Kandil’in anlamadığı, anlamak istemediği şey, dünyadaki bütün militanca mücadele içinde olanların anlamadığı, anlamak istemediği şeyle aynı: Kitleler sadece çok istisnai durumlarda militanlaşır. Direnişçi ile uğruna mücadele ettiği kitleler arasındaki ilişki gerilimli bir ilişkidir. Kitleler, hiçbir zaman direnişçinin arzu ettiği kıvama gelmez, meğerki “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri” kalmasın; ki bu da gerçek hayatta pek rastlanan bir şey değildir.
Bugünlerde en şaşırdığım şey bazı uzman ve fikir sahibi sandığım insanların yaşadığımız süreci ve olup bitenleri bir iç politika hamlesi olarak görüp bölgedeki sorunu veya sorunları inanılmaz derecede küçümsemeleri olmuştur. Gerçekten bu olup bitenler bir iç politika adımı mı? Yani onların tabiri ile bir gündem değiştirme hamlesi mi?
BRICS ile ilgili ilk baştaki heyecanın biraz dağıldığını görüyoruz. Son zamanlarda Batıya tekrar göz kırpma işaretleri de verilir oldu. Şansölye Scholz’un İstanbul ziyareti de en azından Almanya’da ülkemizle ilişkilerin çığırından çıkmasını önleme iradesinin mevcut olduğunu gösteriyor. Ülkemiz Batı değerlerinden büyük ölçüde kopmuş olmasına rağmen yabana atılabilecek bir konumda değil.
İnsanları hapse atmak ya da kovuşturmakla çözülemeyecek bir sorun bu. Elbette suçlar cezasını bulmalı. Buna kuşku yok. Ama o temas noktasının sırrına kafa yormadığımız sürece bu hastalık bittiğini sandığımız noktadan hücre hücre büyüyebilir. Pekiyi, ağız dolusu sövmekle bunun önüne geçilebilir mi?
Asıl rolü oynayan faktör Türkiye’nin eski kabuğunu kırarak daha büyük bir aktör haline gelme lüzum ve isteği. İşte bu Kürtler açısından da tarihi bir fırsat. Tarih hem içeriden hem de dışarıdan Türkiye’yi Kürtlerin de devleti olmaya zorluyor. Kürtleri dinlemeyen Türk milliyetçilerinin milli menfaatler gerektirdi diye birden Kürtlükle barışma hamleleri yapmasının sebebi Türklerin çıkarının artık Kürtlerin çıkarıyla (Türkler açısından) ilk kez kesişmesidir.