Son bir haftadır iktidar ve özellikle muhalif mecralarda yaşanan travmatik haller artık mizahın da bir konusu olabilir. Müthiş bir savrulma, ne diyeceğini bilememe, başı kesilmiş tavuk gibi ortalıkta dolaşma hali söz konusu.
Son iki yazımda Erdoğan’ın yıllardır ısrarla dile getirdiği “Türkiye’nin Misak-ı Milli meselesi”ni bir kez daha hatırlattım ve özetledim. Bunlar, işin olgusal yanı. Bu son yazıda ise olgulardan yola çıkıp bir iddia öne sürmüş oluyorum. Diyorum ki, 2016’da başlayan Misak-ı Milli kararlılığı çok büyük bir ihtimalle Erdoğan’ın darbe girişiminden sonra devletle kurmak zorunda kaldığı ittifakın bir çıktısı olarak, yeni İttihatçı kadroların ısrarıyla hayatımıza girdi. Böyle olup olmadığını belki ancak ileride ‘anılar’ kaleme alındığında öğrenebileceğiz.
Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’ten oluşan DEM İmralı heyeti 2 Ocak’ta Ankara’da başladığı siyasi görüşmeler kapsamında Gelecek, Saadet ve AK Parti’yle temaslarını tamamladı. Gelecek ve Saadet partileri sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da kamuoyuna daha çok açıklama yapması gerektiği yönündeki tavsiyelerini heyetle paylaşırken, pozisyonlarını “Sürecin başarıya ulaşmasından yanayız” mesajıyla özetledi. AK Parti heyeti de aynı mesajla sürecin daha ileriye götürülmesinden yana pozisyon aldı.
Erdoğan: Açıkça söylüyorum: Silahlar, toprağa gömülmelidir. Türkiye, tavizsiz bir iradeye sahip olduğunu defalarca göstermiştir. İş o raddeye varırsa, bir gece ansızın yine gelebiliriz. Allah’a şükür, bunu yapacak gücümüz ve kapasitemiz fazlasıyla mevcuttur.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Suriye’deki şartlar değişti, Suriye’de PKK/YPG’nin varlığını ortadan kaldırılması an meselesi diye düşünüyoruz” ifadesini kullandı.