Lozan hayallerimize son verdi diye düşünenler var. Sanki birileri vermeye, Kürtler de almaya kabil ve hazır idi ama Lozan geldi ve buna mani oldu. Yüzyıl önceki altın fırsatı kaçırdık diye hayıflanıp Lozan’ı bir nevi dilek ağacı veya ağlama duvarı haline getirenler var. Zamanın Kürt ecdadına yeterince meseleye asılmadıkları için verip veriştirenler var. Bu işin sadece bir kağıda birşeyi sokuşturmayla hallolmuş olacağını zanneden yaklaşımlar onyıllardır Kürtlerin tasavvurunu meşgul ediyor. Lozan’a veya Washington’a Lozan temalı protesto seferleri düzenleyenler olduğu gibi kurtuluş ateşini oradan yakmak isteyen naif çabalar da göze çarpıyor. Ancak bunların hepsi yanlış bir varsayım üzerine kurulu. Milliyetçiliğin hem Kürt hem de Türk versiyonları olayın Kürtlerin etrafında döndüğünü retrospektif bir yanılsama ile düşünüyor bir süredir. Halbuki Lozan bir sebep değil bir sonuç.
Bugün Türkiye'de yeni bir barış ihtimali konuşuluyor. PKK'nın silahlı mücadeleyi bırakması, sadece politik bir gelişme değildir; aynı zamanda hafıza rejiminin değişmesi için bir fırsattır. Barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, yaraların tanınmasıyla, geçmişin bastırılmamış bir şekilde anlatıya dönüştürülmesiyle mümkündür. Çünkü barış, unutmakla değil geçmişle etik bir yüzleşmeyle kurulur. Bu sürecin etik temeli ancak toplumsal hafızanın onarılması, inkâr edilenin tanınması ve suskunluğun anlatıya dönüştürülmesiyle atılabilir. Roboski, Cizre, Diyarbakır Cezaevi, Lice, Şırnak... Bu isimler sadece acının değil, hatırlanmaya direnen hakikatin de adlarıdır.
Amedspor, sadece bir futbol kulübü değil, aynı zamanda bölgenin sosyo-kültürel dinamiklerinin bir yansıması ve toplumsal barışın önemli bir sembolüdür. Barış sürecinin ruhuna uygun olarak, kulübün demokratik, şeffaf ve kapsayıcı bir şekilde yeniden yapılanması hem sportif başarıyı hem de toplumsal birliği güçlendirecektir.
Müstafi amiral Cihat Yaycı, bu aralar yine her gün TV’lerde. PKK’nin kendini fesh etmesinin nasıl büyük bir ihanet projesi olduğunu anlatıyor. İsminin başında bir de doktor titri var. 2004 yılında Deniz Kurmay Binbaşı rütbesindeyken İstanbul Üniversitesi’nde yapmış doktorasını. “Irak’ta Ekonomik-Sosyal Dönüşüm ve Türkmenler” başlıklı doktora tezini meraktan okurken bazı cümleleri Google’lamaya başlayınca karşıma intihalin her türlüsünden yapılmış bir copy-paste tez mucizesi çıktı.
Bazı insanların yokluğu o şiirdeki gibi: “Kesilmiş bir kol gibiydi /Omuz başımızda boşluğun”… “Uzuv” kaybı. Sözlük anlamıyla, vücudu, ondan öte bir hayatı meydana getiren, hatta “vücut”ta, o yaşamda belli görevleri, işlevleri de olan parçalardan biri. Artık yoksa… Birlikte yaptığın şeylerde çolak, birlikte gittiğin yerlerde topal, hatıralarında yalnız kalıyorsun. Tanıksız da… De ki hepsi “yalan” hatıralar.