GÜNÜN YAZILARI

 Para harbi

Trump’ın yeni ithalat vergileri dünya ticaretini daha da daraltacak. Bu yükün altından nasıl kalkılacak! Yıkılan yerleri yeniden inşa için büyük miktarlar söz konusu. Muhafazakar tahminlerle Ukrayna için 500 milyar dolar, Gazze için 110 milyar dolar , Myanmar depremi için10 milyar dolar ve Sudan için de 10 milyar dolar gerek deniyor kaba hesapla. Buna değişik ülkelerdeki gıda felaketleri, sel yardımları dahil değil ! Suriye’den bahis dahi etmedim. Bu rakamlar şimdilik….Çin, Güney Kore, Ekvator ve Türkiye’deki orman yangınları ve depremin 145 milyar dolarlık zarara neden olduğu hesap ediliyor.

Memleket yolu, önyargı yolu: Gurbetçiler üzerine bir sosyolojik okuma

Hararetli “gurbetçi” tartışmasının içinden çıkmanın yolu, kaba genellemeler değil soğukkanlı veri ve sahici sosyoloji. Türkiye’nin yaz tatiliyle çakışan “izin mevsimi” her yıl benzer bir döngü üretiyor: Sosyal medyada linç, tatil yörelerinde gerilim, gurbetçilere tek kalemde “Erdoğancı” yaftası. Resmi net görmek için yurt dışında oy verme deneyiminin geçmişini, seçmen davranışındaki eğilimleri, Almanya’daki Türkiye kökenlilerin memleket bağlarını ve kuşaklar arası değişimi birlikte okumak gerekiyor.

İtiraf nasıl delilin yerine geçti?: Bireysel gerçekten, toplumsal manipülasyona

Bugünün Türkiye’sinde, özellikle hukuki süreçlerde “itirafçılık”ın delil yerine geçmesi, hem adalet sisteminin meşruiyetini hem de toplumun güven duygusunu sarsıyor. Devletin kendi delil toplama yükümlülüğünü yerine getirmek yerine itirafçı beyanlarına yaslanması, hem bireyler arası güvensizliği artırıyor hem de “hakikati aramak” ile “kurban aramak” arasındaki farkı bulanıklaştırıyor. Bir kişinin başka birini suçlayan beyanı, çoğu zaman tek delil olarak kabul edildi; bu durum, masumiyet karinesini fiilen ortadan kaldırdı.

Güzel annem

Annem, gitti. Her tarafı tuhaf bir tek başınalık. O bile değil. Anlatılamıyacak bir eksiklik. Bir olmamışlık. Çürümüşlük hissi. Öyle yetimlikle, öksüzlükle alâkası olmayan bir duygu. Yaşanacak hiçbir şeyin kalmadıklığı. Çocukken annemden utanırdım ben. Bu utanma hissini sanırım okulda edindim ama o okul, annemi oraya getirerek annemle barışmamı, onu kabullenmemi de sağladı bir bakıma. Hayatımdaki tek protesto mitingine (Başörtüsü Yürüşüyüşü) katılmamı da anneme borçluyum. Onun için hissettiklerim zorladı beni o katılmaya.
- Advertisement -

Normalleşme’nin anlamı: Kimin normu, kimin hâli?

Toplumsal düzlemde normalleşme, yalnızca siyasi bir gündemin değil, gündelik hayatın da sessiz rızasıyla işler. İnsanlar neyin konuşulabilir, neyin giyilebilir, neyin talep edilebilir olduğunu başkalarının bakışlarından, televizyon ekranlarından, apartman WhatsApp gruplarından öğrenir. Böylece çoğu zaman normal sandığımız şey, aslında içselleştirilmiş bir denetim biçimidir. Bugün siyasette sıkça duyduğumuz normalleşme çağrıları, eğer sadece bir tarafın veya belli tarafların pozisyonunu norm kılmak içinse, bu daha çok bir “yeniden hizaya çekme” girişimidir.

En Son Çıkanlar