacak” sesleri çıkıyor.
Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem direnmek hem de alternatif politikalar üreterek kurucu bir siyaset inşa etmek üzere bu iki eksende hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece eleştirel siyaset yapmak, muhalefeti dar bir alana hapsedebilir. Örneğin Kürt meselesinde kayyumlara, tutuklamalara itiraz etmek elbette önemlidir. Ancak bu itirazların ötesinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kürt meselesinde bir çıkış yolu göstermesi gerekmektedir. Bu, partiyi bağımlı bir değişken olmaktan çıkarıp tamamen bağımsız bir aktör hâline getirebilir.
Hakan Şahin: Doğru soru şudur; Teğmenlerin verilen bir emre mukavemet gösterme, direnç gösterme gibi bir hakkı var mı? Buna cevabım; evet, belirli ölçülerde var olacak. Askerlik, disiplin ve emre itaat temelinde yürür, doğrudur. Fakat bu özellikle Kara Kuvvetleri açısından belirli düzeyde buradan sapmaları da kendi doğası içinde barındırır. Teğmenlerin yaptığı şeyin adının, belirli ölçüde bir mukavemet göstermek olduğunu düşünüyorum. “Nasıl oldu da hem 2023 hem 2024 mezunu teğmenler siyasi iktidarın istediği şekilde çıkmadılar’ diye sorulmalı. Bu olay, iktidarın silahlı kuvvetlerdeki kültürü istediği ölçüde değiştiremediğini gösteriyor”