Birgün gazetesi muhabirleri suç işledikleri için değil ‘yanlış gazetede’ gazetecilik yapmaya çalıştıkları için gözaltına alındı. İnsanların tercihlerinin ve düşüncelerinin ‘yanlış’ ve dolayısıyla ‘sakıncalı’ ve dolayısıyla ‘suç’ olduğu vehmiyle hareket eden bir iktidar ve tüm bağımsızlığını bir yana koyarak o iktidara tüm enstrümanlarıyla destek veren bir yargı. Yaşadığımız karabasanın özeti kısaca bu maalesef.
Bu Trump var ya. Küçümsemeyin. Ne olacak, bildiğimiz Amerikan kapitalizmi ve emperyalizmi; öncekilerden farklı ve daha kötü ne yapabilir ki… demeyin. Hitler’in 21.yüzyıl Amerikan modeli bu adam. İkisi de abus, menhus bir kavgacılıkla bize bakıyor. Nazizm dendiğinde, gözlerimiz illâ tıpatıp aynı olguları: SA ve SS’leri, Nordik-Aryan ırkçılığını, Yahudi düşmanlığını, soykırım ideolojisini, Varşova gettosunu, temerküz ve ölüm kamplarını, gaz odalarını aramasın. Gerçi hemen hepsinin karşılıkları (muadilleri) veya embryonik biçimleri şimdiden mevcut. Her faşizm kendi fideliğinden yükseliyor. Kendi çağı ve coğrafyasına, geleneklerine, kültür matrisine uygun nefretler, düşmanlar, söylem ve eylemler peydahlıyor.
Herkes bu yazının başlığının “arabayı atın önüne koşmak” deyimine nazireyle oluşturulduğunu anlayacaktır. İlk anda pek yerinde bir nazire gibi görünse de aslında ikisi arasında önemli bir fark var: Atın önüne koşulmuş bir araba hiç hareket edemez fakat müzakerenin önüne koşulmuş bir karar yine de işleyebilir. Ön seçimin İmamoğlu lehine karar anlamına geldiği yeterince açık. Ne var ki “önce karar ardından müzakere” yöntemiyle alınmış bir karar, müzakereyle alınmış bir karara kıyasla kötüdür, ya da kötünün iyisidir. Peki, ön seçim kararının ardından ortaya çıkan gelişmeler ve tartışmalar CHP’yi ‘kötünün iyisi’ tercihinden caydırabilir, yarın ve Pazartesi yapılacak toplantılardan ön seçimin ertelenmesi kararı çıkabilir mi? Ben bunu ihtimal dahilinde görüyorum.
1968’de Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan, başörtüsü ile İslâm Tarihi dersine girip, okuldan atılınca Türkiye’de kıyamet koptu. Kararı protesto için ikinci sınıf öğrencisi Mustafa Demirsöz ölüm orucuna başladı. Fakültenin ön sokağında kurduğu bir çadırda haftalar geçirince komaya girerek hastaneye kaldırıldı. Fakülte yönetim kurulu bu sefer onu okuldan kovdu. Bunun üzerine yurdun her yerinden öğrenciler Ankara’ya yürüyüş yaparak protesto ettiler. Herkes Başbakan Demirel’in tutumunu merak ediyordu. Ancak Demirel üniversite yönetimiyle aynı fikirdeydi. Demirel, “20. asrın 1968 Türkiye’sinde, başörtüsü Türkiye’nin hangi problemini halledecek? Müdafaa edeceğimizi mi zannediyorsunuz?” dedi. Mecliste yaptığı bu konuşmayla CHP sıralarından büyük alkış aldı. Fakat kendi seçmenleri büyük hayal kırıklığına uğramıştı.
Günümüzün çağdaş futbol oyunu, sabit bölgesel ya da sınırlı mevki oyun alışkanlıklarıyla oynanabilecek oyun olmaktan çoktan çıkmıştır. Özellikle de geçiş oyun taktikleri, sabit bölge oyunu ve mevki oyunlarını işlevsiz hale getirmiştir. Çünkü artan atletik nitelikler çok daha büyük dinamizmlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bu durumla baş etmek hem bölge hem de mevkileri daha bitişik hale getirmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Ya oyunu bitişik oynarsınız ve oyuna ve maç ortak olursunuz ya da sürekli tehdit ve tehlikelere maruz kalırsınız. Artık orta yolu yok bu işin.....