Özetle domuzun günahı necisliğidir. Ve her ne kadar necislik dini bir çerçevede anlamını kazanmış görünse de domuzun statüsünü belirleyen şey dini aşan antropolojik bir şeydir. Bu, manevi (kültürel ve kimliksel) ve maddi (bedensel) bir statüdür. Domuz hem haram hem necistir.
Söylem düzeyindeki keskin yumuşamanın ve el uzatmaların, belli bir amaca odaklanan ve başı-sonu tutarlı biçimde tasarlanan bir yapıya evirilip evirilmeyeceğini ileriki günler bize gösterecek. Mamafih iktidarın, Kürt meselesinde yeni bir sayfa açma noktasında niyet beyanında bulunduğu da bir vakıa.
Muhalefet ‘kendi dünyasının’ kriterlerini kullandığı için Kürt açılımı ile kayyum atamasını birbiriyle tutarsız buluyor. Çünkü her iki olayı da ‘demokratikleşme’ bağlamı içinde değerlendiriyor ve zıt yönlerde konumlandırıyor. Ama ya iktidarın dünyasında ‘demokratikleşme’ diye bir kriter yoksa?
Dünya kamuoyu Gazze, Lübnan ve Ukrayna savaşları karşısında uluslararası toplumun hareketsizliğine haklı bir tepki gösteriyor. Ancak burada suçlu BM değil, onun üyesi olan devletler. BM dünya jandarması olacak bir konumda değil. Kore Savaşında olduğu gibi her savaşa BM müdahil olup kendine göre bir düzen kurmaya kalkacak güçte olsaydı bu gücün ne şekilde kullanılacağı sorusu da bence sorulmaya değer. Böyle bir durumda işler daha mı iyi olurdu, daha mı kötü olurdu bilmek pek mümkün değil.
İki kelimenin Kur’ân’daki kullanım biçimlerinin izini takip edersek, her adam erkektir, ama her erkek adam olmayabilir. Diğer bir ifadeyle, erkek olarak doğmak adam olmanın yeter şartı değildir. Erkek doğulur, ama adam olunur! Neticede kendini âlemin kralı zanneden, ama kritik anlardaki refleksleri bir çocuğunkinden farksız, lâkin ‘adam görünmek’ adına anlamsız sertliklere, hatta hayatları heder edecek düzeyde şiddete başvuran, hakikat-ı halde son derece kırılgan kişilikler çıkıyor karşımıza. Erkek olunca tanım gereği adam olduğunu düşünen, ama aslında hiçbir şekilde adam olamamış, son tahlilde kadınlar için, aile için ve toplum için baş belası haline gelen erkekler...