Fransa’da Baba Le Pen’ın ölümünden sonra Paris’te meydanda kutlama yapan solculara Bernard Henry Levy, “barbarlar” demişti. Türkiye’deki barbarlar ise barış sürecinin mimarlarından Türkiye’nin en milliyetçi partisinin liderinin sıhhatinin bozulmasından medet umdular. “Barbar Türk” tabiri bugünlerde PKK’yi Türkiye’de yumuşak başlılık ve tavizkar olmakla suçlayan bir kısım tembel ama fazla talepkar Kürt milliyetçisinin hala tedavülde diri tutmaya çalıştığı bir eski bir hatıra. Evet bir de Kürt milliyetçileri var. Türkiye’de onlar da 26 yıldır bir ada hapishanesinin hücresinde bir kaç metre karede yaşayan son Kürt isyanının liderinin direnememesinden müştekiler.
Öcalan, örgütle devlet arasında sıkışmış Kürdleri, devletle vicdanları arasında yalpalayan Türkleri, nefretlerini örgütün silahlı varlığından sürdüren solcu beyaz Türkleri, politik öngörüleri ve entelektüel sorumlulukları, en hafifiyle onun düzeyine bir türlü varamayacak yaptıkları çağrıda silahlara veda türküsü çalamayan “barış” akademisyenlerini ama en çok gidecek yeri kalmayan PKK’yı, o çok sevdiği kavramla söylersek, “özgürleştirdi.” Öcalan; Özal, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin demokratizasyonun için yaptıklara katkılara büyük bir halka ekledi. Silahlı bir örgütün lideri, etnik bir topluluğun temsilcisi olarak değil, “yurttaş” olarak üstelik.
Bu senenin belki de en sevindirici kararı, İsrail ordusunun evlerini yıkma girişiminden korunmak için mücadele eden Filistinlilerin hikayesini anlatan No Other Land belgeselinin en iyi belgesel ödülüne layık görülmesi oldu. Belgeselin en dikkat çekici tarafı İsrail-Filistin ortaklığında yapılmış olması. Filistinli yapımcı Basel Adra ödül konuşmasında Filistinlilerin etnik temizliğine bir son verilmesini talep ederken, bu ortak yapımın seslerinin daha güçlü çıkmasına fırsat verdiğini söyledi.
Milli Güvenlik öğretmenimiz son derece anlayışlı, kibar ve titizdi. Öğretmenimizin sanırım tek bir şeye müsamahası yoktu: Kürt sözcüğüne! Durduk yerde herhangi birimizi ayağa kaldırır “Selçuk, siz şimdiye kadar okuduğunuz kitaplarda Kürt diye bir ifadeye rastladınız mı?” diye sorardı. Retorik bir soruydu elbette. “Hayır komutanım!” deyip oturuyorduk.
On beş yaşındaydık. Kaç kitap okumuş olabilirdik? Bizim için kaç kitapta bu sözcük geçiyor olabilirdi? İşin tuhafı, evet on beş yaşındaydım ama içinde “Kürt” geçen bir kitap okumuştum: Firdevsi’nin Şehnamesi’ni.
Abidin Usta aradı. Büyükada’nın tarihi mekanlarından Lido Lokantası’nı kapatmak zorunda kalmışlar. Aşırı kira artışı nedeniyle ve pahalılıkla baş edememişler. Abidin 1970’li yılların sonunda Sivas’tan gelmiş. 15 yaşını tamamlamadan İstanbul’un birçok ünlü lokantasında bulaşıkçılık yaparak lokantacılık kariyerine başlamış. Sonra mutfağa terfi etmiş. 1986’da Büyükada’ya dönmüş ve Birtat lokantasında 14 sene çalışmış. 1989’da Sait Bey’le ortak olarak Lido’yu kiralamış ve Lido Lokantası’yla mesleğinde bir üst lige yükselmişti.