Hakan Dilek
Spor, barış kardeşlik…
Mafyalaşmış bir iklim yarattınız, hakemleri dövdünüz ‘odalarında’, hapsettiniz. Taraftar topluluklarını birbirine döner bıçaklarıyla saldıran canavarlar haline getirdiniz. Sporun bütün kurumlarını rant merkezi haline dönüştürdünüz…
Rıza Kuğu’nun güzel anısına
Trabzon kent olarak kendine dönmeli aklıselim devreye girmelidir. Her gün kaşınan ‘hakkımız olan bizden çalınan kupayı istiyoruz!’ lafı bir haksızlığı dile getirmekten çıkmış bir saldırı zemini oluşturmanın tezgahına dönüşmüş durumda.
Ruhumuzu alamayacaklar
Oysa spor barış ortamında yapılan bir aktivite. Peşinizde ve cebinizde milyon avroları dolaştırıyor olsanız bile mevzuu sahadaki adamın maharetine kalmış bir şey. Ama tribündeki adamları! ‘’Vur kır parçala bu maçı kazan!’’ formatına sokar, hakemleri rehin tutar, oyuncularınızı saldırganlar gibi güdülerseniz olup olacağı bu.
Yüce Galatasaray ruhu
Bu zamana kadar üretilmiş en güzel sloganlardan biriydi benim için ve Metin Oktay’a yazılmıştı: "Tek aşkıydı Galatasaray/senin gibi cimbomluyu unutur mu bu taraftar!’’
Toplu küfür töreni
Galatasaray-Fenerbahçe maçının bir iki anının dışında yazılacak bir tarafı yok bence. Yanlış kurgulanmış bir yıldızlar topluluğu olarak Fenerbahçe bu sene hüsrana uğramış 4 yıldızlı devin karşısında neredeyse ayağına gelen kısmeti tepti.
Türkiye’de kimlik sıkıntısı
Motivasyonun en göz alıcısı ya da en yararlısı mevkilerinin bu en iyi adamlarına ‘herkes mevkisinin’ ve takımının lideri ve bunu takım oyununa çevirmeliyiz’ olsa gerek. Bu kimlik sıkıntısı ancak böyle ortadan kalkacak galiba…
Bir Cruyff öldü diyeler
Buz pateni pistinde artistik buz patinajı yaparak futbol oynamanın nasıl bir şey olduğunu gösterdi bize. Şaşırtıcılığı en çok böyle tanımlanabilirdi. Cruyff; dünyaya armağan edilmiş Barcelona’dır. Takım olmaktan öte bir şey olmanın alt yapısı, bir düşünüş olarak total futbolun yaratıcısıdır.
Milli takım milli dava olabildi mi?
Bu işin sahici unsurları şöyle diyor milli takımımızın haline baktıkça: Bu inşaatın işleyiş biçimine bakıp “bu kadar masrafa bu kadar çürük / çarık bir zeminde mantolama rengi tartışarak vakit kaybetmeli miyiz? Yoksa mimarından harcı karacak kişisine kadar önce uzun ve meşakkatli bir eğitim sürecine razı mı olmalıyız?’’ Yanıtım ilk depremde yıkılmayacak bir temel üzerine inşa etmektir binayı.
Herkes kendine ‘delikanlı’!
Kıta Avrupası’nda bir saldırı/infial ardından bu tür maçların ertelendiğine şahit olduk. Hiç kimse birbirini, bu gerekçelerle ne suçladı ne de ortamı gerecek açıklamalarda bulundu. Çünkü önlem alacağız diyenlere, failleri bulunacak diyenlere, yargılanacaklar ve hak ettiği cezayı alacaklar diyenlere inanıyor Avrupa’da yaşayan insanlar.
Özrü kabahatinden büyük
Sizin futbolumuzu yönetemeyişinizin, dünyanın en büyük kupalarını müzesine taşımış olan Galatasaray’ın bu hale gelmesinin nedenini “ülkenin genel ahvaline” bağlamak biraz lüks kaçmış.
Futbolda rantiye ‘aileye’ devroldu
Dün itibariyle Türkiye Futbol Federasyonu seçme/atama işlerini Genel Kurul’a; futbol kulüp temsilcilerinden / yöneticilerden oluşan delegelere yani oylarıyla kendilerini oraya atayan/seçen “Futbol Ailesi”ne bıraktı.
Futbolcu hakemi doğrarsa
Trabzonspor Anadolu kalkışmasının öncüsü olmak istiyor ya da kendini öyle görüyorsa Salih’in hakeme çektiği kırmızı karta adını yazdırmalıdır. İsyan odur, anlamlı olan odur, felsefe taşıyan tavır odur. Trabzonspor’un başkaldırı ruhu dediği şeyin altını çizecek karakter o kırmızı kartın hakeme gösterilmesinde gizlidir.
Naylon torbadan forma yapmak
Iraklı ve Afganlı küçük çocukların futbol tutkusunu gördüğümde de bunun ne kadar doğru bir tespit olduğunu anladım. Bir meşin yuvarlağı bir diğer arkadaşına aktarmak, birlikte bir iş yapıyor duygusunu yaşamak, becerikli olduğunu hissetmek/kendini beğenilir kılmak ve kazanmak/kaybetmek… Bir insan başka nasıl eğitilebilir ki?
Zirvede kamçı sesleri
Bir tek Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın yaptığı konuşma bir ufka sahip olduğu izlenimi verdi; ‘’Futbolu güzelleştirdiğimiz takdirde futbol ekonomisi büyüyecek. 18 Süper Lig kulübü ortaklaşa büyürse bir yere gelebiliriz. Kulüp başkanlarının şahsi egoları da kulüplere zarar vermeye başladı. Harcanan paralar halkın parası; doğru ve iyi kullanmak gerek…’’
Ver Lefter’e yaz deftere…
Futbol biraz da -ne birazı tamı tamına öyle- üç yabancı dil bilenle mahalle bıçkınını aynı tribünde buluşturan bir şey. O nedenle ikisinin ortalamasını bulma şansı da doğrudan futbolun fıtratında var.
Bir gerçeğe uyanmak
Fenerbahçe’ye bayraklı törenli gelip futbolu bilmediği savıyla gönderilen Joachim Löw düştü aklıma. Son Dünya Kupası’nda beline doğru daralan pensli beyaz gömleğiyle hala gözümün önünde… Hayat bu ya; 1992’de yürümeye başladığı ve üst düzey başarılar yaşadığı teknik direktörlük kariyerini 1998’de Fenerbahçe bitiriyordu neredeyse. Fenerbahçe 3. Olamazdı. Löw olmasındı. O da gitti 2014’te Brrezilya’nın 100 yılını karartacak bir final maçıyla Dünya Kupası’nı alan takımın başında oldu.
Unutmamak / unutturmamak için
Ben o takımı, o arkadaşları özlüyorum... Kentin Ankara tarafından girişine o anıyı yaşatmak adına garip bir "hatırlatma" panosu koymuşlardı, şu anda o da yıkılmış sanırım… Samsunspor o anı ve günü unutturmamak için Kırmızı-Beyaz renklerinin yanına siyahı da ekledi…
Zemin futbol oynamaya müsait değildi
İlginç ki en çok barıştan hakkaniyetli davranmak lazım gelir diyenlerden yedik tekmeyi. Futbolu yöneten lordlar çaktırmadan futbolun aşiline tendonuna girmişler de haberimiz yokmuş.
Arda Turan ve gökyüzündeki yıldızlar
Arda Turan; bütün imkansızlıkların üzerine bir çizgi çekercesine başladığı İspanya macerasında krampon bastı geçen akşam. Reklam filminde ‘’top topladığın günlerden attığın ilk gole, kazandığın kupalardan formasını giydiğin takıma kadar yaşadığın hiçbir şeyi ; mahalleni, anneni, babanı, kardeşini unutma…’’
Ustaların devri
Beşiktaş’ın ‘vitamisiz’ lakaplı oyuncusuna "dünyanın en iyi maestrosu kim?" diye sorduklarında duraksamaksızın Zinedine Zidane demişti...
Ahde vefa denilen şey
Milletin yıkılan duvarlardan taş, stadyumlardan bir koltuk parçası, ağaçlardan bir yaprak kuruttuklarını gördüğümde ağlayan biriyim ben. Eşyaların ruhu olmaz ama orada o mahalde, o yerde, o yörede, stadyumda, yazlık sinemada, o ağacın altında, o sokakta biriktirdiklerimiz var.
Mustafa Denizli ve bir adım önde olmak
Başarı varsa taç hazırdır Türkiye’de. Ama başarı yoksa suçlu ayağa kalk diyecek birileri bulunur her zaman. Sabır ve bekleyiş felsefi bir durumdur. Farklı bir erdem gerektirir. Bunu ne zayıf halkasında görev aldığını biliyor Mustafa Denizli. Bütün gerginliği de bu yüzden. Bütün şaşkınlığı ve pişmanlığı da…
Yollarımız ayrı
Tökezleyen futbolumuz arkasına teyellenmiş UEFA Mali Soruşturma Raporu’na aldırış etmeden ve onu pelerin sanarak uçmaya devam ediyor.
Avrupa Avrupa duy sesimizi
Süper Kupa’yı kaldıran Galatasaray’ın durumu ortada, Fenerbahçe hakeza, Trabzonspor için çıkıp da yanlış düşünüyorsun her şey iyi gidiyor diyecek biri var mı?
Gerilim imparatorluğu
Nazım’ı mutlu eden şey bizi mutsuz ediyor; Nazım’a eğlenceymiş gibi görünen şey bizim gerilim nedenimiz. Devir mi değişti? Elbette ki. Artık futbolun bir takım olarak temaşa sanatı olarak algılandığı günler çok gerilerde kaldı.
Hakeme gözlük
Adları ‘Karagömlekliler’e çıkmış bu kara vicdanlı insan topluluğu takımların ekmeklerine kan doğrayan adamlar aslında ve zaten bunlar da değil kabahat bunları hakem yapanlarda…
Hoca naapsın
Kural yok, kaide yok, anlaşmaya uymak ve teknik adamı kollamak, çalışanın hakkını vermek/kollamak, atılan imzaları bağıt saymak diye bir şey yok bu teknik direktörlük konusunda. Alacakları birikince kov gitsin yeni gelenle sil baştan.
Hamsiler sürüyle kartallar yalnız uçar
“Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar./ Güneş yalnız da olsa, etrafa ışık saçar. /Üzülme, doğruların kaderidir yalnızlık. /Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.’’ Ömer Hayyam
Bir çocuğa küfretmek
Fenerbahçe forması sırtında ve babasının kucağında maç izlemeye gelmiş. Güzel sahne. Futbol taraftarlığını takım sevgisini pekiştiriyor. Ama Kayserisporlu bir kendini bilmez o el kadar çocuğa ve sırtındaki Fenerbahçe formasına ‘’yazıldı’’ tacizkar sözcüklerle…