Eğer gerçekten Kürtlerin şiddet ile anılmaları devam ederse ve neler yaşadığı veya neler yaşayacağı umurunuzda ise ve de eğer Türkiye’nin demokrasiye dönüşmesini umursuyorsanız, bu barış sürecine karamsar bakmak yerine bu süreci daha demokratik bir evreye dönüştürme mücadelesini vermeniz gerekmiyor mu? Sadece iktidarlar mı dönüştürme kabiliyetine sahiptirler? Bugünün Türkiye’sinde hâlâ birinci parti durumunda olan muhalefetin bu süreci daha kalıcı ve daha demokratik hale getirmesi mümkünken sadece olumsuz pozisyonda eleştiriler yapması ne kadar sahici?
Buzul deyip geçmemek lazım. Ruslar nasıl doğal kaynaklar açısından bol Sibirya bölgesine “ulusun erzak deposu” diyorsa, benzer bir durum Grönland için de geçerli. Grönland çevresinde devasa petrol, gaz ve nadir toprak elementi yatakları var. Trump’ın “tech bro”ları, nadir toprak elementlerinin, yüksek teknoloji ürünler açısından önemini kulağına fısıldıyordur. Yapay zekâ ve büyük veri işleme merkezleri için ihtiyaç duyulan enerji için en verimli çözümlerden biri nükleer enerji. Nükleer enerji üretiminde temel hammadde olan Uranyum da Grönland’da bolca bulunuyor.
Çıkan haberlerin tam aksine Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile görüşmesinde “Buradan çıkmayabilirim, bu tartışma konusu olmasın, yeter ki mesele çözülsün” dediği iddia ediliyor.
“Terör propagandası yapmak” ve “halkı yanıltıcı bilgi yaymak”, devlete muazzam bir hareket alanı açan, son derece esnek ve kullanışlı kavramlar. Burada bilginin doğruluğu ya da yanlışlığı önem arz etmiyor, devlete yarayıp yaramadığına bakılıyor. Eğer devletin, iktidarın canını sıkan bir haber ya da bilgiyse hemen üzerine “yanıltıcı bilgi” etiketi yapıştırılıyor ve sahibine adliyenin yolları gözüküyor.
31 Mart (1909) ayaklanmasında isyancıların baş hedefi o idi. Kendisi, o günü şöyle anlatır: “31 Mart günü evimden çıkmış Laleli Yokuşu’na tırmanıyordum. Meçhul bir adam yolumu kesti. ‘Buralarda dolaşma. Dua et ki seni burada tanıyan yok. Yoksa şimdi parçalarlardı’… Bu arada yokuştan inen bir araba ile karşılaştım. Süleyman Fehmi ve Hakkı Behiç arabadan heyecanla indi. ‘Dön, Cahit şimdi seni de parçalayacaklar’ dediler.