1968 döneminin hareketli günlerinde Ankara’daydık. Gösterilere, toplantılara, mitinglere katılıyor, gençlik hareketinin enerjisine ortak oluyordu. 12 Mart 1971’de askerler yönetime el koydu. Başbakan Demirel istifa etti. Ankara’da, askeri cuntaya karşı direniş giderek yaygınlaştı. Ardından tutuklamalar başladı. Perihan Kutlar’ın kızı Merih de tutuklananlar arasındaydı. O bütün bu hukuksuz uygulamalara direndi. Hapishane görüş odalarında, mahkeme salonlarında, günleri geçti.
Ukrayna ve Rusya, savaşa çözüm bulmak için bugün bir kez daha İstanbul'da biraraya geliyor. Ukrayna’nın dün 40’tan fazla Rus bombardıman uçağına zarar verdiği drone saldırısının görüşmelere yansıması en çok merak edilen konu.
İzmir Büyükşehir işçilerinin grevi sosyal medyada muhalifler tarafından linç edildi. Eyleme destek veren DİSK, AK Parti işbirlikçisi ilan edildi. Grevdeki işçilerin eyleminin haksız olduğu tezine en büyük argüman ise işçilerin Tuncelili, Mardinli olması gösterildi. Yılmaz Özdil: “İzmirlileri tehdit eden sarı sendikayı söküp atalım.” Mine Kırıkkanat: “Bunlar işçi değil, İzmirli değil, KK zamanında göz kırpılan partinin militanları.”
Dücane Cündioğlu, “Tarhana çorbası içiyor adam, yani her tarafı Heidegger olsa ne olacak? Dürüm yiyor adam, Hegel anlatsa ne olacak?” demiş. Tahmin edilebileceği gibi bu sözler tepki almış, haklı olarak biraz da tiye alınmış. Cündioğlu’nun ifadelerini şakayla karışık bir mübalağa olarak mı saymalıyız? Yoksa Türkiye’de felsefenin durumuna ilişkin sıklıkla yinelenen şikayetlerin bir varyasyonu olarak mı görmeliyiz?
Vanspor galibiyeti aldı, ancak maçın asıl kazananı, taraftarların iki takımı aynı duyguda buluşturma çabasıydı. Penaltılarla biten bu düello, futbolun sadece skor olmadığını, aynı zamanda bir duygu ve taktik sınavı olduğunu bir kez daha hatırlattı.