Fırat Erez
El Bab arenasında karşılaşmalar…
Elbette Suriye ordusu El Bab’a dönük bir operasyona konusunda sırf mesafe açısından TSK-ÖSO ikilisine göre daha avantajlı. Ayrıca Fırat Kalkanı güvenliği öncelediğinden oldukça yavaş ilerliyor. Öte yandan Esed rejiminin de El Bab gibi yeni bir cephe açması pek kolay değil. Gene de, Suriye ordusu ile TSK’nın El Bab arenasında karşılaşması yok sayılamıyacak bir olasılık. Bu takdirde ortaya çıkması olası kaos en kötü senaryoları akla getiriyor.
El Bab’da çözülecek düğüm
Muhtemelen bu kış bir kırılma yaşanacak. En sağlıklı tahmin, PKK’nın Suriye’deki legalleşme çabasında bir evreyi aştığı düşüncesiyle, Türkiye’de sürdürdüğü ve zaten neredeyse tüm kamuoyu desteğini yitirerek kaybettiği savaşa son vermesi. Sonrasında PKK’nın, Türkiye topraklarından silahsızlanarak çekildiğini, tüm askeri eylemlerine son verdiğinin açıklamasıyla, ABD’den kalıcı destek alması ve Türkiye’nin de defansını indirmesini sağlaması mümkün. Belki burada tüm taraflar için bir “kazan-kazan çözümü” söz konusu.
IŞİD ile konuşmak
IŞİD’in üstün kuvvetler karşısında savunmadan çekilme taktiğini sonsuza kadar sürdürmesi mümkün değil. Üzerine gidilmeye devam edilirse örgütün “buharlaşacağı”nı iddia edenler bulunsa da, asıl beklenen, Dabık, El Bab ve/ya Rakka’da işlerin sıkı bir savunma savaşına döneceği. Şimdilik üzerinde pek kimse durmasa da, Dalai Lama’nın çağrısı er veya geç karşılık bulacak gibi. Çünkü büyük bir insan kitlesini kalkan olarak kullanan IŞİD’ın tümüyle temizlenmesi, El Bab’da da zor, ama hele Rakka’da bu daha da zor ve hattâ imkansıza yakın.
Şahin, Atmaca ve Özel Kuvvetlerde geçen bir darbe hikâyesi
Önce Binbaşı Fatih Şahin’in infaz emrini yerine getirip, yerde yatmakta olan Ömer Halisdemir’in bedenine iki el ateş eden Üsteğmen Mihrali Atmaca, daha sonra bir darebe gişiminde yer aldığına uyanıyor ve bu sefer, Zekai Paşa’nın emirleri doğrultusunda, Özel Kuvvetler Karargâhındaki darbecileri tutuklamaya girişiyor. Bu yüzden de Korgeneral Aksakallı’nın övgüsünü alıyor. Ardından polislere “ben de o ekipteydim” diye kendiliğinden teslim oluyor. Belli ki zor bir yargılama olacak.
Türkiye ve üst akıl (2)
Halen önemli bir boşluk var: Türkiye nasıl bir dünya istiyor? Yeni bir dünyanın önemli aktörlerinden biri haline gelecek bir sürece girdiyseniz, donanımlarınızın da buna uygun olması gerekir. Belirsiz ve dayanaksız bir “düşman üst akıl” söylemiyle varabileceğiniz yerler fazlasıyla sınırlı, hattâ bazıları da tuzaktır. Batı’yı, IŞİD’i, PKK’yı, FETÖ’yü ve yurtiçi muhalefeti tek bir “düşman” öznesinde toplamaktan uzak durmak gerekir.
Darbenin ardındaki ABD (IV) ve PKK-PYD
Türkiye PKK’nın sınırları içindeki askeri varlığına hiçbir biçimde müsamaha göstermeyecek ve onu Suriye’deki PYD bölgesine çekilmeye zorlayarak tecrit edecek. Kantonlar (veya Yeni Suriye’de onlara her ne denecekse) asla birleştirilemeyecek. Afrin bölgesindeki PYD/PKK varlığının, bölgenin göreli zenginliği ve coğrafi konumuyla zaman içinde daha uyumlu bir çizgiye evrileceği öngörülebilir. Asıl mesele, PKK’nın Suriye’nin doğusundaki Cizre-Kobani birleşik kantonları. TSK topçusunun menzilinde, dümdüz arazisiyle bir zırhlı birlikler tatbikat alanı olmaya oldukça müsait bu bölgede, PKK’nın geleceği duruyor.
Darbenin ardındaki ABD (III) ve Fırat Kalkanı
ABD doğal olarak bölge sorunlarında çözümü, hiç olmazsa statükoyu, günü geldiğinde kendisine de yönelebilecek bir şiddetten uzağa çekmek istiyor. Ancak bunu başarabilmesinin tek yolu, bölgede hakim, belirleyici ve etkin bir Müslüman güç bulmak ve onunla birlikte yürümek. Bu role aday olabilecek tek ülke ise Türkiye. Öyle ki, Türkiye durmayacak ve güvenli ilerleyişini sürdürecek olsa, ABD buna her türlü desteği verecek.
Türkiye ve üst akıl (1)
Hayallerde ABD ile başlayıp İlluminati’ye, Masonlara, CIA’ye, Yahudi Lobisine ve İsrail’e bağlanan bu yapının, sınırsız kötülüklerini organize bir biçimde Türkiye üzerine yönlendirdiğinden herkes emin gibi. Oysa bu oldukça fantastik olgunun çok daha basit bir açıklaması da olabilir. Belki de yapıları ve tarihleri itibarıyla birbirine düşmanlıkları bariz bu örgütleri, ülkeleri, grupları vs taktik düzeyde yanyanaymış gibi gösteren olgu, “ortak düşman” paydalarıdır.
Emir-komuta zinciri, darbe ve TSK
Çoktandır tartışılan şu “askeri birliklerin şehir dışına çıkarılması” adımı, bundan sonraki darbe girişimleri için alınabilecek etkin önlemlerden biri. Ancak bu tür önlemlere, TSK’nın görev tanımlarının tekrar belirlenmesi üzerinden eklenmesi gerekenler olduğu da kesin. Örneğin belirli bir seviyeden yukarıdaki her askerî birliğin, savaş hali dışındaki durumlarda (garnizon dışı - yurt içi) müdahale yetki ve sorumluluğunu net ve detaylı biçimde belirlemek gerekiyor. Ve yine bir askeri birliğin garnizon dışı hareketi halinde, astın üstünden açıklama istemesi meşru, üstün ise asta açıklama yapması ise zorunlu tutulmalı.
Darbenin ardındaki ABD (I)
Sorun ABD’nin darbenin arkasında olması değil. Gülen’in iadesi için Washington üzerinde şimdiden baskı oluşturulması. Bastırılmış darbe sonrası gelen itiraflar ve açığa çıkan gerçekler ile çeşitli bağlantıların, Türkiye’nin elinde hiç de zayıf olmayan bir dosya ile ABD’nin karşısına çıkacağına işaret ediyor.
Darbenin artçı şokları sürüyor
Zaman geçtikçe ortaya çıkan detaylar, TSK içinde de darbeye ciddi bir karşı-duruşun olduğunu gösteriyor. Buna karşılık yine darbe ile ilişkisi olmayan binlerce TSK mensubu halen şüphe altında ve önemli bir kısmı da tutuklanmış bulunuyor. Oldukça haklı bir ikinci darbe riskinin olduğu bu gibi olağanüstü durumlarda, bu tip önleyici hareketler kabul edilebilir. Ancak geciken adaletin adalet olmayacağını hatırlatmak ve kovuşturmaların ivedilikle sonlandırılıp suçsuzların serbest bırakılmasını talep etmek de gerekiyor.
Plan B: iç savaş
15 Temmuz darbe planı, her ne kadar darbe sevdalısı Kemalist subayları da içine çekip onlarla pazarlık yapma ve anlaşmayı hedefliyor gibi görünse de, belki buna kendisi de inanmıyor ve aslında iç savaşa yatırım yaptığının işaretlerini taşıyor. Bu, AK Parti’nin önündeki engellere rağmen yürümesi gereken yolu da belirliyor. Şimdiye dek özellikle muhalefetçe ve çoğu suni yöntemlerle yüksek tutulmasına azami gayret sarfedilmiş “kutuplaşma”nın acilen giderilmesinin, darbeye karşı oluşan konsensusun geliştirilerek sürdürülmesinin en başat hedef olması gerektiğinin altını çiziyor.
İstihbarat zafiyeti ve “öngörülmeyen sonuçlar yasası”
İstihbarat zafiyeti vardıysa da, ki herhalde var, “planlanmayan, öngörülmeyen sonuçlar yasası” uyarınca, çok çok kötü olabilecek sonuçlardan bambaşka, hayli iyi bir sonuca ulaşmış bulunuyor.
Darbenin faydalarından önce ara notlar
İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato, zaten YAŞ öncesinde kapsamlı bir tasfiye ve gözaltı hazırlığı olduğunu, bugün (19 Temmuz’da) açıkladı. Esasen böyle bir hazırlık olmasa, gözaltılar, görevden almalar ve açığa almalar bu kadar hızlı ilerler miydi, çok şüpheli. Her halükârda paralel yapıyı kesin tasfiye taarruzu, ordudan yargıya ve oradan bürokrasinin hemen tüm katmanlarına uzanmış bulunuyor.
Kamikaze darbesi
Darbeciler ellerindeki kısıtlı gücü, sair siyasilerin enterne edilmesi yerine çok daha efektif bir biçimde, Genelkurmay üst kademesini hedefleyip kuvvet komutanlarını tutuklamak için kullandılar. Bu sayede, kendileri dışındaki TSK güçlerini en azından bir süreliğine bloke ettiler. Darbenin TSK içinde hızlı bir zincirleme reaksiyona dönüşeceğini; ülkenin her tarafındaki Kemalist tandanslı, akut AK Parti muhalifi komutanların da darbeye katılmasına yol açacağını umdular. Bu haliyle 15 Temmuz hareketi,daha büyük bir yangını başlatmayı amaçlayan tam bir “kamikaze darbe” niteliği taşıyordu.
Dördüncü nesil savaşa bir cevap: IŞİD
Irak’ın işgalinin üzerinden 13 yıl sonra, IŞİD bölgede ilginç bir taktik uyguluyor ve neredeyse hiç savunma yapmıyor. Saldırırken savaş iradesiyle herkese korku salan örgüt, “kurtarıcılar” karşısında kayda değer bir varlık göstermeden, yalnızca (en uzun örneğini Kobani kuşatmasında gördüğümüz) bir oyalama savaşı vererek yıllarca tuttuğu mevzilerden kolayca çekiliyor. Ama sonrasında, ya hiç beklenmedik bir yeri vuruyor, ya da çekildiği bölgeye beklenmedik bir zamanda ağır bir saldırı gerçekleştiriyor.
Havaalanındaki güvenlik açığı
Karşı hareket ve önleme konusunda da hazır bir prosedür yok, çünkü hırsız tahminiyle teröriste kimlik soran ve teröristin tabancasından çıkan kurşunlarla ağır yaralanan polis memuru Ahmet Berker, müdahalesinde yalnız. Eğer gerekli hazırlık yapılmış ve eğitimi de görevli polislere verilmiş olsaydı, bu türden bir şüpheliye kimlik sorgulaması, en azından bir başka polisin silahıyla güvenlik aldığı pozisyonda yapılır ve böylece en az bir saldırgan, evet, belki yine de bir polisi yaralayarak ama onca insanı hedef alamadan durdurulabilirdi.
AB kriterlerinden uzakta, terörle mücadele (2)
İfade özgürlüğü kavramından uzaklaşmadan sürdürülecek bir terörle mücadele stratejisi ile, çok geniş bir yorumla örgüt lehine sayılabilecek her türden girişimin cezalandırılması (hiç olmazsa “suçlu” diye etiketlenmesi) arasındaki farkta, ibre artık ikinciden yana.
AB kriterlerinden uzakta, terörle mücadele (1)
MKYK’da il-ilçe başkanlarını atama yetkisinin genel başkandan alınmasıyla başlayan, 1 Mayıs sabahı yayımlanan “Pelikan Dosyası” ile sansasyonel boyutlar edinen ve 5 Mayıs’ta Davutoğlu’nun istifasıyla noktalanan bir süreç sonucu Türkiye, en azından bir süre Avrupa’dan bağımsız olarak, hattâ bazen onun zıddına izlenecek yeni bir yola girdi.
Terörle birlikte yaşamak, teröre karşı durmak
Amacı toplumsal yapıyı sarsmak; insanların kendi oluşturduğu ve sorumlularını seçtiği aygıtları işlevsizleştirmek; genel bir korku atmosferi içinde kutuplaşmaları artırıp çatışmaya dönüştürmek olan bir saldırıyı beyhudeleştirmek, onunla mücadelenin de, biraz uzun vadede korunmanın da tek yolu. Kaldı ki, karşılıklı uzlaşmaz noktalarda bulunan, birbirine tümüyle zıt örgütlerin hepsinden birden saldırı alan bir ülke, kesinlikle özel bir konumdadır ve bu konum vatandaşlarından da destek beklemeyi hak ediyor demektir.
PKK kazandı mı?
Başlattıkları yangın öylesine yıkıcı ve politikalarının tümü öylesine büyük bir riyakârlıktan ibaret ki, yıllardır baskılanan Kürt kimliği üzerine siyaset yapan ve ihtimal daha uzun süre “barajı geçecek oylar” alabilecek olan HDP dahi, ileride onlardan yüz çevirebilir; çevirmese bile bir akıl ve vicdan ekseni etrafında ortadan ikiye bölünebilir. Kürtler, tabandan yukarı doğru hareketlenerek HDP’yi bir PKK aparatı olmaktan çıkarıp reddedişlerini kesinleştirebilir ve PKK da kendisini, Kobane’yi merkez alan bir açık hava hapisanesinde bulabilir.
PKK yenildi mi?
PYD/PKK’nın Türkiye cephesinde, HDP’nin gerçeklikten uzak propagandası ve provokasyonları eşliğinde, kaybedeceğini bile bile sürdürdüğü bu son savaşla asıl neyi hedeflediği de burada ortaya çıkıyor. Amaçları, Türkiye’nin Suriye’de operasyon yapabilecek tüm güçlerini üzerlerine çekmek ve mümkün olabildiğince oyalamaktı. Bunu önce Çözüm Sürecinin iki buçuk yıllık ateşkesiyle ve sonrasında da bir yıldır süren kent savaşlarıyla (ama 7000 militan ve Türkiye tarafında yitirdikleri halk desteği karşılığında) başardılar.
“İfade edilenlerden farklı sebeplerle” cinayet
Mantık, Tahir Elçi’nin canını alan merminin, PKK’lılar içlerinden geçip giderken arkalarından ateş açan polislerden birinin silahından çıkmış olması gerektiğini söylüyor. Yani Elçi muhtemelen, bu hiç hesaplanmamış ve hesaplanması da mümkün olmayan kargaşanın kurbanı oldu. Hükümet yanlısı medya ise olaydaki tesadüflerin tesadüften başka bir şey olmadığını inkâr edebilmenin yolunu arıyor, bulamıyor, ama yine de ısrarla deniyor. Her ay yeni bir senaryoyla, Elçi’nin PKK tarafından düzenlenen bir suikastin hedefi olduğunu itirafçılara söylettirmeye çalışıyor.
AK Parti’de ne değişiyor?
Sertleşen bu üslup, mültecilerin iadesi anlaşmasına, vize serbestisine ve akibeti sıklıkla sisler arasında kaybolan 3 milyar Euro’nun geleceğine ne türden bir etki yapacak, bilmek zor. Ama hem başbakanlıktaki ani değişiklik, hem de Türkiye’nin Erdoğan ile sertleşen üslubu, şimdilik AB tarafından sessizlikle karşılanıyor.
Levant’tan Leviathan’a
Levant henüz Leviathan ile kapışmadı; şimdilik konuşuyor, ama bu konuşma sürerken bir taraftan da değişiyorlar ve iki taraf da birbirinden zehirleniyor. Zehirlenme taraflarca farkediliyor ve bazen bu konuşma ve anlaşma çabasının doğal sonucu olmaktan çok bir saldırı gibi algılanıyor. O zaman da tüm ortak süreç ve kazanımların bir kenara atıldığı, diğerinden izler taşımayan bir “saf öze dönüş” refleksi gelişiyor.
Medyanın savaşla imtihanı
Askeri-teknolojik konularda medya genellikle bilmeden yazıp konuşuyor. Geçmişte “PKK’ya Alman yardımı” ve “Zağros” konularında tam bir iflas yaşandı. Sorumsuz kestirmeciliğin son örneğini ise, SA-18 Igla manpad’lerini PKK’ya doğrudan Rusya’nın verdiği yakıştırması oluşturuyor.
Pelikan mekaniği
Son günlerde Davutoğlu’nun istifası sonrası Erdoğan ile olan ilişkisi, “Pelikan mekaniği”nin cumhurbaşkanı tarafından da farkedildiğini ve zaman içinde gerekenin yapılacağını, bir 1 Mayıs sabahı ortaya saçılanın er veya geç temizleneceğini düşündürüyor. Ama bu belli ki hemen ve bir çırpıda olmayacak. Düğümün asıl çözümü “Pelikan mekaniği”nin dağıtılmasında yatıyor.
Savaşta yeni silâhlar ve PKK’dan yeni katliamlar
PKK bundan sonra hangi silâhın sürpriz etkisiyle sahayı etkilemeye çalışırsa çalışsın, bir kitle hareketi olma özelliğini çoktan yitirmişliği ve kendi insanlarıyla düştüğü ihtilâfları kanlı katliamlara dönüştürmeye başlamışlığıyla, sonun başlangıcında bulunuyor.
Pelikan operasyonu
Bu olay örgüsüne gelecek en ciddi itiraz, hiç şüphesiz Pelikan Operasyonu ile Başbakan Davutoğlu’nun istifası arasındaki ilişkinin belirsizliği üzerinden olabilir. Sadece sosyal medyada yayılan ve alt tarafı “kimliksiz” bir dijital metinden öteye geçemeyen bu sözümona bildiri, bir başbakanın istifasına yol açabilir mi?
Suriye’ye kara harekâtı
Düzlük alan, TSK’nın zırhlı birlik harekatına elverişli. Buna karşı tehdit oluşturabilecek olan güç, bölgede çatışan gruplar değil. Çekinilmesi gereken, harekata daha başlangıcında Rus ve/ya Suriye hava kuvvetleri tarafından müdahale edilmesi. Bu bir yana; asıl sorun harekattan sonra kurulacak ileri karakolların güvenliğini sağlama noktasında başlayacak. İstihbarat, gözlem, hareketli unsurlar ve özel kuvvetler çalışması gerektiren karmaşık bir süreci, PKK ile savaş sürerken Türkiye’nin işletmesi hayli zor. Bu bakımdan, Türkiye’nin Suriye içine yapacağı bir harekatı asıl engelleyenin, sınırlarının içindeki PKK tehdidi olduğu söylenebilir.