Türkiye’deki 300.000 uluslararası öğrenciyi ülkeye kazandırmak için dünyanın dört bir yanına gidip ailelerle ve çeşitli devletlerin yetkilileriyle görüşüp onları ikna eden insanların yıllar boyunca verdikleri emeklerin bir anda berhava edilmesi için geçtiğimiz Cuma günü ilk darbe vuruldu. Eğer Türkiye bu kötülüğe de teslim olursa, kaybettiği sadece uluslararası öğrencilerle gelen yıllık 3 milyar dolardan ibaret olmayacak.
Hem iktidar partilerine hem muhalefet partilerine “Benim kendi siyasetim var” demek, suçlanma aracına dönüşüyor. Üstelik bu taktikler o kadar anlık değişiyor ki Mayıs seçimlerinde de muhalif birlikteliğe destek olmak kabahat sayılıyordu. Billboardlardan, şarkılardan, pankartlardan öteye geçip politik taleplerin tartışıldığı, partilerin hangi esaslı sebeplerle birbirlerinden ayrı oldukları ortaya konulamadığından, siyasi partilerin otoriter iktidarın bahçesinde birbiriyle “aldım-verdim” oyunları oynaması bekleniyor. Oysa tehlike burada başlıyor: Koskoca Türkiye siyaseti, sadece Erdoğan’a mı bırakılmalı?
Aday çıkarmayarak 2019 yerel seçimleri ve 2023 genel seçimlerinde ana-muhalefetin cumhuriyetçi geleneği ile beraber hareket eden DEM seçmenini bugün “ihanet” içinde görmek, koca bir bencilliği de gözler önüne seriyor. Bütün bunlara rağmen muhalif kitlelere mübah olan siyaset yapma ve bu doğrultuda stratejiler geliştirme çabaları, Kürtlere neden mübah olmasın? Bir parti’nin kendi adaylarıyla seçimlere girmesi ve parti içindeki elitin bir kısmının reel durumdan ötürü çözüm için Erdoğan’ı işaret etmesi tam da siyasetin ta kendisidir.
DEM Parti bileşenlerinden SYKP’nin “İstanbul’da tutumumuz AKP-MHP faşist blokuna kaybettirmek” açıklaması, DEM içinde İBB seçimleriyle ilgili tartışmaların varlığını somutlaştırdı. DEM Parti’nin İBB adaylarını açıkladığı 9 Şubat’tan önceki İBB’ye aday gösterilip gösterilmemenin tartışıldığı DEM MYK’sında partinin üç bileşeni SYKP, Yeşil Sol ve SODAP’ın aday çıkartılmaması için oy verdiği öğrenildi. DEM’in sosyalist bileşenleri kim olduklarını ve hangi sol geleneklerden geldiklerini derledik.
Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika’nın 6 Mart’taki ek ihtiyati tedbir talebini kabul etti. Gazze’ye ulaşacak temel insani yardımların askeri veya başka hiçbir surette engellenmemesi ve BM ile tam işbirliği yapılmasına hükmetti.
Leyla Zana, DEM Parti seçmenlerine çağrı yaptı: “Tüm metropollerde yaşayanlara çağrım var. Herkes kimliğine ve iradesine sahip çıksın. Kimse algılara dayalı sözlere kulak asmasın. Herkes gücünü birlik yapsın. 31 Mart'ta başımız dik sandıklardan çıkalım. Eğer biz güçlü olursak muhatap da oluruz. Eğer güçlü olmazsak muhatap da olamayız!”
Bosna Hersek’in AB ile adaylık müzakere sürecinin başlaması gözleri tekrar Balkanlara çevirdi. Balkanlardaki son gelişmeleri Balkanları yakından izleyen insan hakları aktivisti Osman Atalay ile konuştuk: “Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic Bosna Özerk Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik ve Sırp Ortodoks Kilisesi Patriği Porfirije ile 5-6 Mayıs’ta ‘Büyük Paskalya Toplantısı’ düzenleyecek. Bu toplantı sonrası yapılacak açıklamalarda Büyük Sırbistan mesajı verilmesi Balkanlarda yeni bir gerginliği başlatabilir. Büyük Sırbistan mesajı ile Rusya AB’ye karşı hamle yapabilir. Balkanlar Batı ile Rusya arasında, Ukrayna’dan sonra ikinci cephe olacak."