Kürtler adına sürdürülen şiddete dayalı hak arama yönteminin meşruiyetine ve bu meşruiyetin sınırlarına dair 30 yıldır yazdığım yazılarda zaman zaman kullandığım bir Ortaçağ hikâyesi var. Şimdi, yine bir seçim arifesinde PKK’nın şiddet eylemlerinin yeniden bir numaralı gündem maddesi olduğu mevcut koşullarda yöntemin meşruiyetine o hikâyedeki ölçüyle bir kez daha bakmak istiyorum.
Can Atalay Meclis’in seçilmiş milletvekilidir. Maaşını alıyor, ailesi vekillik haklarından yararlanıyor. Gerçekten daha sakin bakamaz mıyız? Arkasında binlerce oy alan bir milletvekilinden söz ediyoruz. “Adil yargılanmadığı” en üst başvuru merci olan Anayasa Mahkemesi tarafından iki kez ifade edilmiş bir milletvekili. Anayasa, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğunu ifade ediyor.
Güney Afrika’nın İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı dava görülmeye başlandı. Mandela’nın varisleri, bu dava ile sadece Filistinlileri değil; temel hukuk normlarını, onurlu bir yaşam idealini, uluslararası barışçıl hukuk düzenini ve bir bütün olarak insanlığı savundu. İnsanlığı düştüğü yerden kaldıracak olan, Afrika’nın uzattığı bu eldir.
Yoksulluk dönemlerinde Mersin’in köylülerinin geçim kaynaklarından birisi de 'murt'tu. Köylüler bu meyveyi şehre getirip satarak harçlıklarını çıkarırdı. Babam bizim Mersin köylerinden gelen yakınlarımıza, şaka yollu, “Murtçular geldi” demekten hoşlanırdı. Çukurova’nın eteklerinde yetişir Mersin ağacı. Yabanisinin meyvesi mor, aşılısı beyaz olur. Bizler o yörenin insanları bu güzel ve özel kokulu meyveye “murt” deriz. “Evlerinin önü Mersin” derken kast edilen, Mersin ağacıdır.
Vehbi Koç “Büyük paralar kazanır, en güzel yerlerde yaşarlardı. Biz de onlara hayran hayran bakardık” dediği Katolik zenginlerinden birinin evinde 20’li yaşlardan itibaren yaşamaya başlamıştı, yani hayran hayran bakışları çok da uzun sürmemişti. 80 yıl sonra verdiği röportajda bile hala içinde tuttuğu sınıfsal öfkesinin sebebi daha çok ideolojik gibi görünüyor.