Yazarlar

Silâhsız Kürtlerin silâha ve silâhlı Kürtlere gösterdiği ilk kart sarıydı: 2004

Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi aldığı 2004, bu yönüyle PKK’yı telaşlandıran bir yıl oldu. Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinin (“Komplo Süreci”) başlangıç tarihi olarak kabul edilen 9 Ekim 1998’in yıldönümlerinde PKK’nın düzenlediği kitlesel protesto gösterilerinin 2004’teki sonuncusu sönük geçmiş, bu da önemli ölçüde Türkiye’nin AB ile kurduğu yoğun ilişkilerin Kürtler üzerinde yarattığı “sosyal, ruhsal ve düşünsel farklılıklar”a bağlanmıştı. Silahsız Kürtlerin bu tepkisi silaha ve silahlı Kürtlere gösterilmiş ilk karttı ama rengi henüz kırmızı değildi.

Kürt meselesindeki psikolojik bariyerler

Bahçeli’nin ‘Öcalan hapisten çıkabilir’ sözü Türklere yönelik bir ezber bozucu çıkıştı ve karşılık da buldu. Şimdi Kürt cenahından birinin benzer bir çıkış yapması, ezberleri bozması ve zihinlerdeki psikolojik barajı yıkması gerekir. Nasıl ki “Kürtçe konuşmak serbest olursa ülke parçalanır” fikri gerçekçi olmayan bir psikolojik baraj ise, benzer bir psikolojik baraj Kürt camiasında da var. O da, “PKK silah bırakırsa yok oluruz. PKK’ya silah bırakın dersek bizi hain ilan ederler, öldürürler” korkusu, tabusudur.

Romanı ilmihal gibi okunan yazar: Hekimoğlu İsmail

Hikâye ve roman gibi edebiyat türlerine Batılılaşma aracı olarak görüldüğü için uzak duran geniş bir kesim 1960’lı yılların sonunda bir romanı sahiplenmişti: Minyeli Abdullah. Yazarı 15 Ocak 2022’de vefat eden Hekimoğlu İsmail’di. Bugüne kadar milyonu aşkın tirajıyla hâlâ kırılamayan rekorun sahibi Minyeli Abdullah romanı. Halkın bu romanı sahiplenişi inanılmazdı. Ortaokula gittiğim yıllarda komşu evine toplanan mahalleli kadınlar beni çağırıp Minyeli Abdullah romanını okutturmuşlardı. Mevlitlerde, hatimlerde, dini sohbetlerde bir araya gelen bu kadınlar, bu sefer bir romanı dinlemek için toplanıyordu.

Silâhsız Kürtlerin silâha ve silâhlı Kürtlere dair algıları hangi aşamalardan geçti?

Başlangıçtan itibaren Kürtlerin (Kürt halkının) silaha ve silahlı Kürtlere (PKK’ya) bakışlarındaki değişimi kronolojik olarak özetlemeye çalışacağım… Silahsız Kürtlerin silaha itiraz etmediği yıllar Diyarbakır Cezaevi’ndeki sınırsız zalimlikle başladı. Cezaevinden çıkanların birçoğu PKK’nın çağrılarına uyarak dağa çıktı. Oradaki uygulamaların böyle bir sonuç vermesi anlaşılabilir… Anlaşılması zor olan şey şu: Zamanın ‘devlet aklı’ hangi sonucu doğuracağını bilmiyor muydu ki Diyarbakır Cezaevi’ni böyle kurguladı?
- Advertisement -

Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük

Nasıl oldu? Bu devrim fetişizmi nasıl gelişti? Bir halk ayaklanması olarak devrimden, bir bakıma devrimin inkârı demek olan diktatörlüğe ilk yürüyüş nasıl gerçekleşti? Olası çatışma ve pazarlıkların bir tarafındakilere, “devrimse (devrim olduğuna göre) her şeyi peşinen kabul etmelisiniz” demeye getiren bu öz-kutsallık hissi, nasıl Marksist devrim teorisinin sınırlarını da aşıp tamamen keyfî, sübjektif bir belirsizliğe ulaştı?

En Son Çıkanlar