“Oyun büyük yeğenim, bize çip takacaklar. Benden söylemesi”… Türkiye’deki komplocu dostlardan duymaya alıştığımız yaygın bir cümle. Anlayamadığım bir şekilde çip Anadolu distopya senaryolarında önemli yeri olan bir nesne. Ancak bu yazıda beni gerçekten endişelendiren yeni bir tehditten konuşmak istiyorum. Toplanın yeğenler, bize yapay zekâ takacaklar!
Memleketin en üst mahkemesinin kararlarının dahi tanınmadığı ve yargının yürütmeyle fiilen bütünleştiği bir düzende, vatandaşların hak ve hürriyetleri korunamaz. Lakin mesele sadece hak da değil, ekmek de var işin içinde. Hukukun üstün olmadığı bir yerde, ekonomi de ne istikrar kazanır ne de büyür, ekmek de dara düşer.
Ortaçağ’daki Engizisyon mahkemelerinden beri kehanetleri yüzünden en ağır cezayı alan astrolog Hilal Saraç oldu. Siyasi temennilerini kehanet gibi anlatırken kendi akıbetini göremeyen başarısız astrologu yargı ciddiye almış gözüküyor.
Türkiye’deki çözüm çabaları ile Rojava’daki durum, Ankara’daki yaklaşımlar ile Erbil’deki tutumlar birbirinden bağımsız değil. Büyük bir Türk-Kürt entegrasyonu gerçeği ile karşı karşıyayız. Tarih bunu önümüze hem bir zorunluluk hem de fırsat olarak getirmiş. Naz yapanlar, bunu suistimal edenler hata yapar.
ABD’deki bugünkü durum 1930’ların bir tekrarına benziyor ama baştaki hokkabaz sayesinde gerçekten komediye benzeyen tarafları var. Oysa 1930’ların trajediyle bittiği malum.
1930’larda da ABD dünyaya sırtını çevirmiş, Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan düzenden uzak durmuş, hatta Milletler Cemiyetine üye dahi olmamıştı. Ekonomik politikası da korumacılığın en uç noktalarına kadar gitmişti. ABD gümrük vergilerini ortalama %45’e çıkarmıştı. Bunun sonucunda kriz Avrupa’ya yayılmış, Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesinde önemli bir etken olmuştu. Bu da dünyayı İkinci Dünya Savaşına sürüklemişti.