Türkiye’de pek konuşulmadı ama Trump yönetimi geçen hafta çocukları ilgilendiren iki önemli karara imza attı. Önce İsrail destekçilerinden gelen tepkiler üzerine tedavi için ABD’ye gelen Gazzeli çocuk ve ailelerine vize verilmesine son verdi. Bu olaydan sonra ise 15 yaşındaki bir çocuğu istismar etmeye teşebbüs eden İsrailli üst düzey istihbarat görevlisi bir sapığın kefaret karşılığında serbest bırakılıp yargılanmadan İsrail’e kaçtığı ortaya çıktı. Trump Amerikası, İsrail tanrısı uğruna sadece ifade özgürlüğünü, anayasayı ve bizzat kendi kurduğu kurallara dayalı liberal küresel düzeni değil, çocukları da kurban vermeye başladı. Trump geçen hafta dediği gibi gerçekten cennete girmek istiyorsa bu sadist ve doyumsuz tanrıya biat etmeyi bırakmak zorunda.
Türkiye’de sıkça dile getirildiği gibi “emperyalist güçlerin” bölgede bir Kürt devleti kurma planı olsaydı son 10 yılda ellerine iki somut fırsat geçmişti. Suriye iç savaşında ya da HTŞ Şam’a yürürken SDG’nin bir Kürt devleti kurmasına izin verebilirlerdi. Yine 2017’de Irak Kürdistan bölgesinin bağımsızlık referandumuna destek verip, Kürdistan’ın önünü açabilirlerdi. Ancak, bu fırsatların hiçbirinde Batı, bir Kürt devletini desteklemedi. Bunun yerine, bölgedeki mevcut devletlerin toprak bütünlüğünü koruma politikası izledi.
Suriye’de Şam ve SDG arasındaki sorunlar, Türkiye’de tvlerde hemen ellerine çubukları alıp, Suriye’ye askeri operasyon yayınlarına başlayan TV kanallarındaki gibi bir kopuşa işaret etmiyor. Diyalog sürüyor ve bütün dengeler de hala diyalogdan yana . Çünkü Suriye’de Şam-SDG uzlaşısının ne Şam ne SDG ne de Türkiye için bir alternatifi hala yok.”
Mevcut şartlar altında bugün SDG’ye Şam’a uymasını söyleyenler, eğer kendileri SDG’nin yerinde olsalardı bütün ipleri Şam’ın eline verirler miydi? Gerekli güvenceler oluşturulmadan, hukuki ve idari kurumsallaşmalar tanzim edilmeden, boyunlarını Şara’nın önüne uzatırlar mıydı?SDG’yi bir an önce orduya katılmaya zorlamak alanın şartlarına uymaz. Zira meydanda SDG’nin dahil olabileceği hakiki manada bir ordu yoktur.
Mücahit Bilici “Nasıl bir ülkede yaşamak istersiniz” sorusuna iç açıcı, ferahlatıcı, adil bir cevap vermiyor. Öfkesinin kime yönelik olduğunu ve kaynağını anlıyorum. Fakat bu dil, ne yazık ki, öfke duyduğu kitlenin dilinden pek de farklı değil.