İzzet Akyol

PORTRE | Hollanda siyasetindeki Borgen dizisinin başrolünde: Sigrid Kaag

Rutte’nin Başbakanlığı’ndaki iki yıla yaklaşan dörtlü koalisyon, sığınmacılar ve konut piyasasını krize sokan göçmenlere karşı yeni önlemler üzerine anlaşma sağlanamayınca çöktü. Önlemlere karşı çıkanlardan biri de koalisyon ortağı D66 partisi ve onun Maliye Bakanı olan lideri Sigrid Kaag’dı. Son seçimden ikinci çıkarak büyük sürpriz yapan Kaag, Hollanda’nın tek kadın parti lideri. Eşi Filistinli bir doktor. Dört çocuklarının hem Hıristiyan hem Müslüman adları var. Kaag, siyasette kendince doğru bildiği her şeyi çok net şekilde ortaya koyan, herkesle tartışan bir isim. Onun ilham verici hikayesini iki yıl önceki seçim sonrası İzzet Akyol, Serbestiyet’e yazmıştı. O yazıyı yeniden yayınlıyoruz.

HABER YORUM | Ekonomiyi sarsabilecek çok önemli bir gelişme: Türkiye bugün FATF’nin ‘gri liste’sine alınacak mı?

Bugün (21 Ekim) Paris’ten gelecek haberler Türk finansal sistemi ve ekonomisi üzerinde sarsıcı etkiler oluşturabilir. Kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanıyla mücadele etmek amacıyla kurulan ve Türkiye’nin de üye olduğu Mali Eylem Görev Gücü’nün (Financial Action Task Force – FATF) bugün yapılacak genel kurulunda Türkiye’nin öngörülen tedbirleri almada ve uygulamada yetersiz kaldığı gerekçesiyle ‘gri liste’ye alınacağı iddia ediliyor.

60 yıldır kapanmayan yara: Menderes ve arkadaşlarının siyasi idamı

Bürokratik kurumlar üzerinden güç devşiren ve halk çoğunluğunun taleplerini yok sayan vesayetçi elitlerin üsttenciliği (“elitist üsttenciler”) ile bunlara karşı geniş halk kitlelerinin desteğini alarak çoğunluk oyu üzerinden siyaset yürüten sağ partilerin hoyratlığı (“çoğunlukçu üsttenciler”) arasındaki çekişme karşılıklı kazanma-kaybetme-rövanş süreçleri şeklinde yürümekte; Türk demokrasisi bu iki uç arasında sarkaç gibi gidip gelmektedir.

Dünyada pişer, bize de düşer: Döviz yeniden yükselişte

ABD ve Avrupa merkez bankalarının bilanço küçültmesine yol açacak gelişmeler, global piyasalardaki Dolar-EUR bolluğunu azaltacak. Bu tablo, döviz açısından bıçak sırtında olan ve hem cari açığın finansmanı hem de dış borçlarını döndürebilmek için döviz bulmak zorunda olan Türkiye’nin işlerinin zorlaşacağı anlamına geliyor. ABD ve AB ekonomilerinin hızla toparlandığına işaret eden haberler bu sebeple Türkiye'de ve benzeri ülkelerde panik ve döviz talebi oluşturuyor.

Sedat Peker videoları: Asimetrinin beklenmedik gücü

Sedat Peker’in bunca ilgi görmesinde, iktidarın medya ve gündem üzerinde mutlak hegemonya kurmaya çalışmış olmasının bence önemli bir payı var. Medyanın iktidar kontrolüne girmesi ve ülkeye hâkim olan korku iklimi Sedat Peker’in videolarına asimetrik ve kaldıraçlı bir güç sağladı. "Allah mısınız ulan!" diye bağıran Sedat Peker, temsilden mahrum bir kitlenin öfkeli sesi olarak ciddi rağbet görüyor olabilir.

Sigrid Kaag’ın ilham verici seçim başarısı

Hollanda seçimlerinin yıldızı, büyük oy patlamasıyla seçimi ikinci sırada bitiren sosyal liberal D66 partisi oldu. Partinin lideri Sigrid Kaag’ın eşi Filistinli bir doktor. Dört çocuklarının hem Hıristiyan hem Müslüman adları var. Kaag, kendince doğru bildiği her şeyi çok net şekilde ortaya koydu, herkesle tartıştı, herkesi ve bütün siyasi partileri eleştirdi ve kamuoyu yoklamalarında yedinci sırada gözüken partisini Hollanda'nın ikinci partisi haline getirdi.

Erdoğan’ın gerçek yumuşak karnı olarak ekonomi: Eriyen döviz rezervleri

Merkez Bankası’nın kasasında/hesaplarında şu an gerçekten de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi 95 milyar dolarlık bir rezerv mevcut. Fakat yükümlülüklerinin (borçlarının) toplamı da 142 milyar dolar. Hal böyle iken “Merkez Bankası’nda 95 milyar dolarlık rezervimiz var” açıklamasının bir anlamı yok.

SWAP’ta yanlış hesaptan dönülüyor mu? Gerçeklerle yüzleşme, ikinci perde

Yabancı spekülatörlerin oyun alanı bahar aylarındaki SWAP kararlarıyla tümüyle kapatıldıktan sonra, işin içinde yabancılar yokken, büyük oranda yerlilerin döviz talebi sebebiyle dövizin yine arttığı görüldü. Ekonomi yönetimi BDDK’nın son SWAP kararıyla dövizin yükselmesinin bir "dış güç" operasyonu olduğu tezinden vazgeçmiş oldu. Dün “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tezinden vazgeçen ekonomi yönetimi bugün de “dış güçler” iddiasını bir kenara bırakmış oldu.

Merkez Bankası’nın faiz kararı: Gerçeklerle yüzleşme, birinci perde

Merkez Bankası’nın bugünkü faiz artışı, ekonomi yönetiminin epeydir uzaklaştığı rasyonaliteye biraz olsun yaklaştığı anlamına gelebilir. Ancak hem geçmiş enflasyon seviyesinin hem de gelecekteki enflasyon beklentisinin altında kalan bir faiz seviyesiyle TL’nin korunabilmesini bekleyemeyiz. Bugünkü faiz artışının psikolojik etkisi kısa bir süre devam etse de dövize yöneliş sürecektir.

FinCen’den Rıza Zarrab’a: Kimin eli kimin cebinde?

Türkiye Halkbank’taki fonların nakit olarak İran’a aktarılmasına izin vermeden de bu fonlardan ciddi şekilde istifade edebilirdi; o tarihte İran ithalatlar konusunda çok zorlandığı için –aynı Çin’in yaptığı gibi– Halkbank’taki fonlarla Türk menşeli ürünlerin İran’a ihraç edilmesini sağlayabilirdi. Fakat bunun yerine bu fonların -eğer Adem Karahan’ın dediği doğru ise, 800 milyon dolarlık avanta karşılığında- İran’a teslim edilmesi tercih edildi.

‘Reel döviz kuru’ yanlış hesaplanıyor olabilir mi?

TL’deki ucuzlamaya rağmen ithalatın hâlâ dinamik bir seyir izlemesi şaşırtıcıdır. Bu durumun sebebi ne olabilir? Ben TL’nin reel döviz kuru hesaplamasında hata olabileceğini, hâlihazırda Merkez Bankası’nın yaptığı reel döviz kuru hesaplamalarının gerçekte olduğundan daha düşük gözüküyor olabileceğini düşünüyorum.

Berat Albayrak’ın konuşmasındaki 10 yanlış

Muhalifi, muvafıkı epey bir insan Berat Albayrak’ı TV’den izledi; Berat Albayrak o kadar anlattı ama söyledikleri vatandaşlar ve değişik ekonomik aktörler nezdinde bir güven oluşturmuş mudur? Ben böyle bir şeye açıkçası hiç ihtimal vermiyorum; tam tersine ekonomi politikalarında mantıki bir tutarlılık ve devamlılık olmadığını göstererek zaten olmayan güveni daha da sarstığı kanaatindeyim.

Dövizde ‘Majino Hattı’ çöktü: Hesabı kim ödeyecek?

Türkiye özellikle 2016 sonundan itibaren bugünlere kadar gelen süreçte dünyaya “bir ekonominin çok yanlış yönetilmesi”nin somut bir örneğini sunmuş oldu. Ekonomi bütünlüklü bir stratejiden mahrum ve tutarsız kararlarla, çok berbat bir şekilde yönetildi.

Ekonomi niçin yalpalıyor, döviz neden yükseliyor (1)

Türk ekonomisi hızla toparlanıyor mu, yoksa uzunca süredir hasıraltı edilen sorunların oluşturduğu basınç artık kontrolden hepten çıkma noktasına mı varıyor? Esasında bakılan yere göre her iki yaklaşım da yanlış sayılmaz; bu cevap tatmin edici gelmeyebilir ama tablo gerçekten de böyle.

Türk ekonomisinin kronik yumuşak karnı: Döviz yetersizliği

Yazarımız İzzet Akyol, dün birinci bölümünü yayımladığımız yazısının ikinci bölümünde Türkiye’nin döviz sorununa bakıyor: “İktidarın döviz rezervlerini eriterek döviz kurunu zapt-ü rapt altına alma stratejisi, gerçekte, döviz kuru üzerindeki baskıyı arttırarak maksadının tam tersi bir sonuç üretmektedir.”

Ayasofya’nın turkuaz renkli halıları ekonomiyi nasıl etkiliyor?

Ayasofya’ya serilecek halının rengini de Cumhurbaşkanı belirlemiş... Küçük detaylarla ilgilenme anlamına gelen mikro-yönetim, Erdoğan’ın liderlik tarzında dikkate değer bir yer tutuyor. Ortaya çıkan tablo, bütün gücün tek bir adamın elinde toplanması ile “mikro yönetim”in çok sakıncalı bir bileşimidir.

Ekonomide kredi çılgınlığı: Gidişat nereye?

Türkiye özellikle 2016 sonlarından beri aynı filmi başa sarıp sarıp yeniden oynatıyor: kredi artışı iç talebi büyütüyor, düşük ekonomik öngörülebilirlik sebebiyle bu talep üretimde yeterince artışa yol açamıyor, artan iç talep ithalatı ve dolayısıyla cari açığı patlatıyor, sonuç olarak ekonomi iyice kırılganlaşıyor.

“Avrupa’nın en ucuz ülkesi” olmak, gerçekten iyi bir haber mi?

* 2012 sonrası, kamuda kurumsal kapasitenin zayıfladığı bir dönemdir. Bu yıllarda kaynakların çoğunu devâsâ inşaat projeleri yuttu. Genel kaynak dağılımına yön veren önemli kararlar ise rasyonel mülâhazalarla değil siyasî saiklerle alındı. * Çok ilginç bir nokta da, 2002-2007 arasında, iktidarın o kadar güçlü olmadığı bir dönemde gerçekleşebilmiş olan öngörülebilirliğin, daha güçlü iktidar/lar döneminde gerçekleşememesidir.

Ramazan Bayramı mı, Şeker Bayramı mı? Neden uzlaşamıyoruz?

Ramazan Bayramı ve Şeker Bayramı adlandırmasıyla ilgili olarak geçen gün twitter’da bir flood yapmıştım: https://twitter.com/izakyol/status/1264215448624803842. Konunun güncelliği sebebiyle, gecikmesin diye alelacele bir yazı haline getirdim. Twitter akademik bir platform hiç değil; ben de konunun uzmanı olduğumu iddia etmiyorum. Toplum olarak birbirimizi anlamaya, değişik kesimler arasında kültürel köprüler kurmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu mütevazı çalışma buna birazcık da olsa katkı sağlayabilirse kendimi bahtiyar hissederim.