Değişmez stratejik hedefi İsrail’in bitişiğinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak olan ABD emperyalizmi, Kürtlerin dağıldığı dört ülkede amacı doğrultusunda en uygun koşullar oluşmuşken, Şam’ın düştüğü 8 Aralık 2024 sonrasında şu âna kadar gördüğümüz gibi mi davranırdı: Suriye’de kolayca şeytanlaştırılabilecek bir silahlı grup egemenlik kurmaya çalışırken İsrail onların bütün savaş gücünü imha ediyor, Kürtler çok güçlü, örgütlü ve silahlı; Irak’lı Kürtler dağınık merkezi rejimle kavgalı; Türkiye tarihinin en kırılgan ekonomik koşullarını idrak ediyor; İran’ın kolları kesilmiş ve her yerden kovulmuş…
Deprem yargılamalarında bilirkişilikle ve bilirkişi raporlarıyla ilgili problemler konusunda çok yazdık çok konuştuk. Görünen o ki daha çok yazmak ve konuşmak zorunda kalacağız. Çünkü temel bir gerekliliği bir türlü sağlayamıyoruz. Bilirkişi raporları denetlenebilir değil!
Önümüze çıkan her problemde ülkenin bir başka ülkeye dönüşeceğini söylemekten vazgeçmek lazım. Zira bu söylem, bu coğrafyanın siyasi birikimini ve halkın kaderini eline almak için hemen her dönemde verdiği mücadeleyi görmezden gelmekle veya en azından bunu küçümsemekle malul.
Fransa’nın ve ABD’nin garantörlüğü, Türkiye’nin çözüm süreci heyecanı, Şam’ın ülkenin yarısını geri kazanma, istikrarı sağlama ve Kürtlerle barışın Şara’ya dünyada sağlayacağı meşruiyet; Kürtlerin masadaki kozları ama önce Rojava’yı ve YPG’yi bu haliyle koruma inadından vazgeçilmesi gerekir. Kürtlerin “Rojava davası”nı bir “Kıbrıs davası”na çevirmeden rasyonel olarak ellerindeki imkanlar ve alternatifler üzerinde yeniden düşünmesi gerek. Çünkü artık 2014-2024 arasında değiliz.
“Geçmişte Nusayriler Esat diktatörlüğünün harcı oldu. Onlara güvenilmez. Ahmed eş-Şara falanca örgütten geliyor. Ona güvenilmez. Şiiler İran’ın günahlarına ortak oldu. Onlara güvenilmez. Dürziler…” Listeyi uzatmak mümkün. Geçmişte yaşananlar geçmişin kötü olmasına sebebiyet vermişti. Ama geçmişte yaşananların bugünü ipoteği altına alıp geçmiş gibi yapmasına izin vermemek lazım. Ahmed eş-Şara’nın veya diğerlerinin nereden geldiğine bakacak olursak bunu yapacak kimse kalmaz. O yüzden söz konusu tüm aktörlerin bugün, şimdi ve yaptığına ve bugünkü işlevlerine odaklanmak gerek. Aceleye getirmeden ama geç de kalmadan…Bölünmekten yana olmamak zorunlu olarak üniter devlet formunu savunmayı gerektirmiyor. Ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunmanın tek veya en iyi yolu da üniter sistem olmayabilir.