Sürece dair iki farklı tutum söz konusu: Bir kısım insan özünde sürecin başarısını arzuluyor ama süreç hakkında birtakım kuşkular ve korkular taşıyor. Fakat bir kesim de çeşitli gerekçelerle sürece açıktan karşı. Sürece omuz verenlerin, bu bağlamda, ikili bir sorumluluğundan bahsedilebilir: Biri, bu iki kesimi birbirinden ayırmak ve her birine karşı farklı bir dil kurmaktır. Diğeri ise, süreç karşıtlığın nedenlerini açıkça ortaya koymak ve bununla mücadele etmektir.
Bugün itibarıyla egemen olan eğilim; inkarcılığın etkisini yitirdiğini, egemen görüşün değişmeye başladığını gösteriyor. “Kürt yoktur, onlar Türk’tür” demenin gerçekçi olmadığı anlaşıldı. Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıydılar. Varlıkları yok sayıldı. TBMM’de Kürtler Türktür nutukları atıldı. Akademide Kürtler Türktür diye doktora tezleri yazıldı. Bu tür tezleri yazanlar Bakanlık koltuğuna bile oturdu.
Sedat Peker, Süleyman Soylu’yla barıştığı iddiasını yalanladı: “Yaşadığım sürece affetmeyeceğim ve barışmayacağım bu dünyada üç kişi var. O, bu üç kişiden biridir. Cehenneme gitmeyi kabul ederim ancak onlarla yine de barışmam. Yaşadıkları kızımı hala etkiliyorsa bir babaya yakışan barışmak değildir. Kırmızı bültenim kalksa bile Türkiye'ye dönmeyi şu an için düşünmüyorum. Kırmızı bültenim kalktı diye Türkiye'ye dönsem mahkeme gününe kadar beni tutuklayıp cezaevine atarlar. Bana hakaretlerde bulunan ve tehdit eden birçok kişinin başına sıkıntılar geldiğini ben de basından görüyorum. Ancak hiçbiri için üzülmüyorum. Çünkü ben onları uyarmıştım.”
Numan Kurtulmuş, Şırnak Üniversitesi’nde “Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi'nin Çaldıran'da Şah İsmail’e karşı ittifakı Anadolu'daki Müslüman toplulukların başının daha dik dolaşmasını sağlamıştır” sözleri Alevi STK’larından tepki almıştı. Kurtulmuş: “Konuşmamda Alevi yurttaşlarımızı rencide edecek tek cümle yoktur. Bir tek Alevi kardeşimiz bundan üzüldüyse bundan dolayı hassasiyetimi ve üzüntümü ifade etmek isterim.”