İsmail Yaprak
Liberallik ve demokratlık meselesi
Kaya, demokratlığın tarafını tuttuğu ve empati kavramına da olumlu gözle baktığı için, empatinin demokratlıkla ilgisi olduğu yanılsamasına düşüyor. Halbuki empati tam tersine demokratlıkla değil, liberallikle ilgili bir kavram. Bir liberalin en temel özelliği kendini başkasının yerine koymasıdır. Hattâ bu, bir liberalin olmazsa olmazıdır bile diyebiliriz.
Bir süper-ego fantezisi: ‘Tereddüt’
“İster çocuk gelin ol, ister modern bir psikiyatr; biz kadınlar olarak aynı dertleri paylaşıyoruz ve hepimizin ortak yönleri var” cümlesi korkunç bir sahtekârlık ve vicdan katliamı değil mi? Bunun, “evsiz barksız göçmenleri anlıyorum, evde doğalgaz gitti ve soğuğu iliklerimizde hissettik” demekten ne farkı var?
Gündem üzerine notlar (1) Ömer Halisdemir ve Murat Belge
“Ömer Halisdemir’in ailesi CHP’liymiş. Ne önemi var? O bir kahraman” şeklinde yorum yapmak, onu olduğu gibi sahiplenmeyi başaramamak demek değil mi? Sanki şehidimizin kişiliği hakkında ne kadar bilgi edinirsek o kadar ondan uzaklaşmaktan korkuyoruz. “O bir kahraman” cümlesi, önüne arkasına bir şey koymadan, soyut ve soğuk bir kahramanlık tanımına varmıyor mu?
Sıla’nın “şov”u ve üst akıl meselesi
Son günlerde darbenin arkasında Amerika’nın olduğunu kanıtlamaya çalışanlar artık akıllarına gelen her şeyi yazıyor. İş Donald Trump’a bel bağlamaya; Trump’ın ağzından “Amerika darbeyi destekledi” haberi yapmaya kadar varıyor. Bu seviyede, bu yolla “kanıtlama” telaşı ve isteği, sıradan bir vatandaş olarak beni, Amerika’nın bu darbenin arkasında olduğu savından soğutuyor!
Şeytanı taşlamadan önce
Şimdi tabii hepimiz rahatız. Atış serbest… Bayağı bir Hollywood filminde gibiyiz. Başından sonuna özdeşleştiğimiz ana karakter filmin sonunda katil çıkınca, hemen filmi başa sarıp tekrar bakıyoruz ve her bir sahnede bu sefer ana karaktere sövmeye başlıyoruz.
Darbe girişimi üzerine notlar
Bazıları halkın kimliğine takmış. Darbeye karşı sokağa dökülen halk tekbir getirdiğinde, insanlar bunu -- bu saatten sonra, hâlâ -- kötü bir şey oluyormuş gibi lanse edebiliyor. “Ya Allah bismillah Allahuekber diyerek darbeye karşı mı durulurmuş” diye soranlar, darbeye nasıl karşı konacağını bile kendilerinin bildiğini iddia ediyor anlaşılan.
‘Size katılmıyorum’ cümlesi tedavülden kalktı mı?
Tartışmalarda aynı fikirde olduğum kişinin seviyesi yerlerde sürünüyorsa; buna karşılık benimle hiçbir şekilde fikir bazında uyuşmayan biri seviyeli ve düzgün bir kişi çıkıyorsa, ilkiyle yolları ayırıp ikincisinin yanında yer alıyorum artık.
‘Gerçek İslam’ diye bir şey var mı?
Öz (kimlik ve ideoloji) üzerinden düşünmeye öylesine meyilliyiz ve bunu öylesine kullanışlı bir kod haline getirmişiz ki, bir kişinin “ne” olduğu bizim için en önemli şey haline geliyor. Oysa yapılması gereken şey kişilerin kimliğine takılmayıp onları pratikleri, ne yaptıkları içinde tanımak.
Arda Turan meselesi ve Ahmet Hakan’ın bilimsellikten anladığı
Öyle terbiyesizlik mi olur canım! Ayıp yani. Eh, koskoca profesör bilimsellikten uzak konuşmalar yaparsa, o zaman tabii Ahmet Hakan bu kişinin aslında profesör olmadığı veya olmaması gerektiğini takdir edebilir ve profesör kelimesini tırnak içinde yazmakta haklı olur.
Virginia Woolf hadisesine bir aksiseda
Yayınevi kendine özgü bir anlayışla böyle bir olaya girmiş. Buradaki mesele eril dil kullanma, ölüyle alay etme meselesi olmamalı. Buna denecek şey, en fazla “beğenmedim” ile “benim tarzım değil” arasında gidip gelmeli. Fakat biz bunlarla yetinmek istemiyoruz. Bu yapılanın adının saygısızlık olarak konmasını, öyle anılmasını istiyoruz. “İthaki’nin yaptığı, intihar ederek hayatına son vermiş dünyaca ünlü bir yazara saygısızlıktır!” Biz bu cümlenin peşindeyiz, ama bu işler gerçekten o kadar ucuz mu acaba?
Zizek’in, Türkiye’yi Somay’dan değil Mahçupyan’dan okumasının yolunu açmak lazım
Bu grup algı oluşturmada çok profesyonel. Erdoğan’ın Hitler örneğini nasıl büyük bir hünerle gole çevirdiklerini görmedik mi? Mesela bir gün bir uyanıyoruz, bin tanesi bildiri imzalamış. Biz bu bildiriyi gerçekten bildiriymiş gibi yazılarımızda analiz edip hatalarını buluyoruz. Oysa yaratılmaya çalışılan algı çoktan gitmesi gereken yerlere gidiyor ve orayı hızla kuşatıyor.
Belge, Mahçupyan ve meta-anlatı korkusu
Her kendini eleştiri illâ aynı kapıya çıkacak diye bir şey yok. Belge kendisini eleştirdiğinde proletaryayı özne olmaktan çıkarıyor ve aynısını Mahçupyan’ın yapmasını, onun da dindarları bir kenara koymasını istiyor. Kimse farkında değil ama bu da başka çeşit bir determinizm.
Laik sol-liberal cemaatin İslâmî kesimle imtihanı
Bir laikin dindarlarla ilişkisi nasıldır? Bu insanların tek “bire bir” ilişkileri kapıcılar, hizmetçiler, manavlar, bakkallar, taksiciler oluyor haliyle. Gerçekten, bir bağ nasıl oluşturulur? Öylesine büyük bir cemaatler yarılması var ki Türkiye’de, geçişkenlik, biraradalık mümkün olamıyor. Bazı iş yerlerinde laiklerle dindarlar aynı ofislerde karşı karşıya geliyorlar belki, ama herkes kendi cemaatine mensup insanları bulup yine kendisini ötekinden soyutluyor.
Topluma alan açan bir parti olarak AKP ve gelecek
Ülkeyi en iyi okuduğunu söylediğimiz AKP bile bir noktada eskimeye ve devletçi refleksler göstermeye başladığı anda yok olup gideceğini anlamış durumda. Bir parti “neden gençlerden oy alamıyoruz?” diye sormaya başlamışsa doğru yolda olduğunu göstermiş olur.
29 Ekim, sorumluluk ve etik
Gerçekten tüm suç, tüm suç, çocuğunu ölümüne döven, çocuğun her şeyini yakan, yıkan ve çocuğun tüm yakın arkadaşlarına zarar veren babasında değil de bizzat çocuğun kendisinde mi?
Belge, Mahçupyan ve gerçekliğin temsili meselesi
Eğer AKP bu sosyolojiyi anlayamaz ve kendi yaratmaya çalıştığı Yeni Türkiye sloganını taşıyamazsa yok olup gider. Ama bu, AKP’nin yok olup gitmesini isteyenlere müjdeli bir haber olmayacak, çünkü AKP’den kopan böylesine bir seçmenin demokrasi standardı yükselmiş demektir.
Her AKP’yi destekleyen bir değil
Biz kabaca her şeyi ikiye ayırıyoruz, iyiler ve kötüler. Her zaman kendimizi iyinin yanında konuşlandırıyor ve bunu yaptığımız anda karşımızdakini yeknesak bir kötünün içine yerleştiriyoruz. Yeşilçam sineması bunun erbabı bir bakıma: iyiler melek gibiyken, kötüler sürekli kahkaha atıp kötülüklerini bir saniye olsun ara vermeden üzerlerinde taşıyan kişiler.
Dikotomik eleştiriden kurtulmak için, aydınlara samimiyet çağrısı
Herkes oturup AKP’nin en iyi ve en kötü 10’unu samimi şekilde çıkarmayı başarsa, inanın ülkede siyaset kanalları büyük bir hızla açılır, şeffaflık ve samimiyet devreye girer, diyalog biz istemesek de kendini gösterir ve dikotomiler şaşırtıcı şekilde erir. Yarın AKP karşıtı ve AKP’nin yanında duran aydınlara böyle bir ödev verilse ve bu ödev köşe yazılarında yayınlansa, bu şeffaflık karşısında şaşkına dönebiliriz.
Bastırılmış gerçeklik olarak HDP
“HDP yokken güzel güzel geçiniyorduk, tek başımıza iktidardık, her şey ne güzeldi; sonra birden ortaya çıkıp huzurumuzu bozuverdiler. Şimdi olması gereken şey, geldikleri yere geri dönmeleri. Barajın/bilincin altına…”
Bastırılmış gerçeklik olarak AKP
Yıllar geçmesine rağmen, büyük bir kesim şaşırtıcı bir şekilde hâlâ AKP’nin varlığını kabullenebilmiş değil. Yani büyük bir öfkeyle AKP’yi eleştirirken, aslında kabullenmekte zorlandıkları “korkunç” bir durum karşısında bocalıyorlar.
Sürece inanmayanların âciliyet telâşı
Hayal edilen o güzel dünyaya ulaşılamayacak olunmasının içten içe bilinmesi kimimizi sabretmeye, tevekküle ve haddini bilmeye götürürken; kimimizi bir âciliyet duygusuna, paniğe ve korkuya sürükler. Devrim ve darbeden başka şey düşünmeyen kişilerin psikolojik dünyası böyle bir ruhsal ikilemin izlerini taşır.
Demokratlık, muhalif / yandaş olmak ve AKP
En çok dostlarımızın eleştirilerini ciddiye alırız. Bu açıdan bakıldığında demokratlık, değişmesi istenen durumla bağ kurmayı gerektiren bir çabadır. Bu bağ da kaçınılmaz olarak “yandaşlığı” gerektirir. “Ancak aynı fikirde olabilenler ayrı fikirde olabilirler” cümlesinin mantığı buradadır.
Ali Bayramoğlu vesilesiyle: “Hu” çeken sol/liberaller
Kilisenin dogmatikliğine karşı Galileo nasıl aslında nelerin döndüğünü anlatamadıysa, bugün biz de sol/liberallere nelerin döndüğünü aklıselim temelinde anlatamıyoruz. Bu aydınlar, anti-AKP’ciliğin bir çeşit Kâbe’ye dönüştüğü kendi kutsal mekânlarını yaratıp; histerik, diyonisyak, ruhanî bir duygusallık seli eşliğinde, her gün birlikte tavaf işlemini gerçekleştirip “arınıyor” ve rahatlıyorlar.
AKP “diktası”ndan kurtulmanın bir garip yöntemi
Bugün AKP’den nefret eden, iliklerine kadar AKP nefretiyle dolup taşan, anti-AKP’ci laik sol/liberal çevrenin özellikle bir kesiminin sorunu, tam da bu “ne darbesi yahu, tövbe estağfurullah” tutumundan kaynaklanıyor.
“Siyaset yapmak” nedir?
Şunu unutmamak gerek: Biz eleştirdiğimizde bir şeyin yanlış olduğunu ilân ediyor ve onun düzelmesini istiyoruz demektir. Her eleştiri aslında yanlış bir şeyin düzeltilmesi için yapılır. Oysa bir şeyin düzelebilmesi salt onu bozanın yapabileceği bir şey olmayabilir.
Bülent Arınç vesilesiyle…
Arınç, “bir ‘kadın’ olarak susmalı” dediğinde kendi doğrusunun peşinden gidiyor. Fakat böyle bir konunun “kendi doğrusu” olur mu?
Toplumsal gerçekliği görmenin zorluğu
Gerçekliğin özüne dair bilgiye erişme şansımızın olmadığı garantidir ve herkesin gerçeğinin kendine ait olduğu da doğrudur, ama genelin, büyük çoğunluğun ortak bir karara vardığı durumlar, hayatı anlamada toplumsal gerçekliğin çok büyük bir öneme sahip olduğunu bize gösterir.
Etyen Mahçupyan’ın kadim meselesi
Etyen Mahçupyan laik/sol cenahta pek sevilmeyen biri. Uzaktan bakıldığında anlaşılması makul görünen bir durum: kendisi gayrimüslim bir laik ve tüm kariyeri boyunca dindarları desteklemiş, onlara pozitif ayrımcılık uygulamış biri. Bu ülkenin ana motorunun dindarlar olması, Mahçupyan’ın temel çıkış noktası. Böyle bakınca bir sorun yokmuş gibi duruyor.
Batıdaki teoloji tartışmaları ve zihniyetler
Ataerkil ve demokrat zihniyetli düşünürler bir ortaklığa varıyorlar. Otoriter ve rölativist düşünürler ise modernizm bataklığına batmış, birbirilerine sarılarak ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Toplumu muhatap almak
Diyelim AKP’nin oyları iyice düştü ve zamanın diğer sağ partileri gibi yok olup gitti. Bunun anlamı AKP’nin zamana ayak uyduramayıp halk tarafından bertaraf edilmesidir. Bu parti elindeki potansiyeli değerlendiremezse, eleştirilere kulak asmayıp yok olup giderse ne yapılabilir ki?