TÜM YAZARLAR

Devamı

    Kartalkaya trajedisi: Kader ve ahlâksız kapitalizm

    Otele daha çok ne müşteri çekecekse, oda fiyatını ne artırırsa onu yaparım. Yangın önlemleri ne müşteri çeker ne de fiyatı arttırır. Dolayısı ile ona para harcamaya gerek yok! Bu kazanın tek sorumlusu bu otelin sahibi ya da ona göz yuman yetkililer değil. Aynı zamanda bir kanser gibi toplumda yayılan ahlaksız kapitalizmdir. Bu kültür ifşa edilmeden, özel önlemler almadan ve etkin bir şekilde mücadele etmeden daha çok böyle trajedi görürüz ne yazık ki.

    Mevcut sürece “Make Türkiye Great Again”in merceğinden bakarsak…

    Sembolik kuruluş tarihi 15 Temmuz 2016 olan yeni rejim başka her şeyin ona tâbi kılındığı bir ‘vizyon’la yola koyuldu: “Make Türkiye Great Again…” Bu, siyasi iktidarla birleşmiş devletin yüz yıldır hayalini kurduğu bir hedefin zamanının geldiğini düşünmesinden kaynaklanan bir ‘vizyon…’ Bu vizyonun sahibi ‘talep’ten hoşlanmıyor, herkesten ‘vizyon’a gönüllü yazılmasını bekliyor, “Seni seviyorum ama benden talepte bulunursan şefkatimi kaybedersin” diyor, tıpkı ataerkil bir baba gibi… Türklere de öyle diyor Kürtlere de öyle diyor.

    Bahçeli’nin yaklaşımına ihtiyaç var

    Kürt sözünün bile yeniden yadırganır hale geldiğini düşündüğümüz bir ortamda, Bahçeli ortaya çıktı ve ezberleri bozarak yeni bir siyasi iklimin öncüsü oldu. Kürt tarafı böyle bir çağrıya hazırdı. Bölgeden güçlü destek geldi. “Öcalan’ı dinlemezler” teorileri, boş çıktı. Umut havası doğunca, bunun zıddı da kaçınılmaz olarak ortaya çıktı. Yeni duruma alışmakta zorlananları da anlayışla karşılayabiliriz. DEM adına ilişkileri yürüten ekibin ikinci İmralı ziyareti sonrası, beklenen açıklama gelmedi. Öcalan, beklenen açıklamayı yapmadı. İmralı heyetinin adada onunla geçirdiği 4 saat konusunda, değişik yorumlar ortalığı kapladı.

    Türk birliği, Kürt birliği

    Kürtlerin ve Türklerin ayrı ayrı kendilerine gelmeleri aynı zamanda birbirlerine gelmeleri anlamına geliyor. Bu imkan ve fırsat penceresi daha önce bu şekilde açılmamıştı. Türklerin faşizmi, Kürtlerin de fetişizmi terkederek duygusal tepkiler ve ezber formüller yerine kendi spesifik realitelerinin hakkını veren bir analitik ciddiyetle meseleye yaklaşması lazım.

    Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi

    Devrimci (revolutionary) başka, devrimsever veya devrimperest (revolutionist) başka. Bu ayırımı geçmişteki pek çok yazımda yaptım. Bilim (science) ve bilimperestlik (scientism) farkından türettim. Bilimperestlik nasıl yüzeysel bir bilim fetişizmiyse, devrimperestlik de yüzeysel bir devrim fetişizmi demeye getirdim. Fransız Devrimi’yle ve sonrasında asıl Marksizmle alıp yürüdü. 20. yüzyılda tavana vurdu. Ama öncesinde yoktu devrime bu kadar katı, bu kadar dogmatik bir yaklaşım. Amerikan Devriminin kurucu metni, kritik bazı boşluklarına rağmen daha dikkatli, daha nüanslı bir tavrı içeriyordu. Olsa olsa, eksik ve kaygılı bir devrimperestliği söz konusuydu. Bunu olumlu anlamda kullanıyorum.

    Bir otelde meydana gelen yangın…

    Henüz ölü sayısı 10 iken ilk haberlerde otelin adı “Kartalkaya’da bir otel”de diye saklandı. Halbuki 1978’de açılan Kartal Otel, (sonra 1998’de Grand Kartal) Kartalkaya’nın ilk oteli. 2019’da ölen kurucusu Mazhar Murtezaoğlu olmasaydı Kartalkaya diye bir yer olmazdı. Bolu’nun üç ünlü turizm markası Varan Tesisi, Koru Otel ve Kartaltepe onun eseri. O yüzden bu büyük felaket, bu ülkedeki ahbap çavuş ilişkilerinin, onun sonucu olan denetimsizliğin masaya yatırıldığı bir hesaplaşmaya dönmeyecek.

    Amerika’nın demokrasi karşıtı radikal sağcı prensi: Curtis Yarvin

    20 sene önce kamusal ölçekte dikkate alınmayacak türden fikirlerin ana-akımlaştığı ve progressive medyanın amiral gemisi New York Times’ın monarşi savunan aşırı sağcı ideolog Curtis Yarvin’le röportaj yaptığı bir dönemdeyiz. Belki de yakın bir gelecekte liberallerin ve solcuların eleştireceği türden milliyetçi, popülist ve her şeye rağmen anayasallık savunan bir geleneksel muhafazakarlığın yerini çok daha tehlikeli ve açıktan demokrasi karşıtlığı yapan bir sağ siyaset alacaktır.

    Barışı Trump’a kalmış dünya

    Dünyanın en kuvvetli adamı… En zengin devletinin başkanı… En çok askeri olan ordunun komutanı… “Amerika’nın parasını kimseye yedirmem” diyen ABD milliyetçisi… Dostları, düşmanları ne söyleyeceğini...

    GS, Okan Buruk duvarına tosluyor

    Galatasaray, direk hücum oyununa göre tasarlandığı için, top bir an önce orta sahadan üçüncü bölgeye aktarılıyor ve üçüncü bölgede rakip defansın dengesini bozmak için hücumcular genişleyerek, atağı savunulamaz hale getirmeye çalışıyor. Bir başına şapka çıkarılacak çok cesur bir plan bu; ama bu plan da defans hariç herkes ceza sahası çeperinde pozisyon alınca, sonlanmayan atak ya da kaptırılan her top çok kolayca GS kalesine kadar gelebiliyor.

    Toprağımız pestisitle nasıl tanıştı?

    Başladığımız yere dönüp, bozulmanın ilk adımını düzeltmezsek pestisit hayatımızda olmaya devam edecek maalesef. Topraklarımızı dinlendirmek zorundayız, oluşacak ekonomik boşluğu ise yeni tarım alanlarını çiftçilere tahsis ederek doldurabiliriz. Topraklarımızı ekolojiyle uyumlu yöntemlerle iyileştirmek mümkün. Hem bir iş kolu olacak hem çiftçiye destek kuvvet sağlayacak hayvan gübresi ve kompost üretimine yatırımların yapılması ve teşviklerin verilmesi gerekir. Topraklarımıza dışardan verdiğimiz azotu bitkilerle verebiliriz, nohut ve yonca üretimini teşvik edip toprağın iyileştirilmesinde kullanabiliriz.

    Rusya’dan: PYD’nin geleceğine ilişkin bir analiz

    “Mevcut Yeni Suriye’de, Türkiye, gerçek bir hami gibi davranıyor. Türkiye, ülkedeki iktidar değişikliğinden asıl yararlananın kendisi olduğunu doğrulamaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a göre, Fransa, Almanya, İtalya ve diğer ülkelerden meslektaşlarının son dönemdeki tüm ziyaretleri, Türkiye’nin arabuluculuğu sayesinde gerçekleşti. Türkiye, yaptırımların kaldırılması ve Arap Cumhuriyeti’nin yeniden kurulması için Riyad’da düzenlenen son zirvede ve benzeri uluslararası toplantılarda lobi faaliyetleri yürütüyor.”

    “Yallah Arabistan”daki Oscar törenine…

    İstanbul’a gelmelerinden rahatsız olunan, şikayet edilen, kaba, ilkel, geri bulunan, birkaç yerde dayak atılan, kazıklanan, arkalarından konuşulan o Arapların memleketi. Ama bütün bu kötü hislere rağmen, en büyük ödül törenlerinde baş köşede Hollywood yıldızlarıyla birlikte Türk aktörler ve aktrisler var.

    Ahmet Davutoğlu Serbestiyet için yazdı: Stratejik Derinlik tezinin uygulama alanı olarak Türkiye-Suriye ilişkileri: Ne yaptık, ne yapmalıyız?

    Gelecek Partisi lideri, eski Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Serbestiyet için yazdı: “Suriye krizinin başladığı 2011 yılından bu yana Stratejik Derinlik tezini itibarsızlaştırmak için yoğun bir algı operasyonu yürütüldü. Stratejik Derinlik, bazılarının okumadan iddia ettikleri gibi “Yeni Osmanlı”cı bir hükümranlık doktrini değildi. Türkiye son yaşanan sürece asla bir siyasi zafer veya fetih psikolojisi ve söylemi ile yaklaşmamalıdır. Söylenmesi ve vurgulanması gereken ana argüman şu olmalıdır: “Yaşanan devrim bir bütün olarak Suriye halkına aittir ve Suriye Suriyelilerindir.”

    Masal masal magazin

    Yani bu menajerinin gücünü ‘abartıyor’ olamaz mısınız? Gezi olaylarından belediye seçimlerine kadar her yerde parmağı varmış. Herkesi çekip çeviriyormuş. Neredeyse Türk insanını dizayn ediyor demeye getiriyorlar… Magazin dünyasından çıkan biri memleketi böylesine avcunun içine alıyorsa acaba o devletin işleyişinde bir eksiklik olduğunu ima etmiş olmuyor musunuz? Hukuksuzca işleri varsa yargılansın, ceza alacaksa alsın. Ama her hıyarım var diyene Darth Vader muamelesi etmeye gerek var mı? Bunu düşünen biraz kendini de küçültmüyor mu?

    ……ne yapsa yeridir

    Trump, “America First” derken ABD tarihindeki toprak genişlemesi olan “Manifest Destiny”i de (Kaçınılmaz Kader) kastediyor. Dünya değişirken Trump diplomasiyi de değiştirdi. Bu sözleri Trump değil de başka bir ABD Başkanı söylese idi belki tepkiler farklı olurdu. Sefirler geri çekilir ilişkiler bozulurdu. Devletlerin çoğu” o Trump’dır ne derse yeridir” diye düşünüyor olmalı.

    Güneş gerçekten Çin’den mi doğuyor?

    Geçenlerde İstanbul’da katıldığım bir toplantıda konuşmacı olan ve bir üniversite tarafından ülkemize davet edilen Singapurlu emekli büyükelçi ve profesör, ölçüsüz ifadelerle Çin’i övücü bir konuşma yaptı. Çin’in karşılaştığı başta nüfusun yaşlanması ve azalması gibi sorunları dile getirdiğimde bunların robotların daha fazla kullanılması ile aşılabileceğini, Uygur sorunundan bahsettiğimde Şinkiang halkının (tabii Doğu Türkistan demedi ve Uygur adını kullanmadı) Gazze’deki Filistinlilerden daha iyi durumda olduğunu anlattı.

    Krallığı alaşağı etti, sonra İmparatorluğu getirdi

    Fransız Devrimi’nin üzerinden yaklaşık 130 yıl geçti. Devrimlerin coğrafyası Avrupa’nın batı ucundan doğu ucuna kaydı. John Reed’in “Dünyayı Sarsan On Gün” diye idealize ettiği uğultunun içinde Lenin, peşpeşe “Devlet ve İhtilâl”i (Ağustos-Eylül 1917) ve “Proletarya İhtilâli ve Dönek Kautsky”yi yazdı (Ekim Kasım 1918). Sadece Bolşevik Devrimi için değil, genel olarak bütün modern devrimler için, (a) iyi, faydalı ve (b) kaçınılmaz olmalarının ötesinde, yeni bir argüman geliştirdi: (c) o kadar da pahalıya malolmadıklarını iddia etti. Evet, dedi, tabii vardır devrimin kanlı bir bedeli. Ama işçilerin ve bütün emekçi sınıfların devrim olmadığı takdirde Eski Düzen altında yaşamaya devam edeceği sürenin günlük acılarının toplamıyla karşılaştırılacak olsa, devrimin maliyetinin çok daha düşük olduğu görülecek; üstelik bu sayede, insanlığın mutlu geleceğine çok daha geniş ve ferah bir yoldan, çok daha çabuk ulaşmak mümkün olacaktır.

    … Ve silâhsız Kürtlerden silâha kırmızı kart: 2015 Hendek felaketi

    Çözüm Süreci’nin PKK’dan ve Erdoğan’dan gelen karşılıklı volelerle ekarte edilmesinden bir süre sonra (ki Çözüm Süreci’nin gömülmesi gerek devlet-iktidar gerek PKK için bir kazan-kazan operasyonuydu) PKK Güneydoğu’daki Kürt şehirlerinde alan tutmayı ve orada kalıp devlete karşı direnmeyi hedefleyen Hendek çatışmalarını başlattı. Bu da Kürtlerin silaha ve -silahlı direnişte ısrara ettiği sürece- PKK’ya geri dönüşsüz olarak kırmızı kart göstermesi sonucunu doğurdu.

    Öğretmenler ve Uç uç böcekleri

    Bu haftanın başında Birleşik Kamu-İş’e bağlı sendikalı öğretmenler iş bıraktı. Sosyal medyada koparılan kıyamete gerçekten inanamadım. Eylemin ana nedeni yüzde 11.54 zam kararı. Ama sorunları, dertleri derin… Dünü bugünüyle “uzun hikâye”. Öğretmenler, Uç uç böcekleri, “akşama düğünler”, öğretmene hediye edilen “kısacık saplı” kır çiçekleri, “etik hediyeler”, yüzükler-efendiler, darbeler, meçhul öğretmen-öğrenci anıtlarıyla da acı bir masal sanki.

    “Vatan menfaatlerinde Türkiye Kürtlerinin hassasiyeti”

    Yeni açılım sürecinin siyasi sonuçlarından memnun olmayan muhalif kesimde bir Kürt sorunu inkarcılığı filizlenmeye başlandı. Halbuki Türkiye’de Kürt sorunu sürekli bir vesileyle nüksedebilen Cumhuriyet’in kalıtsal bir hastalığı. Bugün Suriye merkezli olarak nüksediyor, bundan 50 yıl önce ise Irak merkezli olarak nüksetmişti

    Suriye’den çıkarılacak dersler: Veya Mekke’ye girer gibi Dımaşk’a girmek, Bilad-ı Şam’ı Yesrip’ten Medine’ye çevirmek

    13 senedir Baas yönetimine karşı mücadele veren muhalif gruplar günün sonunda HTŞ’nin şemsiyesi altında kanlı, gaddar ve zalimane bir yönetime son verdiler. Bir diktatörün gitmesi ve İslami kimliği olan gruplar koalisyonunun zafer kazanması tabii ki beni sevindirir. Aksini düşünecek olsam, 60 senedir verdiğim mücadeleme ihanet eder, kendime olan saygımı kaybederim. Baas diktatörlüğünün sona ermesi bir şanstır, şimdi bunu ilahi/tarihi bir fırsat bilip hem acılı Suriye, hem Kürtler ve Filistinliler başta olmak üzere bütün bölge halkları için yepyeni bir sosyo politik model arayışına ve tesisine vesile kılalım, hep beraber bu konu üzerinde imal-i fikr edelim.

    Trump, Nobel Barış Ödülü’nü alacak mı?

    Biden, bir yanına mağlup olduğu 2024 seçimlerinde “ateşkes” diye bağıran solcu gençleri susturan Kamala Harris’i, bir yanına İsrail-ABD arası mekik dokumasına rağmen ateşkesi sağlayamayan Blinken’ı aldı; Gazze’de ateşkesin sağlandığını açıkladı. Fakat bu ateşkesin gerçek mimarı Trump’tı. Trump, Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’u Katar’a yolladı, emlak zengini iş adamı Witkoff ise diplomatik dilden uzak argo bir dille Netanyahu’ya baskı kurdu, ateşkes anlaşmasını imzalattı. Trump, Gazze’yi ilhak etmek isteyen İsrail hükümetine sağ gösterip sol vurdu. Son bir haftada yaşananlar, Trump’ın ikinci başkanlık döneminin de fragmanı gibi.

    Amedspor’un organize oyuna ihtiyacı var

    Amedspor bu keyfilikten kurtulmalı ve bu keyfiliğe son verecek mercide teknik direktörün kendisidir. 1.lig düzeyinde hücum bu kadar serseri toplarla ve doğaçlama oynanamaz. Hücumda orta saha ve defans desteği olmadan rakip yarı sahasında atak devamlılığı sağlanamaz. Servet Çetin takımın kondisyonunu arttırmış, bu büyük bir olumluluktur. Aynı Servet Çetin daha akılcı bir organizasyon ile oyuna dinamizim kazandırabilir. Dinamizim korku üstüne bina edilemez. Tedbir almak başka, korku bambaşka bir şeydir.

    Demokratikleşme için “detone” seslere ihtiyaç olabilir

    İtiraz eden kişiye “sesin detone” derken Sayın İmamoğlu farkında olmadan şunu dile getirmiş oluyor. “Buradaki herkes gibi sen de bu kurala uy. İktidarın etrafında saçaklanan, ne yapılırsa şakşaklayan bu topluluk gibi kurallara uy, bunun dışına çıkma.”

    Silâhsız Kürtlerin silâha ve silâhlı Kürtlere gösterdiği ilk kart sarıydı: 2004

    Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi aldığı 2004, bu yönüyle PKK’yı telaşlandıran bir yıl oldu. Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinin (“Komplo Süreci”) başlangıç tarihi olarak kabul edilen 9 Ekim 1998’in yıldönümlerinde PKK’nın düzenlediği kitlesel protesto gösterilerinin 2004’teki sonuncusu sönük geçmiş, bu da önemli ölçüde Türkiye’nin AB ile kurduğu yoğun ilişkilerin Kürtler üzerinde yarattığı “sosyal, ruhsal ve düşünsel farklılıklar”a bağlanmıştı. Silahsız Kürtlerin bu tepkisi silaha ve silahlı Kürtlere gösterilmiş ilk karttı ama rengi henüz kırmızı değildi.

    Kürt meselesindeki psikolojik bariyerler

    Bahçeli’nin ‘Öcalan hapisten çıkabilir’ sözü Türklere yönelik bir ezber bozucu çıkıştı ve karşılık da buldu. Şimdi Kürt cenahından birinin benzer bir çıkış yapması, ezberleri bozması ve zihinlerdeki psikolojik barajı yıkması gerekir. Nasıl ki “Kürtçe konuşmak serbest olursa ülke parçalanır” fikri gerçekçi olmayan bir psikolojik baraj ise, benzer bir psikolojik baraj Kürt camiasında da var. O da, “PKK silah bırakırsa yok oluruz. PKK’ya silah bırakın dersek bizi hain ilan ederler, öldürürler” korkusu, tabusudur.

    Romanı ilmihal gibi okunan yazar: Hekimoğlu İsmail

    Hikâye ve roman gibi edebiyat türlerine Batılılaşma aracı olarak görüldüğü için uzak duran geniş bir kesim 1960’lı yılların sonunda bir romanı sahiplenmişti: Minyeli Abdullah. Yazarı 15 Ocak 2022’de vefat eden Hekimoğlu İsmail’di. Bugüne kadar milyonu aşkın tirajıyla hâlâ kırılamayan rekorun sahibi Minyeli Abdullah romanı. Halkın bu romanı sahiplenişi inanılmazdı. Ortaokula gittiğim yıllarda komşu evine toplanan mahalleli kadınlar beni çağırıp Minyeli Abdullah romanını okutturmuşlardı. Mevlitlerde, hatimlerde, dini sohbetlerde bir araya gelen bu kadınlar, bu sefer bir romanı dinlemek için toplanıyordu.

    Silâhsız Kürtlerin silâha ve silâhlı Kürtlere dair algıları hangi aşamalardan geçti?

    Başlangıçtan itibaren Kürtlerin (Kürt halkının) silaha ve silahlı Kürtlere (PKK’ya) bakışlarındaki değişimi kronolojik olarak özetlemeye çalışacağım… Silahsız Kürtlerin silaha itiraz etmediği yıllar Diyarbakır Cezaevi’ndeki sınırsız zalimlikle başladı. Cezaevinden çıkanların birçoğu PKK’nın çağrılarına uyarak dağa çıktı. Oradaki uygulamaların böyle bir sonuç vermesi anlaşılabilir… Anlaşılması zor olan şey şu: Zamanın ‘devlet aklı’ hangi sonucu doğuracağını bilmiyor muydu ki Diyarbakır Cezaevi’ni böyle kurguladı?

    Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük

    Nasıl oldu? Bu devrim fetişizmi nasıl gelişti? Bir halk ayaklanması olarak devrimden, bir bakıma devrimin inkârı demek olan diktatörlüğe ilk yürüyüş nasıl gerçekleşti? Olası çatışma ve pazarlıkların bir tarafındakilere, “devrimse (devrim olduğuna göre) her şeyi peşinen kabul etmelisiniz” demeye getiren bu öz-kutsallık hissi, nasıl Marksist devrim teorisinin sınırlarını da aşıp tamamen keyfî, sübjektif bir belirsizliğe ulaştı?

    Güven duygusunun pekiştirilmesi risklere karşı sigorta olabilir

    Suriye’de çoğulcu bir sosyopolitik düzen ve bir hukuk devletinin inşası adına niyet beyanı en başta gelen doğru adımdı; bu atıldı. Bu beyan ve ilk uygulamalar, yani Suriye’nin çeşitli renklerini oluşturan tüm kesimlerin temsilcileriyle yapılan görüşmeler yeni yönetime bir zaman kredisi de sağlıyor. Bugünden yarına sivil bir anayasa yapılamayabilir. Ancak güven duyulan bir iradenin varlığı ve sürece egemen olduğu yönünde bir kanaat tüm kesimlerde oluşturulabilirse, yoldaki aksaklıklar, kazalar ve yanlışlar, ağırlığından daha fazla bir etki yapıp düzeni bozmaz.