A. Hares Yalçi’nin Babil Değirmenleri ve Öteki Rüyalar adlı kitabı, yalnızca bir ilk öykü kitabı olmanın çok ötesinde, çağdaş edebiyatımızda nadiren rastlanan ölçüde metafizik ve etik bir poetika önerisi sunuyor. Yalçi, görünürde küçük olanın içindeki büyük yankıyı keşfederken, sessizliğin gürültüye karşı bir direniş biçimi olabileceğini de hatırlatıyor.
21 yaşındaki Matthew Shepard 27 yıl önce bugün vahşice, işkenceyle öldürüldü. Eşcinsel olduğu için. New York Times cinayeti “Batı’da davetsiz misafirleri uzak tutmak için çitlere ölü bir çakal çivilenmesi geleneği”ne benzetti. Çok çabaladılar o “nefret suçu”nu sıradan bir cinayete dönüştürmek için. “Ağır tahrik” aradılar: “Katil ‘eşcinsel panik’ içindeydi…” Olmadı, tarihe yaşandığı gibi geçti. Bizdeki hükmüyle “canavarca hisle işlenen” suçlardan. Masallardaki o canavarlar bugün de ortalıkta. “Canavarın zamanı yoktur” zira.
Çok değil birkaç sene öncesine kadar Obama ile poz veren, manşetlerden düşmeyen, Davos Zirvesi’ne onur konuğu olan Greta Thunberg, Gazze için ses çıkardığından beri küresel elitlerin gözünden düştü. Greta sadece hiç görmediği Gazze için ayrıcalıklı konumundan vazgeçmesiyle değil, katıldığı Sumud filosu sonrası ilk konuşmasıyla da kendi kişisel deneyimini, İsrail’de gördüğü işkenceleri, savunduğu meselenin önüne koymayarak tüm dünyaya “İnsanlık ve Aktivizm 101” dersi verdi. Greta’yı dün “küreselcilerin piyonu” ilan edenler, bugün en büyük hayranı. Greta’yı bugün sevmek kolay, ama anlamak zor. Zira Greta hiç değişmedi, hep muktedirin tam karşısında durdu, ama dünya artık bambaşka bir yer.
Bütün Suriye iç savaşı boyunca Esad’ı desteklemiş olanlar, hatta Esad devrilirken bile onla acil temas kurulması gerektiğini savunmuş olanların resmi Suriye haritasında Hatay’ın ne işi olduğunu sorguladığına şahit olmadık.
Ama geçen hafta bu kesimler birden bire Suriye haritasında Hatay’ı keşfettiler.
Üstelik de bir haritada bile değil, bir logoda…
Nahda diğer İslami akım ve örgütlerden farklı bakış açısına sahip. Burgiba ve Bin Ali, bir türlü herkesi içine alacak bir ulusal/milli kimlik inşa edemediler. Nahda’nın referansının İslam, makro düzeyde birlik idealinin “ümmet/bölgesel entegrasyon (İttihad-ı İslam)” olması ve Mısır İhvanı’yla olan fikri akrabalığı onun belirgin özelliği olarak öne çıkar. Ancak “insan” denen aktörün bazen tek başına belirleyici olabileceğinin somut örneği muhtemel badireleri akıllılıkla atlatan Nahda’nın Raşid el Gannuşi’dir. Hiç kuşkusuz Gannuşi olmasaydı, Nahda da diğer birçok hareket gibi tekçi, mutlakiyetçi, istilacı ve otoriter bir karaktere sahip olurdu.