İsrail, Suriye’deki etnik ve mezhepsel çatışmaların çıkardığı yangını büyük bir hevesle harlıyor, kendi güvenliği için elzem gördüğü bölgesel kaosu Suriye’ye yaymak istiyor. İsrail karşısında en etkili demir kubbe ise anayasal bir demokratik hukuk devleti. Zira Suriye’de etkin bir devletin kurulup istikrarın sağlanması için Dürzilerin, Sünnilerin, Kürtlerin, Nusayrilerin, Hıristiyanların kendilerini eşit ve güvende hissetmesi şart. İsrail saldırganlığı karşısında demokrasi artık Ortadoğu için en az askeri güç kadar ciddiye alınması gereken bir beka sorunu, bir güvenlik meselesi ve etkili bir silah.
Bugün gelişen barış süreci, Roni açısından Kemalist tarih anlatısında gedikler açtığı için ve ezilenlerin bir alanda ideolojik olarak devletin geleneksel bakış açısıyla dikilen milliyetçi gömlekten kurtulabilme potansiyelleri taşıdığı için çok değerli olurdu. Silahların bırakılmasını Doğan ve Roni keyifle izler ama derhal iktidarın hemen atması gereken adımları sıralarlardı. Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği için yargılanmıştı Roni, şimdi bir yerlerde Alparslan Türkeş’in mezarı başında Bahçeli’nin Öcalan için “kurucu önder” dediğini duyduysa, barış, çözüm ve Kürt halkının özgürlüğü için harcadığı emek için gurur duymuştur.
Suriye ve Türkiye’de paralel süreçler yaşanıyor. Esad rejiminin yıkılmasından sonra Kürtler dahil bütün etnik ve dini kesimlerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan yeni bir Suriye inşası gündemde. Türkiye’de ise silahların susmasıyla siyasi zeminin iyileşme ihtimali ve Kürt meselesinin barışçıl ve eşitlikçi çözüm imkânları artıyor. Bu her iki ülkede Kürt meselesinin çözümüne ilişkin süreçler bir diğerini çok yakından etkiliyor. Hülasa, her iki ülkede de çözümün anahtarı Kürt halkının varlığının tanınması ve ulus olmaktan kaynaklanan haklarının anayasal güvenceye kavuşmasından geçiyor
Prizren’de karşılaştığımız Yüzbaşı, Amerikalılara ve Almanlara ağız dolusu küfrederek, Hıristiyanlıktan kalma ne kadar tarihi kalıntı varsa ortaya çıkarıp restore ettiklerini, kendisinin de buna mukabil Osmanlılardan kalma ne kadar medrese, çeşme, mescit, köprü vs. varsa bulup restore edilmeleri için çalıştığını söyleyince, ona “Bu yaptığın, laikliğe aykırı değil mi, başına iş açmayasın” diye sorunca, bana biraz da çıkışarak şöyle dedi: “Hoca, ben de seni akıllı sanıyordum. Evet biz laik bir ülkeyiz ama bilmiyor musun, bizim politikamız ‘içeride Nutuk, dışarıda Kur’an’dır!”
Eski MEB Müsteşar yardımcısı Prof. Dr. Şaban Şimşek: “Formülüm şudur: Kürtlerin yoğunluklu bulunduğu bölgelerde, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarında, Kürtçe eğitim dili olarak birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarda kullanılabilir. Bu bir temel insan hakkı olmanın ötesinde pedagojik olarak da zorunludur. Zira kendi anadilinden başka bir dil bilmeyen beş altı yaşındaki çocuğa “hoş geldin” deyip Türkçe ya da başka bir dille eğitime başlayamazsınız. Başlarsanız bu o çocuğun anlamlar dünyasını alt üst edersiniz. Bunun adı “devlet eliyle cinayet işlemek” tir.
İlk üç sınıfta Kürtçe okuma yazma öğretilirken, aynı zamanda Türkçe de öğretilecektir. Dördüncü sınıfa gelindiğinde ise Türkçeyi öğrenmiş olan çocuklara artık iki dilli eğitim verilecektir.”