TÜM YAZARLAR

Devamı

    ​​​​​​​Erbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı?

    Kürt milliyetçileri ve Kandil Suriye’de maksimalist ve fırsatçı iken Öcalan tarihsel ve uzun vadeli bir tercih yapılmasını istiyor. Erbil bu işin artık bir yere bağlanmasını bekliyor. Toplantıya katılan bazı KDP yetkilileri 2010’lardan beri PKK’yı silah bırakmanın zamanı gelmedi diye ikna etmeye çalıştıklarını anlattı. Suriye konusunda ise onlar da daha milliyetçi ve Şam yönetimine karşı şüpheci.

    Yıkıcı korku değil kurucu cesaret

    Irak Kürtleri gibi Suriye Kürtleri de Türkiye için bir tehdit değil, aksine bir fırsat. Türkiye, KDP ve KYB ile olduğu gibi SDG ile de ortak yol alabilir. Bugün Irak Kürtleriyle kurulan yoğun ilişki ağının bir benzeri ve hatta daha genişi yarın Suriye Kürtleri ile de kurulabilir.

     Kimin ülkesi? Göç, kimlik ve vicdanın sınavı

    Ekonomik krizlerin, savaşların ve güvensizliklerin faturasını yine en savunmasızlar ödüyor. Türkiye’de mülteciler linç girişimlerinin hedefi olurken, Avustralya’da göçmen karşıtlığı meydanlara taşındı. Ama bu karanlığın karşısında, çokkültürlü yaşamı savunan bir toplumsal vicdan da susmuyor.

    Meclis komisyonu yeni yollar açabilir

    “Kararnameler” döneminde, TBMM pasifleşmişti. Muhalefet de bunu gördüğü için etkisizleşmişti. Komisyon, bir yenilik imkânı olarak ortaya çıktı. Ki 15 Ağustos 2024’te de Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın gelişi münasebetiyle Meclis özel olarak toplanmıştı. Buna benzer başka toplantılar oldu mu, hatırlamıyorum. İşte 2024’teki o bir günlük toplantı da Meclis’in canlılığını artırmıştı. Kim ne derse desin, “Kürt meselesinin silahtan arındırılması” konusunda tarihsel bir çerçeve ve dil değişimi, bir kırılma gerçekleşti. Şimdi iş uygulamada.

    İlgi Alanı: Auschwitz’ten Gazze’ye bir yol

    Bugün çağın temel etik-politik sınavını Filistin meselesine nasıl yaklaşıldığı sorusu oluşturuyor. Agamben’in Auschwitz için söylediğini Gazze için rahatlıkla söyleyebiliriz: “Çağımızın geçerli olduğuna inandığı etik ilkelerin neredeyse hiçbiri, belirleyici sınavdan, ‘Ethica more Gazze demonstrata’ (Gazze yoluyla kanıtlanmış etik) sınavından geçmemiştir.” Hümanizm, insan hakları, yaşam hakkı, adalet ve bilumum evrensel etik değerlerin apaçık sınandığı bir yer Filistin ve Gazze. Tüm bu değerlerin tabutuna son çivi ise o değerlerin hamisi olduğunu iddia eden “Batı”nın eliyle çakılıyor.

    Uluslararası Adalet Divanı, iklim değişikliği konusunda tarihi bir karar mı verdi?  

    Uluslararası Adalet Divanı iklim krizi konusunda kapsamlı bir danışma görüşü yayımladı. Yalnızca en dikkat çekici kazanımları listelemek istediğimizde bile ortaya uzun bir liste çıkıyor. Söz konusu danışma görüşünü iklim aktivistleri ve onu talep eden devletler için tarihi bir zafer olarak görmek abartılı olur.

    Bir Demokrasi Kurultayı hikâyesi

    26–27 Aralık 1993 günlerinde, iki gün süren ve Hilton Oteli’nde verilen bir akşam yemeğiyle son bulan Demokrasi Kurultayı’na binlerce insan katıldı. O dönemin DEP Genel Başkanı Yaşar Kaya, milletvekilleri, Sadun Aren, Zülfü Livaneli gibi pek çok aydın ve sanatçı burada yer aldı. Bu aslında, iki insanın doğru zamanda ve doğru yerde yapmak istediği görkemli bir kurultayın hikâyesiydi. Korkunun ve şiddetin kol gezdiği bir dönemde, tünelin ucunda bir ışık olma hayali Aralık 1993’te gerçeğe dönüştü

    Dilan Yeşilgöz, gerçekten Türkiye’den kaçabildi mi?

    Hollanda’da ülkeyi seçime götüren geçici hükümet, geçmişte kamuda başörtü yasağını da savunan Dilan Yeşilgöz’ün İsrail’e karşı yaptırımlara karşı çıkması üzerine dağıldı. Geçmişte Hollanda’nın İsrail büyükelçiliğini üstlenmiş Dışişleri Bakanı Casper Veldkamp, Yeşilgöz’ün İsrail’e yaptırımları kabul etmemesi üzerine diğer bakanlarla birlikte istifa etti. Hollandalıların %78’i İsrail’e tepkili, fakat koalisyon ortağı merkez sağ VVD partisinin lideri Dilan Yeşilgöz İsrail’i eleştiren tüm sanatçıları, siyasetçileri “antisemit” ilan etmenin peşinde. 12 Eylül döneminde Türkiye’den kaçan bir ailenin kızı olan Dilan Yeşilgöz, 12 Eylül işkencecilerinin bile hayal edemeyeceği bir kötülüğün bayraktarlığını üstlenmiş durumda. Ve ne trajik ki İsrail’i eleştiren ne kadar Hollandalı varsa hepsi karşısında ilk Dilan Yeşilgöz’ü buluyor.

    Çiçek Pasajı’ndan “Anahit’in ruhuna”

    Neredeyse yarım asır önce rakıya, masasına yakışan bir hayal mahsulüne kalktı kadehler: “Rakı içtiğin gün ölmezsin.” Ve öyle kutladılar “Dünya Ölmeme Günü”nü. Çiçek Pasajı’nın gerçek efsanelerinden… Fonda mutlaka bir akordeon sesi. Sonra o güzel insanlar, o güzelim masalardan kalkıp gittiler. O akordeoncu kadın, Madam Anahit de 22 yıl önce bugünlerde, 29 Ağustos’da gitti. Kulağımda o eski şarkı: “Benim göynüm sarhoştur yıldızların altında…”

    Survivor entelektüel!

    Hem Naziler hem Sovyetlerin nüfus mühendisliğinin mağduru olmuş bir milletin mensubu olarak 1947’de Avusturya’da bir Nazi mülteci kampında doğmuş Ortaylı’nın ırkçı bir nüfus mühendisliğine hevesi neyle açıklanabilir?

    Plazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz

    Her neyi kullanırsan o da seni kullanıyor. Kullandığın app’ler seni kullanıyor. Fakat geldiğimiz nokta bundan da öte bir durum. Artık mektubun (mesaj) gideceği bir mesafe kalmadığı için mesaj ve vasat ayırımı anlamını gittikçe yitiriyor. Kullandıkların seni kullanır iken artık kullandığın şeylerden ibaret hale geliyorsun. Bugün bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz.

    Gazze’den çıkış!

    Gazzelilerin feryadı 7. Semaya ulaştı, İslam’ın olmadığı Daru’l Müslimin’de duyan yok. Peki, ne yapmalı? Bu nasıl bir musibet? Bu musibete Gazzeliler veya Filistinliler değil, türümüz, beşeriyet maruz kalmış durumda.Elbette bir çare var, Gazze’den çıkış mümkündür. Gazze’den çıkış türümüzün selamete çıkışı anlamına gelir. İlk iş radikal bir paradigma değişikliğine gitmekten geçer.

    Türkiyeli öğrencilerin Avrupa kapısındaki dramı

    AB’yle üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olan Türkiye, son zamanlarda Avrupa ile yaşanan gerilim nedeniyle, bir dışlanmışlık psikolojisi içinde. Bu durumu aylarca vize, hatta vize randevusu bekleyen sıradan yurttaşlar büyük bir sıkıntı olarak yaşıyor. Öğrencilerin yaşadığı durum ise daha da dramatik… Umutlarını Avrupa’da eğitim görmeye endekslemişken, yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını görüp, “ortada kaldıkları” hissine kapılabiliyorlar.

    Almanya’dan Katar’a medya hamlesi

    Zaman zaman Katar’ın Türk medyasına yatırımları konuşulur. Bu yatırımlardan dolayı kaygı duyanlara da rastlarız. “Türkiye’nin Katar’a medya yatırımı yapması” gibi bir durumsa herhalde hiçbirimizin aklından geçmez… Ancak şimdi Almanya tam olarak böyle bir işe girişiyor: Katar’a yapılması hedeflenen büyük bir medya yatırımı, Almanya’nın gündeminde…

    Son konuşan Korgeneral!

    Uzun yıllar sonra bugünlerde Türkiye’nin yeniden çok konuşan bir paşası oldu. Durup dururken Yunanistan’ı Atatürk sizi nasıl denize dökmüştü diye tehdit ediyor, çözüm süreci tartışmalarına Türkiyelik-Türklük tartışmasına kömür atarak dahil oluyor. Her ne kadar asker olmasa da rütbesi Korgeneral. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Korgeneral Prof. Dr. Erhan Afyoncu. “Rektör ve tarihçi işte neden konuşmasın” diyenler herhalde Milli Savunma Üniversitesi’nin tam olarak ne olduğunun farkında değiller. Daha yeni teğmenlerin alternatif yemin töreni yaptığı askeri okullardan bu müfredat ve zihniyetle yetişecek subay kadrosunun Türkiye’ye gelecekteki maliyetini kimse düşünüyor mu acaba?

    Hepimize yetecek evrensel bir utanç

    İnsanlık hâlen Holokost’u hatırlayıp “Bu nasıl oldu? Dünya buna nasıl izin verdi?” diye sorguluyor. Eminim, bundan yıllar sonra bu soru Gazze için soruluyor olacak. 80 yıl sonra aynı evrensel utancı yaşıyoruz. Bir önceki soykırımın mağdurlarının bu kez soykırım faili olduklarına tanıklık ediyoruz. Ve ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de soykırımcıları izliyoruz. Bu utanç hepimize yeter…

    Suriye’yi yeni baştan düşünmek

    Suriye’nin geleceği nasıl şekillenecek? İstikrar nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bu süreçteki rolü ne olabilir? Suriye, gerçekten çok farklı kimliklerden oluşan bir yapıya sahip. Sünni de Alevi de Kürt de Türkmen de Dürzi de demokratik bir rejim içinde hakkını ve hukukunu koruyabilmeli. Türkiye, ayrıştırıcı değil birleştirici bir rol oynayabilir; oynamalıdır.

    Kürtlerle ittifak bölgenin sigortası olur

    Bu uzlaşma, Kuzey Suriye bağlamında yeterince anlaşılamadı. Oradaki “PKK’nın uzantısı” olarak düşünülen yapı, “tehdit” gözüyle algılanıyor. Halbuki Suriye Kürtleri’nin dostlar kategorisine girmesi mümkün. Böylece Türkiye’nin Suriye konusundaki inisiyatifi artabilir. PYD-YPG’nin İsrail saflarına geçmesinin önü kesilebilir. Nasıl Türkiye Kürtleriyle esen olumlu hava ciddi bir stratejik adımsa, buna Suriye Kürtleri’nin katılması, çok önemli bir adım daha yaratır.

    Dia Saba’nın büyüsü: Sivasspor karşısında bir futbol senfonisi

    Amedspor’un Sivasspor’u 4-2 yendiği maç, bir futbol karşılaşmasından çok daha fazlasını anlatıyor. Sanki bir tiyatro sahnesi, bir destan ya da Olimpos’tan yeryüzüne inmiş bir habercinin kaosa düzen getiren öyküsü. Bu öykünün başrolünde, Dia Saba var. Onun performansı, maçın akışını, taleplerini, hatta oyunun kendisini gölgede bırakacak kadar büyüleyiciydi.

    Avustralya da bu soruyu tartışıyor: Bir çocuğun işlediği suç, adalet terazisinde nasıl tartılır?

    Avustralya’nın Queensland eyaletinde çıkarılan “Adult Crime, Adult Time” yani “Yetiskin Sucuna Yetiskin Cezasi” yasası, 10–17 yaş arası çocukların bazı suçlarda yetişkin cezalarıyla yargılanmasının önünü açtı. Yasa, 14 yaşından küçük çocukların daha ağır cezalar getiriyor. Çocukların işlediği suçlara yönelik toplumsal öfkeyi yatıştırmayı amaçlayan yasa uluslararası hukuk çevrelerinde tepkiyle karşılandı. Avustralya da Türkiye gibi toplum güvenliği ile çocukların rehabilitasyonu arasındaki dengeyi yeniden tartışıyor.

    Nazi Almanyası’nda hukuk

    En yerleşik ileri demokrasilerde dahi iktidarların değişmesiyle hukukun adaletle ve haklarla olan bağı büyük ölçüde zedelenebilmekte, keyfilik kolaylıkla belirleyici bir yer bulabilmektedir. Peki ama, bu nasıl bu kadar kolay olabilmektedir? Ya da bu tür durumlarda karşı koyacak bir güç söz konusu değil midir? Bu süreç nasıl işlemektedir? Halka rağmen bir hukuksuzluk söz konusu olabilir mi? Biraz gecikmeli olmakla birlikte nihayet okuyabildiğim bir kitap bu gibi sorulara ışık tutucu bir niteliğe sahip: Nazi Almanya’sında Hukuk: ideoloji, Fırsatçılık ve Adaletin Saptırılması.

    Derdimi kimlere desem…

    “Samuel Agop” 23 Ağustos 2002’de öldü. Biz onu Sami Hazinses olarak bilirdik. Soyadı çınlamazdı kimsenin kulağında, “duygusal-komedi”lerin ayrılmaz parçasıydı zira. Komik Hazinses mimiklerinin, aksan güldürülerinin, sille tokat “eğlenceli” köteklerin küçümen figüranı… Sonra zaman geçti, zamanı geldi, asıl adının “Samuel Agop Uluçyan” olduğunu öğrendik. Kulağıma bazen o mutat “Ermeni meselesi” kalıbı, etiketi gibi gelen “Türkiye Ermenisi”…

    Mete Tunçay şimdi Berzah’ta

    Kültürel Müslüman Mete Tunçay, seçkin bir bilim insanı ve güçlü bir kişilikti. Birgün birlikte akşam televizyondan haberleri izlerken Nisan-2006’da vefat eden Yaşar Tunagür’ün Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazı haberi veriliyordu. Hıncahınç bir kalabalık vardı, Mete Tunçay hoca biraz da tahassürle şöyle dedi: Ben de ölürken böyle bir cenaze namazım olsun isterdim.

    Mete Tunçay yanılmış mıydı?

    Bugün yaşanan hiçbir şey tarihi değiştirmiyor. Ama bugüne kızıp tarihi değiştirmeye çalışanlar karşılarında dev cüsseli Mete Tunçay’ı ve dev külliyatını bulunca ona ve onun paltosundan çıkmış olanlara kızıyorlar. Daha da kızacaklar. Çünkü yarın da yaşanacaklar tarihi değiştirmeyecek. Mete Tunçay, tarihle ilgili söylediklerinin hepsinde haklıydı. Haklı olmaya da devam edecek…

    Amerika, İsrail tanrısına daha ne kadar kurban verecek?

    Türkiye’de pek konuşulmadı ama Trump yönetimi geçen hafta çocukları ilgilendiren iki önemli karara imza attı. Önce İsrail destekçilerinden gelen tepkiler üzerine tedavi için ABD’ye gelen Gazzeli çocuk ve ailelerine vize verilmesine son verdi. Bu olaydan sonra ise 15 yaşındaki bir çocuğu istismar etmeye teşebbüs eden İsrailli üst düzey istihbarat görevlisi bir sapığın kefaret karşılığında serbest bırakılıp yargılanmadan İsrail’e kaçtığı ortaya çıktı. Trump Amerikası, İsrail tanrısı uğruna sadece ifade özgürlüğünü, anayasayı ve bizzat kendi kurduğu kurallara dayalı liberal küresel düzeni değil, çocukları da kurban vermeye başladı. Trump geçen hafta dediği gibi gerçekten cennete girmek istiyorsa bu sadist ve doyumsuz tanrıya biat etmeyi bırakmak zorunda.

    Gerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlıyor

    Türkiye’de sıkça dile getirildiği gibi “emperyalist güçlerin” bölgede bir Kürt devleti kurma planı olsaydı son 10 yılda ellerine iki somut fırsat geçmişti. Suriye iç savaşında ya da HTŞ Şam’a yürürken SDG’nin bir Kürt devleti kurmasına izin verebilirlerdi. Yine 2017’de Irak Kürdistan bölgesinin bağımsızlık referandumuna destek verip, Kürdistan’ın önünü açabilirlerdi. Ancak, bu fırsatların hiçbirinde Batı, bir Kürt devletini desteklemedi. Bunun yerine, bölgedeki mevcut devletlerin toprak bütünlüğünü koruma politikası izledi.

    Şam-SDG uzlaşmasının alternatifi var mı?

    Suriye’de Şam ve SDG arasındaki sorunlar, Türkiye’de tvlerde hemen ellerine çubukları alıp, Suriye’ye askeri operasyon yayınlarına başlayan TV kanallarındaki gibi bir kopuşa işaret etmiyor. Diyalog sürüyor ve bütün dengeler de hala diyalogdan yana . Çünkü Suriye’de Şam-SDG uzlaşısının ne Şam ne SDG ne de Türkiye için bir alternatifi hala yok.”

    Suriye’de dahil olunacak bir ordu var mı?

    Mevcut şartlar altında bugün SDG’ye Şam’a uymasını söyleyenler, eğer kendileri SDG’nin yerinde olsalardı bütün ipleri Şam’ın eline verirler miydi? Gerekli güvenceler oluşturulmadan, hukuki ve idari kurumsallaşmalar tanzim edilmeden, boyunlarını Şara’nın önüne uzatırlar mıydı?SDG’yi bir an önce orduya katılmaya zorlamak alanın şartlarına uymaz. Zira meydanda SDG’nin dahil olabileceği hakiki manada bir ordu yoktur.

    Nasıl bir ülkede yaşamak istersiniz?

    Mücahit Bilici “Nasıl bir ülkede yaşamak istersiniz” sorusuna iç açıcı, ferahlatıcı, adil bir cevap vermiyor. Öfkesinin kime yönelik olduğunu ve kaynağını anlıyorum. Fakat bu dil, ne yazık ki, öfke duyduğu kitlenin dilinden pek de farklı değil.

    Mete Tunçay tarihi gerçekliğin hocası

    İki gün önce yitirdiğimiz Mete Tunçay’la yolculuğumuz hiç bitmedi. Dünyanın dört bir yanında Ermeni, Kürt konferanslarının bir numaralı konuşmacısı çoğunlukla Mete olurdu. Öğrencisi ve meslektaşı Profesör Dr. Cemil Koçak’a sordum: “Resmi tarih tezlerine karşı etkili ve sistematik ilk eleştiriyi yapan Mete Hoca’dır. Onun açtığı yoldan yürüdük. Tek Parti kitabı onun tarihçiliğimize katkısıdır.12 Eylül askeri darbesinde üniversiteden uzaklaştırıldı. Buna rağmen bizi terk etmedi, uyarılarını, öğrettiklerini bizden esirgemedi.”