Şule Yüksel Şenler için Cumhuriyet kızı denmesi şaşırtıcı gelecek, çoğu kişi tam tersi olduğunu söyleyecektir. Fakat, Şenler ailesi dedelerinden ve büyük annelerinden itibaren gerçek anlamda “eskiyi silmiş yeni yolu tutmuş” bir Cumhuriyet ailesiydi. Düşünce ve yaşam biçimiyle Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucularıydı. Torun Yüksel Şenler, 27 yaşına kadar cumhuriyet kızına en parlak örneklerinden denebilecek kadar mücadeleci bir kızdı. Öyle ki, kendini dini bir akıma kaptırarak aileyi şoka uğratan ağabeyi Özer’e, en sert tepkiyi veriyordu. Bu yazı, Şule Yüksel’in Şule olmadan önceki Cumhuriyetçi Yüksel’i anlatıyor.
Ömrünü barışa adayan, eşkâli tebessümüyle tanımlanan bir insanın ölümü bile “teneffüs” olmadı bazı nefret işçilerine. Nefretine vesile, hatta afiş oldu. Oysa şöyle yazmış 14 yıl önce: “Bir kişiye onu öldürecek kadar da düşman olabilirsiniz. Onu öldürdükten sonra artık muhatabınız düşmanınız değildir. O ölüp gitmiştir, mukabele edemez... Yaptıklarınızın muhatabı bütün kainattır.” Sonra da “hikâyenin bile hikâyesinin olduğu” yurdundan “Yaşarken kimliksiz, ölürken kefensiz” gidenleri anlatmış.
Türkiye’nin askeri-endüstriyel kompleksi başta Kürtler ve Türkler olmak üzere bütün Müslümanlar için dünya-tarihsel önemde bir başarı hikayesidir. İç siyasetin mide bulantılarıyla bu konuya bakanların göremeyeceği kadar önemli bir gelişmedir.
50 yıllık bir sayfa kapanıyor. Bunun olabileceğine inanmak kolay değil. Çünkü kaç nesil bu sorunun içine doğdu. Hayatımızda hep PKK, terör, silah gibi kavramlar oldu. Bunun olmadığı bir dünyayı bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de bize olmaz gibi geliyor Ama oluyor. Önce olanla barışarak başlamalıyız.
Şimdilerde PKK’nın kendini feshetmesi söz konusu iken, “Türkler ve Kürtler bu devletin ve ülkenin gerçek sahipleri veya efendileridir” ya da “Türkler ve Kürtler ittifak ederlerse bölgenin hakim gücü olurlar” gibi fikir ve öneriler ya da “Kürtler de önce ulus devlet kurmadıkça Türkler, Araplar ve Farslarla barışamazlar” demek 150 senedir sürmekte olan hatadan çok daha büyük bir hatayı ve çatışmayı icad etmek olacaktır. Hakkaniyetli ve adil olanı şudur: Bölgenin bütün dini, mezhebi, etnik ve sınıfsal sosyolojileri bu bölgenin gerçek sahipleri ve efendileridir.