Ben, 1997’de Dortmund’da o stadyumu dolduran 50 bin kişinin izzetini ve onurunu, bugün Fatih Altaylı’nın hukukunu savunarak koruduğuma inanıyorum. Çünkü biz, “bize taş atana gül atan” bir medeniyet iddiasıyla yola çıkıp, eline güç geçince o gücü kaybetmeme uğruna her kötülüğü meşru görüp herkese taş atanlardan olamayız.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı hafta sonu İstanbul’da toplandı. Dünyanın değişik yörelerinden, çatışma çözümünde rol oynamış isimler tecrübelerini aktardılar. Barış süreçleri, öylesine zor etaplarla karşılaşır ki, önce kendinizi böyle bir projenin içindeyseniz, sakin olmaya ve sabretmeye alıştırın.
Süreç başladığından bu yana en yaygın itiraz PKK’nın zaten bitirildiği, bu çözümün nereden çıktığı oldu. Halbuki PKK’nın askeri olarak sonuç alabilmesinin imkansız olması ve hareket kabiliyetinin minimize edilmesi başka PKK’nın bitirilmesi başka bir şey. Ayrıca Türkiye PKK’nın bittiğini ilk kez duymuyor. Geçen hafta Ankara’da konuştuğum bir üst düzey güvenlik yetkilisi “PKK’yı dağdan ancak Öcalan indirebilir. Yoksa yıllarca daha o dağlarda kalırlar, bir şekilde varlıklarını sürdürürler” derken süreçle yakalanan fırsatın değerini anlatmaya çalışıyordu.
Son zamanlarda artan deizm, ateizm, irtidat teşebbüslerinin neden yaygınlaştığı sorusu üzerinde düşünülmesi gereken bir soru. Yeni sorulara eski cevaplar vermekle sorunu çözmek zor. Dinden kaçışın sebebi dünya sevgisi değil, din ve dünya arasında yaşanan kopernik devriminin hesaba katılmaması ve dinden maksadın yenilenememesi.
Yedi muhalif türü veya modu, aynı fotoğrafın farklı filtreleri gibi. Hepsi aynı yorgunluğu taşıyor. Boomer amca tansiyon ilacını içerken, Woke genç vegan ürün kovalarken, Sokak Röportajcısı alkış beklerken, tam olarak neyi istiyor? "Normalleşebilmeyi” mi? Yoksa “kapağı daha zengin bir ülkeye atabilmeyi” mi? Sonuç olarak aynı apartmanda yaşıyor, farklı dairelerden bağırıyorlar. Aidat yine artıyor, WhatsApp yine susmuyor…