Söylemin algı inşa etme gücü sayesinde ‘gerçek’in artık kendinde bir şey olmaktan çok öznenin yarattığı bir şey (‘alternatif gerçek’) haline geldiği yeni dünyada bir gelişmenin ‘doğal olarak’ şuraya ya da buraya evrileceğini, şu ya da bu sonucu doğuracağını söylemek büyük hesap hatalarına yol açabilir. Kürt barışı demokrasi için büyük bir imkân fakat tıpkı 15 Temmuz’daki gibi otoriterliğin mezesi de olabilir. Bölgedeki hercümerci, iktidarın ‘yeni Türkiye’ hedefini ve muhalefeti baskılamak şeklindeki seçim kazanma stratejisini düşünürsek, ikincinin gerçekleşme ihtimali çok daha yüksek.
2002 yılı Eylül veya Ekim ayının başlarında Cüneyt Zapsu beni arayıp bir akşam yemeğine evine davet etti. Belirlenen akşam Zapsu’nun evine gittim, benden başka hatırlayabildiğim kadarıyla Cengiz Çandar, Fatih Saraç, Hasan Kamil Yılmaz da vardı. Bir iki kişi daha olabilirdi, isimlerini hatırlayamıyorum. Amerikalıların tarafında ABD Ankara Büyükelçisi veya İstanbul Başkonosolosu, Ortadoğu’da ve Latin Amerika’da görev yapmış iki diplomat, bir iki kişi daha ve Büyükelçiliğin resmi tercümanı vardı.
Cumhurbaşkanları için “Başkomutanlık” sıfatı, kaynağını Anayasa’dan alan sembolik bir temsilden ibrettir. Muhafazakâr kesimde cumhurbaşkanlığı ile yetinmeyip ona bağlı bir sıfatı asli unsur haline getirmeye çalışmak neyin nesidir? Yoksa iktidarın zamanında eleştirdiği militarist bir vesayetten rol çalma girişimleri mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Başkomutan olarak söylüyorum ayağını denk al, almazsan biz denk getirmesini biliriz." şeklindeki söylemini nasıl izah edilebiliriz? Böyle bir söylemin “ordu ile ıslah etmek” gibi bir anlamı var mıdır?
Köksal olayında gördüğümüz gibi modern dünyada otorite her zamankinden daha zayıftır. Liderleri koruyan bir gelenek ya da kapitalist dünyada kurumsal sadakat yoktur. Daha da kötüsü iletişim çağının sağladığı hızlı iletişim her kararı artık kamusal alana taşıyor. Liderlerin her söz ya da davranışı artık potansiyel bir kamusal anlatı. Tabii sonuç yine önceki dersle aynı, bir lider güvenilirliğini bir kez yitirdiğinde, kısa vadede geri kazanılması neredeyse imkansızdır.
ABD eski Dışişleri Bakanı James Baker’ın “Ruslara “NATO, bir inch dahi doğuya genişlemeyecek” sözü o devirde benim gibi NATO işlerinden sorumlu herkesin hatırındadır. Bütün bu geçmiş ve verilen sözler Rusya’nın saldırısını hiçbir şekilde haklı göstermez. Batılıların geçmişte Rusya’nın değiştiğini düşünerek verdikleri sözlere rağmen sonradan Rus topraklarına NATO’nun komşu olması Putin’in gözünde ülkesinin NATO tarafından sarıldığı ve tehdit edildiği endişesini yaratmıştır.