Lübnanlı komünist müzisyen Ziad Rahbani, bu hafta 70 yaşında vefat etti. Ziad Rahbani, sadece Feyruz’un oğlu değil; aynı zamanda Feyruz’u yeniden kurgulayan, gökten sokağa indiren çok yetenekli bir müzisyendi. Filistin davasının neferlerinden olan Ziad Rahbani, siyasete buluşan, siyasi hicivler kaleme alan nadir Arap sanatçılardan biriydi. Sadece besteleri ve oyunlarıyla değil, cenazesiyle de bütün mezhepleri, görüşleri ve etnik kimlikleri bir araya getirdi. Lübnan; büyük bir saygı ve sevgiyle, alkışlar, zılgıtlar ve şarkılar eşliğinde Ziad Rahbani’yi uğurladı, Feyruz’a taziyelerini sundu.
Seyyid Kutup’un görüşleri hiç tatbikat imkanı bulmadı, Kral Faysal, yeni İslam Birliği’nin fikri manevi zemini olarak Seyyid Kutup ve Müslüman Kardeşlere büyük ilgi gösterdi ama Faysal’ın krallıktan vazgeçip vazgeçmeyeceği belli değildi; Mevdudi, Hind Yarımkıtasında İngilizlerin etkisinde olan Kemalist Muhammet Cinnah’ın inşa ettiği kalın duvarı aşamadı; Pakistan için yeni bir anayasa tasarlanırken büyük mücadeleler veren Muhammed Esed de tam etkili olamadı. Fikri ve siyasi mücadelesinde başarı kazanan sadece İmam Humeyni oldu.
Avustralya hükümeti, yıllardır süren tartışmalara son noktayı koydu: 10 Aralık 2025 itibarıyla 16 yaşın altındaki çocuklara yalnızca Facebook, TikTok, Snapchat gibi sosyal medya devleri değil; YouTube da yasak. Hükümetin kararı, çocukları çevrimiçi zararlardan koruma amacı taşısa da, teknoloji devlerinin baskısı ve bazı uzmanların eleştirileri kararın etkisini gölgeliyor. Peki bu yasak, çocukları gerçekten koruyor mu? Yoksa dijital yalnızlığa mı itiyor?
Birçok tanınmış hukukçuya göre referandumlar parlamentonun egemenliğini zayıflatır ve müzakere ve ciddi tartışma temelinde alınmayan kararlardır. Bazen de ulusal güvenliğe zarar verebilir.
Önümüzdeki hafta, Tişʿa be-Av gününü idrak edeceksiniz. Bu yas günü vesilesiyle, geçmişte atalarınızın yaşadığı felaketleri şu satırlarla anımsayacaksınız: “Gözlerim yaşla tükeniyor, içim yanıyor, yıkım karşısında bağrım parçalanıyor. Çocuklar ve bebekler şehirlerin meydanlarında bayılıyor. Annelerine şöyle diyorlar: ‘Yiyecek yok mu, su yok mu?’ Kentin sokaklarında yaralılar gibi bayılırken, annelerinin koynunda can veriyorlar.” (Ağıtlar 2:11–12) Yahudi tarihinde acı ve felaketin sembolü hâline gelmiş bu hazin dizeleri, siz ey yöneticiler, bu yıl Gazze’de bir dilim ekmeğe, bir damla suya muhtaç bırakılmış masum bebeklerin sessiz feryatlarıyla birlikte okuyun ve tefekkür edin. Zira Gazze, tarih adeta tekerrür edercesine, iki bin yıl önce atalarınızın yaşadığı ve Kutsal Kitabınızda betimlenen o derin acıları yeniden yaşıyor bugün.