TÜM YAZARLAR

Devamı

    Şam-SDG uzlaşmasının alternatifi var mı?

    Suriye’de Şam ve SDG arasındaki sorunlar, Türkiye’de tvlerde hemen ellerine çubukları alıp, Suriye’ye askeri operasyon yayınlarına başlayan TV kanallarındaki gibi bir kopuşa işaret etmiyor. Diyalog sürüyor ve bütün dengeler de hala diyalogdan yana . Çünkü Suriye’de Şam-SDG uzlaşısının ne Şam ne SDG ne de Türkiye için bir alternatifi hala yok.”

    Suriye’de dahil olunacak bir ordu var mı?

    Mevcut şartlar altında bugün SDG’ye Şam’a uymasını söyleyenler, eğer kendileri SDG’nin yerinde olsalardı bütün ipleri Şam’ın eline verirler miydi? Gerekli güvenceler oluşturulmadan, hukuki ve idari kurumsallaşmalar tanzim edilmeden, boyunlarını Şara’nın önüne uzatırlar mıydı?SDG’yi bir an önce orduya katılmaya zorlamak alanın şartlarına uymaz. Zira meydanda SDG’nin dahil olabileceği hakiki manada bir ordu yoktur.

    Nasıl bir ülkede yaşamak istersiniz?

    Mücahit Bilici “Nasıl bir ülkede yaşamak istersiniz” sorusuna iç açıcı, ferahlatıcı, adil bir cevap vermiyor. Öfkesinin kime yönelik olduğunu ve kaynağını anlıyorum. Fakat bu dil, ne yazık ki, öfke duyduğu kitlenin dilinden pek de farklı değil.

    Mete Tunçay tarihi gerçekliğin hocası

    İki gün önce yitirdiğimiz Mete Tunçay’la yolculuğumuz hiç bitmedi. Dünyanın dört bir yanında Ermeni, Kürt konferanslarının bir numaralı konuşmacısı çoğunlukla Mete olurdu. Öğrencisi ve meslektaşı Profesör Dr. Cemil Koçak’a sordum: “Resmi tarih tezlerine karşı etkili ve sistematik ilk eleştiriyi yapan Mete Hoca’dır. Onun açtığı yoldan yürüdük. Tek Parti kitabı onun tarihçiliğimize katkısıdır.12 Eylül askeri darbesinde üniversiteden uzaklaştırıldı. Buna rağmen bizi terk etmedi, uyarılarını, öğrettiklerini bizden esirgemedi.”

    CHP’ye operasyonlar ırkçı dalgayı tetikliyor, ırkçı dalga barış sürecini tehdit ediyor

    CHP’li belediyelere ve parti yönetimine yönelik yoğunlaşan yargı operasyonları, yalnızca siyasi bir hesaplaşma olarak değil, aynı zamanda toplumsal barış ve demokratikleşme çabalarını tehdit eden bir olguya döndü. CHP’ye yönelik bu operasyonlar, muhalif kesimlerde ırkçı bir dalgayı tetikleyerek barış sürecini riske atıyor.

    İnsan bazen kendi tavsiyesine uymalı

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, genel olarak süreçle, özel olarak da Suriye’de SDG ile ilgili konularda son derece sert, buyurgan, üstenci ve had bildirici bir dille konuşuyor. Mevzu ne olursa olsun, sözü dönüp dolaştırıp Suriye’ye getiriyor ve SDG’ye gözdağı veriyor.

    Amedspor plansız, Erzurumspor akışkan

    Erzurumspor’un akışkan ve disiplinli oyunu karşısında Amedspor’un plansız, detaysız ve doğaçlama futbolu, maçı bir an olsun kontrol altına alamadı. Erzurumspor, bu üstünlüğüne rağmen bir puana razı olurken, Amedspor’un aldığı bu puan, sahadaki oyundan çok taraftarın muhteşem enerjisine borçlu. Amedspor, savunma stratejisini yeniden inşa etmeden, oyunu kompakt bir çerçeveye oturtmadan ve hücumda organize bir plan geliştirmeden bu tür maçlarda tutunamaz.

    Yıkıntıların altından canları kurtarır gibi hafızamızın üzerine çöken enkazı kaldırmak

    17 Ağustos depreminden sonra devlet yardım çalışmalarını yürüten ve yönlendiren sivilleri engellemeye kalkıştı. Bunun üzerine hemen harekete geçildi, bütün gazetelerde tam sayfa yayınlanacak bir duyuru hazırlandı. Bu duyuru altında yüzlerce STK’nın imzasıyla ertesi gün bütün gazetelerde tam sayfa yayınlanıp, televizyonlarda da tekrarlanınca Cumhurbaşkanı Demirel mesajı aldı. Anında bütün talepleri kabul ettiğini ve devletin sivillerin çalışmalarını destekleyeceğini kamuoyuna ilan etti.

    Sumo amcanın bana vasiyeti

    1969 yılı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyim. Gençlik hareketinin zirveye tırmandığı “sürekli eylem” günlerindeyiz. Samsun-Ankara “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” yeni bitmiş. Okulun “Fikir Kulübü Başkanı”yım. Akrabam olduğunu söyleyen bir grup köylü beni görmek üzere geldi. SBF kantininde buluştuk. Soğuk bir kış günü. Gelenler, uzun yün paltolarıyla haşmetli görünüyorlardı. Kırşehir’in Çadırlı Hacı Yusuf Köyü’nden gelmişlerdi.. Yakup ağabey başlarındaydı. Dedemin amcasının oğlu Sumo (İsmail) amca ailenin en büyüğü olarak bizleri görmek, tanımak istediğini söylemişti.

    Tanrı ve kötülük sorunu: Özgürlüğün kör noktası

    Bu yaklaşımların kimisi Tanrı’yı yüceltmek için insanın, kimisi de insanı sorumlu kılmak için Tanrı’nın elini kolunu bağlama yoluna gitti. Ortayolu tutturmak isteyen devekuşu misali çözümler de itikadi olarak yeterli olsa bile felsefi olarak tatmin edici olamıyor.

    Erkeğe iki, kıza bir: Dün adalet, bugün soru

    Şöyle bir örnek ile düşünelim: Bir babanın tarım arazisi… Okumayıp köyde çiftçilik yapan kız kardeşin mi hakkıdır, yoksa okuyup Amerika’da genetik mühendisi olan erkek kardeşin mi? Dün net görünen adalet, bugün soruların ortasında bulanıyor. İşte tam burada mesele bir “hüküm” meselesinden çok, zaman ve zeminin yeniden tanımladığı adalet algısı meselesine dönüşüyor. Bir ayetin ilk muhatapları için ilerici olması, her çağda aynı ilericiliği garantiler mi? Dün ilericilik olan bir hüküm, bugün koruyucu vasfını yitirmiş olabilir mi?

    Avustralya’da bir bakımevinde 15 yıl boyunca 91 çocuk istismar edildi; sessizlik sistemi çökertti

    “Avustralya’da bir çocuk bakım çalışanının 15 yıl boyunca en az 91 çocuğu istismar ettiği dava, yalnızca bireysel bir suçun değil, bütün bir sistemin çöküşünün simgesi oldu. Çocukların en güvende olmaları gereken kurumların en tehlikeli alanlara dönüşebildiğini gösteren bu skandal, ‘Bir daha asla’ çığlığıyla tüm ülkeyi sarsarken, Türkiye için de açık bir uyarı niteliği taşıyor: Vakitsiz gelen acıların tekrar yaşanmaması için sistemdeki boşluklar daha geç olmadan kapatılmalı.”

    Fidan’a TikTokçu diyerek dış politika açığı kapanır mı?

    CHP ise dış politika dümenine en az 30 yıldır uzak. Ve dış politikadaki düşük notlarını, Dışişleri Bakanı’nın itibarını sarsmaya çalışarak yükseltmeyi deniyor. Pek işe yarayacak bir taktiğe benzemiyor. Çünkü AK Parti’nin dış politikada iyi görünmesinin tek sebebi Fidan değil. Zamanın ruhu, dış konjonktür, uluslararası dengeler ve bölgesel dengeler Türkiye’nin lehine işliyor.

     Para harbi

    Trump’ın yeni ithalat vergileri dünya ticaretini daha da daraltacak. Bu yükün altından nasıl kalkılacak! Yıkılan yerleri yeniden inşa için büyük miktarlar söz konusu. Muhafazakar tahminlerle Ukrayna için 500 milyar dolar, Gazze için 110 milyar dolar , Myanmar depremi için10 milyar dolar ve Sudan için de 10 milyar dolar gerek deniyor kaba hesapla. Buna değişik ülkelerdeki gıda felaketleri, sel yardımları dahil değil ! Suriye’den bahis dahi etmedim. Bu rakamlar şimdilik….Çin, Güney Kore, Ekvator ve Türkiye’deki orman yangınları ve depremin 145 milyar dolarlık zarara neden olduğu hesap ediliyor.

    Memleket yolu, önyargı yolu: Gurbetçiler üzerine bir sosyolojik okuma

    Hararetli “gurbetçi” tartışmasının içinden çıkmanın yolu, kaba genellemeler değil soğukkanlı veri ve sahici sosyoloji. Türkiye’nin yaz tatiliyle çakışan “izin mevsimi” her yıl benzer bir döngü üretiyor: Sosyal medyada linç, tatil yörelerinde gerilim, gurbetçilere tek kalemde “Erdoğancı” yaftası. Resmi net görmek için yurt dışında oy verme deneyiminin geçmişini, seçmen davranışındaki eğilimleri, Almanya’daki Türkiye kökenlilerin memleket bağlarını ve kuşaklar arası değişimi birlikte okumak gerekiyor.

    İtiraf nasıl delilin yerine geçti?: Bireysel gerçekten, toplumsal manipülasyona

    Bugünün Türkiye’sinde, özellikle hukuki süreçlerde “itirafçılık”ın delil yerine geçmesi, hem adalet sisteminin meşruiyetini hem de toplumun güven duygusunu sarsıyor. Devletin kendi delil toplama yükümlülüğünü yerine getirmek yerine itirafçı beyanlarına yaslanması, hem bireyler arası güvensizliği artırıyor hem de “hakikati aramak” ile “kurban aramak” arasındaki farkı bulanıklaştırıyor. Bir kişinin başka birini suçlayan beyanı, çoğu zaman tek delil olarak kabul edildi; bu durum, masumiyet karinesini fiilen ortadan kaldırdı.

    Güzel annem

    Annem, gitti. Her tarafı tuhaf bir tek başınalık. O bile değil. Anlatılamıyacak bir eksiklik. Bir olmamışlık. Çürümüşlük hissi. Öyle yetimlikle, öksüzlükle alâkası olmayan bir duygu. Yaşanacak hiçbir şeyin kalmadıklığı. Çocukken annemden utanırdım ben. Bu utanma hissini sanırım okulda edindim ama o okul, annemi oraya getirerek annemle barışmamı, onu kabullenmemi de sağladı bir bakıma. Hayatımdaki tek protesto mitingine (Başörtüsü Yürüşüyüşü) katılmamı da anneme borçluyum. Onun için hissettiklerim zorladı beni o katılmaya.

    Normalleşme’nin anlamı: Kimin normu, kimin hâli?

    Toplumsal düzlemde normalleşme, yalnızca siyasi bir gündemin değil, gündelik hayatın da sessiz rızasıyla işler. İnsanlar neyin konuşulabilir, neyin giyilebilir, neyin talep edilebilir olduğunu başkalarının bakışlarından, televizyon ekranlarından, apartman WhatsApp gruplarından öğrenir. Böylece çoğu zaman normal sandığımız şey, aslında içselleştirilmiş bir denetim biçimidir. Bugün siyasette sıkça duyduğumuz normalleşme çağrıları, eğer sadece bir tarafın veya belli tarafların pozisyonunu norm kılmak içinse, bu daha çok bir “yeniden hizaya çekme” girişimidir.

    Diyanet, devleti hedef alan faiz hutbesi irad edebilir mi?

    Diyanet’in bu hutbesi Türkiye’deki 89 bin camide okundu. Bu camilerin bazıları kadınlara miras bırakmanın söz konusu bile olmadığı köylerdeydi bazıları ise kadınların ve erkeklerin sabah erkenden işe birlikte gittiği şehirlerde. Eşit miras dini değil, sosyal ve ekonomik bir mesele. Türkiye’nin Medeni Kanunu’nu aldığı İsviçre’ye 1912’de gelebildi. 1400 yıllık İslam tarihinde ve bizde her zaman kitaptaki gibi uygulanmadı. Arazileri erkek evlada veren örfi hukuk sürdü. Yani dinin hükümleri de zamanın şartlarına, güç ilişkilerine göre esnetilebiliyor.

    Çeperin iktidarla imtihanı

    15 Ağustos günü yapılan operasyonla gözaltına alınan Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in kimliği de öyle. Sivas’tan İstanbul’a göç eden ailenin mensubu, işçi bir babanın evladı, Örnektepe’de büyümüş biri Güney. Yazıda ismi geçen üç siyasetçi de Şerif Mardin’in “çeperden merkeze” tarifiyle anlatabileceği kişiler iken hukukiliğini anlayabilmekte epey zorlandığımız operasyonlarla merkez dışına itiliyor. Eskiden vesayet odaklarınca AK Parti ve kadrolarına layık görülmeyen merkez, bugün CHP kadrolarında yer alan “farklı”ların ötelenmesiyle boşaltılıyor. CHP kendisini, -kısmen- elitlerin tahakkümünden uzaklaştırma çabasındayken, iktidar/devlet bugün onu yeniden eski elitlerine teslim etmeye çabalıyor.

    Sydney Sweeney’in kotu, Amerika’yı neden gerdi?

    Amerika uzun bir süredir 27 yaşındaki Sydney Sweeney’in American Eagle için çektiği kot pantolon reklamını konuşuyor. Sarı saçlı, mavi gözlü ve fit vücutlu Sweeney’in “genlerini” övdüğü reklam liberaller ve solculara göre sinsi bir Nazi propagandası. Cumhuriyetçiler ise liberalleri “Sweeney’in güzelliğinden rahatsız oldular, beyaz kadınlara düşmanlar” diyerek suçluyor, genç sarışın Trumpçı kadınlar Sweeney’i desteklemek için kot giyip topluca dans ediyor. Tartışmaya Trump ve Beyaz Saray da dahil oldu, Sweeney’e destek açıkladı. Bir kot pantolon reklamı üzerine yaşanan bu kültür savaşı, Trump Amerikası’nın trajikomik bir özeti.

    “Nehirden denize”: Gazze işgalinde sloganların savaşı ya da savaşın sloganları

    Netanyahu, “Büyük İsrail” vizyonuna bağlı olduğunu ilan etti. Kökleri Revizyonist Siyonizm’e dayanan, fiilî sınırları işgal ve yerleşim politikaları yoluyla genişletmeyi hedefleyen bu ideolojik ve siyasi devlet projesinin sloganı da Filistin protestolarından aşina olduğumuz “Nehirden Denize” sloganıydı. 1977’de Likud Partisi’nin seçim manifestosunda “[Ak]deniz ile Ürdün Nehri arasında yalnızca İsrail egemenliği olacaktır” biçiminde resmî bir parti politikası olarak yer alan slogan, Menachem Begin’den Benjamin Netanyahu’ya kadar pek çok İsrailli siyasetçi tarafından sıkça kullanıldı.

    İran’da devrim, Pakistan’da sahte diploma

    İran’daki programımızı bitirip Pakistan’a geçtik. Cavid’in annesinin çalıştığı koleje gittik, Cavid’in kendisinden bir Tıp Fakültesi diploması istediğini söyleyince, “Ooo, bir iki günde Tıp Fakültesi yetişmez, ama yarına Siyasal Bilgiler Fakültesi diplomasını temin ederim” dedi. Sahiden ertesi gün Cavid’in annesi, herşeyi ile tam bir Siyasal Bilgiler Fakültesi diploması getirdi, herşey orijinali gibi. Türkiye’de sahte diploma skandalı ortaya çıkınca, Pakistan gezimizi hatırladım. Bu konuda Pakistan’dan daha ileri seviyede Azerbaycan olduğu söyleniyor.

    Babamın nüfus kağıdı

    Babam Kuleli Askeri Lisesi’nin sınavlarına giriyor. Kazandığı söyleniyor ve İstanbul’a geliyor. Okula müracaat ettiğinde “kazanmamışsın, yanlış bilgi verilmiş” diyerek geri çeviriyorlar. Babamın yorumu şöyleydi: “O sırada bir Kürt İsyanı(!) çıkmıştı. (1930 Ağrı İsyanı muhtemelen) Ordudaki Kürtleri tasfiye ediyorlardı. O zaman soyadı yoktu, onun yerine lakabı yazılıyordu. Benim nüfus cüzdanımda lakap bölümünde ‘Kürt Hüseyin oğlu’ ibaresini görünce ‘kazanamadın’ dediler.”

    Eski bir Yetmez ama Evetçi’den yeni Yetmez ama Evetçilere bir tavsiye…

    İktidara karşı CHP ve muhalefete destek veren yeni Yetmez Ama Evetçiler, eski YAEcilerden farklı olarak kendilerinden tavizler veriyor, kitleye uyuyor, içeride mücadele vermiyor dönüştürücü bir rol oynayamıyorlar. “Korkunç” İslamcılara karşı ulusalcılara hak veriyor, milliyetçilerle ve Atatürkçülerle ortaklaşmak için fazlaca esniyorlar. Sonuç; Kürtçe’den bile tetiklenenler, kanserin son evresindeki genç bir kadını linç edenler... Eğer kitlenin dönüşümü için çaba sarfedilmezse, 2028’deki seçimde de bir Sinan Oğan ortaya çıkabilir ve sonucu yine belirleyebilir.

    O piti piti…

    Konumuz Avukat Rezan Epözdemir’in atılı suçları işleyip işlemediği değil. Bu aşamada böyle bir yorum yapmak hukuku katletmek anlamına gelir. Derdimiz her zamanki gibi adalet sistemimize müsilaj gibi çöken o “usul” sorunu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi iktidara yakın bazı sembolist seçkinler, zaten sakat olan usulü daha da usulsüzleştirmeye başladı. Ayrıca Şamil Tayyar Başsavcı Akın Gürlek’in baskı altına aldığını nereden biliyor? Ya da ona kim söyledi? Eğer Başsavcı baskı altında ise neden gereğini yapmıyor? Kısacası bir kişi üzerinden tutulan bu hesabın muhasebecisi kim?

    Bahçeli’nin etkin ağırlığı

    MHP, geçmişten farklı olarak, yeni-milliyetçi bir siyasi çizginin sözcüsü haline geliyor. Kürt meselesinde geçmişte en sert tutumları benimsemiş bir hareketin bugün eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmesi, insan hakları ve özgürlükler bakımından iddialı bir zemin kurabilir. Elbette bu alan zorlu bir alan, bir aforizmacının işaret ettiği gibi, yaşadığımız dünyada, adalet ve adaletsizlik çoğu zaman deniz ve kıyı gibi iç içe. Bahçeli’nin çıkışı için “laf var icraat yok” diyenler olsa da ortada somut adımlar var.

    Bir ismin ve resmin ötesi

    Araştırma görevlisi olarak görev yaptığım süre içinde üniversiteyi Eski ESO Binasından bugünlerine getiren çalışmalarına, tevazu ve adalet duygusuna şahit olduğum ve çok saygı duyduğum Prof. Atalay’ın isminin, inanılmaz emek verdiği üniversitenin kampüsünden kaldırılmasını akıl dışı, haksız ve hoyratça görüyorum. Sadece vefa ve adil hafıza adına değil; bu karar, onca emek verilen bir üniversitenin bugün nasıl yönetildiği hakkında can sıkıcı bir fikir verdiği için de üzülüyor insan.

    İsrail saldırganlığına Alman freni

    Alman Solu, başından beri İsrail’in uyguladığı saldırganlığa karşı olduğu için, Şansölye Merz’in çıkışını olumlu karşılıyor. Asıl gürültü, ana akım Alman medyasında kopuyor. Merz’i karalayan çok fazla manşet ve köşe yazısı var. Örneğin ünlü Alman gazetesi Die Welt, sert tutumuyla dikkat çekiyor. İsrail’e açıktan destek veren Die Welt, son manşetlerinde Merz’i “yalnız kalmış bir adam” olarak tanımlıyor. Hatta Merz’i Almanların değil Müslümanların çıkarlarını öncelemekle suçluyor.

    Niyet hayır, akıbet hayır

    PKK’nin silah bırakma ve örgütü feshetme kararının ardından Meclis’te kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”, yeni çözüm sürecinin şeffaflık, toplumsallaşma ve güven inşası boyutlarını üstlenen ilk kurumsal adımı oldu. Meclis’te halkın yaklaşık %90’ını temsil eden partilerin yer aldığı Komisyon’un sağlığı için iktidarın, siyasi atmosferi yumuşatacak ve Komisyon’un elini güçlendirecek adımlar atması gerek.