14 Şubat Sevgililer Günü, aşkı kutlamak için bir bahane olabilir ama aşkın doğasını anlama noktasında çok yüzeysel ve hatta yanıltıcı bir portre sunar. Bir felsefeci olarak beni rahatsız eden en önemli boyutu bu. Popüler kültürün romantik ve erotik aşka yaptığı aşırı vurgu, gerçek sevginin derinliğini ve çeşitliliğini gölgede bırakıyor. Oysa aşk sadece ani tutkular, büyük jestler ya da pazarlanan hediyelerle tanımlanamaz. Gerçek sevgi, zaman içinde gelişen, fedakârlık, bağlılık ve sorumluluk gerektiren bir süreçtir.
Türkiye’de kutlanan kandil gecelerinin müslüman olan kavimlerin İslam’a soktukları kutsallıklardır. Kandiller de bu meyanda kutsala büründürülmüştür. Kandil geceleri ne Hz. Peygamber hayatta iken ne ilk nesil sahabe ve tabiin tarafından kutlanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.) bırakın kandil geceleri kutlamayı, bid’atları yasakladağı gibi cuma günü ve gecesi özel bir ibadet yapılmasının da yasaklamıştır. Kandil geceleri Osmanlılarda II. Selim (1566-1574) zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılmak suretiyle duyurulup kutlandığı için bu gecelere “Kandil Geceleri” denmiştir.
Konyalı emekli matematik öğretmeni Rahim Demirbaş 26 yılda evini barkını satma pahasına 50 bin ağaçlık bir ormanı tek başına var etti. Bu sabah (13 Şubat) 11 Aralık’ta damarında pıhtı attığını, o günden beri yoğun bakımda uyuduğunu öğrendim. 7 Aralık’ta ondan aldığım son mesajda o gün toprağın altına gömdüğü palamut tohumlarını Nisan’da yeryüzüyle buluşturacağını söylemişti. İnşallah Rahim bey de Nisan gelmeden, bugün 63. gününü doldurduğu uykusundan uyanacak ve onları “yüzlerce yıl yaşayacakları” toprağa dikecek.
Ben Süleyman Demirel’in Can Yücel’i bağışlamasını dilemiyorum. Can Yücel’in bağışlanacak bir şey yaptığına da inanmıyorum. Bir ülkenin yaşayan en büyük şairi, iki çift laf etti diye hapse atılır mı? Atılabilir mi? Eğer kanunlar ona hapis cezası verebiliyorsa, o zaman o kanunları değiştirirsiniz. Süleyman Demirel’in Can Yücel’le ilgili mütebessim açıklamasını TV ekranlarından izlerken büyük bir üzüntüye kapıldım. ‘Sayın Cumhurbaşkanım, Can Yücel’i affedecek misiniz?’ diye sorulan sorulara, ‘Ancak hastaysa ve rapor gelirse affederim’ cevabını verdi. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, o ülkenin en büyük şairini affedebilir mi? Böyle şey olur mu?”
Bugün Rojava üzerinden milliyetçi hamiyetfuruşluk yapanların çoğunun Rojava ile bir ilgisi yok. Başkasının emeği ve riskleri üzerinden artistlik yapıyorlar. Orada yaşayan, mücadele eden ve savaşın yıkım ve maliyetini bilen Rojava Kürtleri eğer merkezî Suriye hükümetiyle veya Türkiye ile bir anlaşma yoluna gitmeyi kendileri için en doğru yol olarak seçerlerse, bu durum onların üzerinden hamaset yapan, onların acıları üzerinden kendi dünyasında havaya girenlerin hiç hoşuna gitmeyecek. Kürt milliyetçiliği Kürtlerin içinden geçtiği ve geçmesi gereken bir fazdır. Bir modernleşme alameti, bir ergenlik harareti ve buluğ çağı semptomudur.