Yaşar Sökmensüer

“Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz”

Ne zaman sardunya görsem o gelir aklıma. Zeki Müren’le yapılan bir röportajda okumuştum: "Babaannem küçük, boş havuzun etrafına tenekelerdeki sardunyaları dizerdi. Benim ilk sahnem, o sardunyalı havuzlar oldu..."

Hayat için çocuk, ölüm için yetişkin

“İnsanların nasıl birbirine düşman edildiğini, nasıl ses çıkarmadan, bilmeden, ahmakça, uysalca, masumca birbirlerini boğazladıklarını biliyorum. Dünyadaki en keskin zekâların bu işkenceyi büsbütün inceltmek ve uzatmak için silahlar, sözler icat ettiğini görüyorum.”

Koşarken yavaşlar gibi…

“Ne çıkarmış az içsem, bütün bütün bıraksam da içkiyi /İnanmazsın hiç mi hiç sevmiyorum zaten /Yazdan kalma bir bitkiyi çıkarıp /Doldurur gibi oyuğunu /Ya da bir hastayı düzeltircesine yatağında /Yalnızca yerine koyuyorum onu”.

Türkülerin efendisi

Kimi o müziği duyunca, -belki de hiç uzaklaşmadığı- o günlere dönüyor hâlâ. Kiminde küçük, sızılı bir anma hissi… Kimi o müziği, o sesleri tümüyle silmiş, kovalamış dinlediği türkü-şarkı repertuvarından.

Aynı filmin aynı yerden başladığı hayatlar

"Korkular su mudur süzülür parmaklarından /Camlarda buğulanır soğuktan yalnızlığı /İçinde bir ürperme eski yanılgılardan /Aynı filmin ısrarla aynı yerden başladığı /Kimliğini öğreniyor her defa başkasından...”

Alo, alo muhterem dinleyiciler

El kadardı ilk radyom, ama çok yakardı. (Kalem pilini, Berecleri, Pilma Tudorları kastediyorum) Olsun… Gençlerin temel ihtiyaçları barınma, beslenme ve kalem pildi o zamanlar.

Veni-vidi-cici bici

“Duygusal açıdan çok cahiliz. (…) Sen ve ben birbirimizi çok şımartmıştık, hava geçirmez bir varoluşun içindeydik. Her şey kusursuzdu, tek çatlak yoktu. Oksijensizlikten öldük.”

Bobisiz muhit “mahalle” sayılmaz

O günden sonra papatyaların nerede, nasıl boy attığına hiç şaşırmadım. Çakraz’da kumsaldan, ekim ayında Gökova’da kayalıkların arasından fışkırdıklarını gördüğümde bile... Ve “İnsan papatyaları öğrenmeli” dedim.

“İlâm”-ı aşk

Yıllar geçer, yolda yürürken bir kız çocuğunun balkondaki annesine seslenişini duyarsın: “Anneciğim, Nezahet de oynayabilir mi?” Bu küçümen cümlenin “öteki”ni yaratışını sezer, kulak kabartırsın.

Delikanlı genç kıza mahallede rastlamış

Misket gözlü, sek sek adımlı, papatya taçlı, kiraz küpeli, dirsekleri-diz kapakları bereli, tek koncu düşük soket çoraplı o güzelim kızları, o harika amazonları hiç birimiz unutmadık. Yetişkin sevdalarımızı, o çocukluk aşklarıyla aldattık önce.

Pencere çiçekleri

Biz sokak çocuğuyduk. Oyunda imtiyazsız-sınıfsız, -mahallede- kaynaşmış çocuklardık. Ya da bize öyle geliyordu. Çocuktuk, ufacıktık, top oynayıp acıkırdık mesela. Komşu teyzeler (komşu anneler), üzerine Sana (bana-ona-şuna-hepimize) yağı sürülüp, toz şeker serpelenmiş dilimleri tutuştururdu elimize.

Uzun hikaye abi

Rakılı gecelerde ne zaman bulutların arasından sıyrılan yıldızları, “ay”ı görse, çağırırmış karısını, içlerinden birisini gösterirmiş, “Bak Çolpan...” Çolpan, Çoban Yıldızı nam-ı diğer Venüs, Zühre, yani aşk, güzellik filandır ya...

Aşık olunabilecek erkeğin özellikleri

Dostların, arkadaşların, dünya âlem seni sevsin, herkeşler seni beğensin, takdir etsin. Hoştur da… Böylesi duyguların ten tene dile geldiği anlar bambaşkadır. Öyle uzanıp yatarken, laf ola beri gele konuşurken, koynundaki sevdalın parmaklarını dudaklarına koyup, dese ki: “Susss, şu sesi dinle! Bir elin tene değdiğindeki sesi…”

Göğüs kafesi ve dar odalar

Çocukken "Sıkıldım..." dediğimde, rahmetli annem "Göğsüne bir pencere aç yavrum" derdi. O zamanlar gülerdim de, sonradan anladım pencereleri, pervazları.

Yalanın adını bad-ı saba koymak

Ayıplanmayı, dışlanmayı, bir başına kalmayı, hatta sudan bahanelerle cezaevini göze alarak doğruları söylemek… Yahut öyle ya da böyle yalanın yanında durup alayından –terfien- kurtulmak. , O altlı üstlü “ben”lerin bu mücadelesinde ilki lehine elde edilen zafer, yalnız, tek başına, törensiz kutlanabilecek bir mertebe günün koşullarında. Aynaya bakıp, usulca şerefe…

Hangi mevsimde ölmek istersiniz?

Reha Mağden dersen… Sait Faik hatırına ve inadına, yaz sıcağında babasının bej pardösüsüyle gidiyor Sanat Sevenler Derneği kokteyline. Çorapsız ayağında kışlık siyah kundura. Sıcak ne kelime, ona bakınca terliyorum. Hepsi yaz, hepsi de biraz ölüm gibi…

Adalet ve Hakkı Berhava’nın istifhamı (3) Haksızlık en katı öğretmendir

Gerekçeli kararın sonuna geldiğinde, “Buna da şükür… Bir bahane bulup da, gerekçeli kararla İmamoğlu’nun adaylığını iptal etmemişler” dedi. Noktayı mutfaktan seslenen Adalet Hanım koydu: “Madem bu kadar münazara var, keşke İstanbul seçimlerini, İstanbul’da değil de tarafsız bir sahada yapsalar.”

Adalet ve Hakkı Berhava’nın istifhamı (2) İşte seçimin kamera görüntüleri

En yetkili ağızlardan dile getirilen seçimdeki usulsüzlüklerle ilgili “TV, kamera tespitleri”, görüntüleri de bunca zaman geçmesine rağmen yoktu ortada. O kamera kayıtlarıyla kast edilen de herhalde, “seçim magazini” yapan kanalların sandık başında çektiği “Ünlüler işte böyle oy kullandı… Sandığa timsah markalı eşofmanıyla geldi…” görüntüleriydi.

Adalet ve Hakkı Berhavan’ın istifhamı (1) En uzun gece

Hakkı Bey kendi sezgileri aklına gelince, pek itibar etmeyecekti bu açıklamaya. Karşı apartmandaki bol sakallı, bol eşofmanlı genci yıllarca Ak Partili sanmıştı da, adam hem doğma büyüme Fransız, hem de Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin aktif üyesi çıkmıştı.

Mirası tebessüm olan çocuklar

Koca bir aileyi hayattan kazıyan bir trafik kazası, bazı insanların hayatına ya da kalan ömrüne mal olan “darbe”ler, ölümcül hastalıklar, cinayetler, depremler, işsizler, evsizler, her türden yürek enfraktı... Bazen yüreğine değse de hayatına omuz atmadan, ekrandan gelip geçiyor. Başkalarının hayatları zira onlar. “Benim başıma gelmez”…

Akvaryumdaki Siyam Balığı

Kınından çekilmiş eğri kılıç, namluda paslı kurşun gibi külhan gezen silüetler, birlikte yaşamanın, barışın, iletişimin önündeki en büyük engellerden birisiydi. Hele çatışmanın, şiddetin, yönlendirilmiş öfkenin durma can aldığı günlerde… Çünkü öfke kolay kandırırdı insanı; kör eder, kendi sesinin dışına sağır ederdi.

Yaşlanmak ve gibi hissetmek…

Tutkunun, bir aşk imkânının, bir insanın kendini bir kadına, bir erkeğe beğendirme, onunla “müstesna” olma ihtirasının solduğu zamanların yaşlanmayla ilgisi var. Kocamanın milâdı orada gizli.

Bu sokak o caddeye çıkmaz artık

Ankara’da Angora Evleri yapıldığında, sakinleri sokaklara insanı yakalayan isimler yakıştırmıştı. Her biri ayrı bir hikâye, neredeyse kendiliğinden bir şiir imkânı sunan sokak isimleri... Sokaklardan birisinin adı da Barış Manço’nun şarkısından mülhem “Sakız Hanım”dı. Ama Büyükşehir Belediyesi hazzetmedi o isimden. Sakız Hanım’ı değiştirdi, Zemzem Sokak yaptı.

Gelene değil gidene sevinen kuşak

Darbelerle, baskılarla, hokkabazlarla dolu o kısa ömrümüzde, biz hep “gelenlere değil gidenlere sevinmeye” alışmıştık. “Yarın yeni bir gün” umudunu, tahayyülünü sevmiştik haşarı gönlümüzde.

Herkesin rüyası kendine benzer

Hani Federico Fellini demişti ya, “Sinema rüyanın dilini kullandığından beri rüyalar hakkında konuşmak, filmler hakkında konuşmak gibi. Yıllar saniyeler içinde geçebilir”...

Utanç duygusunun hüzünlü fazileti

Utanmak, kibir denilen en büyük günahın organik panzehiridir. Yalanın, iftiranın, hatta zalimliğin önündeki son engeldir. Utanmanın empatiyle, terbiyeyle, özeleştiriyle, ahlakla, vicdanla yakından alakası vardır çünkü.

Çay kültüründen çay kavgasına

 Geçen hafta çay kültürümüze değinirken, bu yazımda da az biraz dünyada çay kültürüne yer vermeye çalışacağımı belirtmiştim.Yazarken karşıma çok yönlü kültürel örneğin daniskası çıktı.“Çivisi...

Çaya ihanetimdir

Hayatın, muhabbetin hengâmesinde, masaya bırakılıp da kimse fark etmeden soğuyan çay gibi yaşlanıyorsun. Damağında gençliğin tadı, bardağında durma bir şeyleri karıştıran çay kaşıkları…

Suret-i aşk

Bir aşkı kepaze etmek için iki kişi yeterli olabilir, ama üçüncü tekil/çoğul şahıslar âleme rezil rüsva olmak için daha elverişlidir. O nedenle hem kendine, hem çevresine netamelidir.

Bir film okudum hayatım değişti

 Film, Gustav Klimt’in ünlü “The Kiss” tablosuyla açılır.Sert, köşeli çizgiler, geometrik desenlerle sembolize edilen erkek, kadını sımsıkı avuçları arasına hapsederek öpmektedir.Kadın ise yumuşacık çiçek...