Erdoğan’ın seçim sonuçlarını, muhalefetin başarısı olarak değil, kendi seçmeninin küskünlüğü etrafında ele aldığı görünüyor. Küskünlüğü de konuşmasının satır aralarında görüldüğü gibi iki nedene bağladığı söylenebilir. İlki AK Parti teşkilatında ve siyasi uygulamalarda “enerji” düşüklüğü ve orta-dar gelirlerinin ölümcül sorunu haline gelen enflasyon/hayat pahalılığı...Tahminim o dur ki, siyasi iktidarın seçim sonrası alacağı tedbirlerin ana çerçevesi bu olacaktır. Bu istikamette en büyük gerginlik disiplinli maliye politikaları ile Erdoğan’ın maaş zamları konusunda popülizant eğilimleri arasında yaşanacaktır.
Bu bayramı sosyal medyada neyin sınıfsal olduğunu birbirimize öğreterek geçirdik. Denizden çıktıktan sonra Pınar hamburger yemek sınıfsal deniyor, Kuzguncuk’ta fıstıklı kurabiye almak, Melike Demirağ’ın meşhur şarkısındaki gibi balık ekmek yemek, tatile gitmek hatta Eminönü’nde volta atmak… “Sınıfsal” tabiri aslında kabaca “yokluğu bilmeyenler var” anlamında kullanılıyor… Yoksulluk bir çeşit lisans gibi. Herkes yoksulluktan mezun olduğunu söylemek istiyor. Halbuki romantik, kökü olmayan bir düşünce bu. Maalesef, çok açıkça yazacağım, yoksulluk insanı geliştirmiyor.
2011 yılında “AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?” diye bir kitap yayınlanmıştı. Bu kitabın adını beğenmiş ama içeriğini umduğum kadar doyurucu bulmamıştım. 31 Mart 2024 seçimleri sonrasındaysa kendime şu soruyu sordum: “Yeniden Refah Partisi neden kazandı, Deva Partisi neden kaybetti?” Deva Partisi’ne baktığımızda 2010 veya 2015 yılının Tayyip Erdoğan’ını görüyorsak, Yeniden Refah Partisi’ne baktığımızda daha çok “1994 yılının Tayyip Erdoğan’ını” görüyoruz. Deva Partisi, aynı nehir yatağının "okullu", “okumuş” belki biraz da “elit” yüzüyse, Yeniden Refah Partisi "alaylı" yüzü olabilir.
Avrupa Zirvesi, çarşamba günkü kararında bulunan 3 başlık altında, “Ukrayna”, “Orta Doğu” ve “Türkiye” ile ilgili meselelere dair görüşlerini bildirdi. Türkiye’yle ilişkilerin geliştirilmesi Kıbrıs şartına bağlandı. Kararı Serbestiyet'e değerlendiren emekli büyükelçi Selim Kuneralp: "Türkiye artık AB’nin gözünde güvenilir bir partner değil. Dolayısıyla ben AB’nin 'Türkiyesiz de yapabiliriz' noktasına geldiğini görüyorum. Dünkü bildiri bunu da yansıtıyor…"
Türkiye’deki kafe ve restoran fiyatlarının Avrupa’daki alternatiflerine göre çok daha pahalı hale geldiğinden, işletme sahiplerinin ‘fırsatçılık’ yaptığından ve artık dışarıda yemek yiyememekten şikayet eden bir grup vatandaş hafta sonu kafe ve restoranları boykot etmek için kampanya başlattı: “Restaurantlardaki kalitesiz porsiyon + fahiş fiyatların enflasyonla, artan maliyetlerle vs. açıklanamayacağı bir evredeyiz çünkü. Düpedüz insanlık suçu işleniyor.”
Doha’da Hamas lideri Haniye’ye taziye ziyareti yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan, ateşkes ve arabuluculuk mesajları geldi: “1967 sınırlarına uygun bir 2 devletli çözüm sonrasında Hamas, askeri kanadını lağvedecek.”
Erdoğan’ın seçim sonuçlarını, muhalefetin başarısı olarak değil, kendi seçmeninin küskünlüğü etrafında ele aldığı görünüyor. Küskünlüğü de konuşmasının satır aralarında görüldüğü gibi iki nedene bağladığı söylenebilir. İlki AK Parti teşkilatında ve siyasi uygulamalarda “enerji” düşüklüğü ve orta-dar gelirlerinin ölümcül sorunu haline gelen enflasyon/hayat pahalılığı...Tahminim o dur ki, siyasi iktidarın seçim sonrası alacağı tedbirlerin ana çerçevesi bu olacaktır. Bu istikamette en büyük gerginlik disiplinli maliye politikaları ile Erdoğan’ın maaş zamları konusunda popülizant eğilimleri arasında yaşanacaktır.