Cumhuriyetçi Parti’nin yüklerinden kurtulmuş olan Trump, izolasyonizm, America First anlayışı, dünyadan asker çekme, savaş başlatmama gibi vaadlerine uygun bir kabine kurarsa beklenmedik hayırlara neden olabilir. O hayırlardan biri de Türkiye’de yeniden açılan çözüm sürecine yarayabilir. Mesela hiç beklenmedik biçimde Trump’ın Suriye’den asker çekme planı, Devlet Bahçeli’nin PKK’ya çağrısıyla eşleşebilir.
Coca Cola içmekle övünen, seçmenini McDonald’s’da karşılayan bir başkan Donald Trump… Canının istediğini tüketmenin refah sayıldığı ABD’yi büyük görüyor. Canımın istediğini yerim ve kimseye hesap vermem. ABD’nin büyüklüğüne gelince, onu Andy Warhol şöyle tarif ediyor: “Kola koladır ve paranız ne kadar çok olursa olsun daha iyi bir kola satın alamazsınız.”
Donald Trump, bu haftaki seçimlerde büyük bir zafer elde etti. Sadece yedi kritik eyalette Kamala Harris’i yenilgiye uğratmadı, New York, California, New Jersey gibi Demokrat Parti kalelerinde de oyunu artırdı. Trump artık sadece beyaz Amerika’nın başkanı değil; Hispanik erkeklerde %54’e ulaştı, siyah erkeklerde ve genç erkeklerde oyunu yükseltti. Trumpizm, Cumhuriyetçi Parti’nin tabanını genişletti, Trump hem ülke genelinde en çok oyu alan hem de başkanlığı kazanan nadir Cumhuriyetçilerden biri oldu. Trump’ın bu zaferinin arkasında ise enflasyon, artan gıda fiyatları, düzensiz göç, uyuşturucu, küresel savaşlar gibi konulardan rahatsız olan, Demokratların renksiz ve steril hikayesinde kendine yer bulamayan işçi sınıfının öfkesi var.
PKK’nin silah bırakması sanki en zor ve en kilit meseleymiş gibi konuşulup yazılıyor. Halbuki tam tersi bir durum söz konusu… PKK’nin silah bırakması, düşünülen veya hayata geçirilmesi istenen bir süreç için işin en kolay tarafı.. Ama en zor taraf olarak lanse ediliyor ve bunun asla olmayacağına yönelik tartışmalar sürdürülüyor. Halbuki öyle değil.
Sinema dilin zorlandığı, yetersiz -hatta gereksiz- kaldığı anlarda “İşte böyle bir şey”i de kazandırdı anlatımımıza. Edip Cansever gibi “işte”siz kalırdık olmasaydı: “Ah sinema biletsiz çocuk yaşına, /(…) Sinema biletsiz bir akşamüstü vaktiydim. Ufukta /İşte diye bir şey yok / Yoktu işte diye bir şey ufukta”. Bu yazıma konu olan Açıkhava sinemalarına gelince… Halk iktidarını bir tek orada gördüm (görür gibi oldum) desem kuyruklu yalan sayılmaz.