TÜM YAZARLAR

Devamı

    “Siz hiçbir şey bilmirsiz”

    Gazeteci İsmail Saymaz da bir tweet atmış, Muazzez İlmiye Çığ hakkında. “Türkiye’nin ilk ve dünyanın en önemli sümerologu” demiş. Bir an nefesim kesilir gibi oldu, cehaletin verdiği bu cüret karşısında. Aklıma, Zeki Velidî Togan’ın 1932’de yapılan Birinci Türk Tarih Kongresi’nde sarfettiği söylenen bir söz geldi. Yazılı kanıtı yok. Tutanaklarda yer almıyor. Ama ağızdan kulağa aktarılıyor-du. Kırk yıl öncesine kadar.

    Peki, Turan İtil ABD’den neden Türkiye’ye dönmüştü?

    Muazzez İlmiye Çığ’ın ağabeyi Turan İtil, CIA’in 1953’den beri yürüttüğü MK-ULTRA adlı zihin kontrol projesi kapsamındaki deneyler için 1963 yılında Missouri Psikiyatri Enstitüsü'nde çalışmaya başladı. Enstitüde akıl hastaları, evsiz ve yalnız insanlar üzerinde LSD kullanılan izinsiz deneyler yaptıkları ortaya çıkınca 1973’de istifa etmek zorunda kaldı. Turan İtil, adı ABD’de deşifre olduğu ve kullandığı ilaçlar ve yöntemler yasaklandığı için yapamadığı deneyleri, 12 Eylül’den sonra gelip Türkiye’de yaptı.

    Devlet PKK’yı silahsızlandıracak, böylece ‘bindiği dalı’ kesecek mi?

    Müstafi amiral Cihat Yaycı’ya göre devletin PKK’ya silah bıraktırmaya çalışması yanlış. Çünkü PKK’nın silah bırakıp kendini feshettiğini ilan etmesi Türkiye’nin Suriye’de askeri müdahalede bulunmasının meşruiyetini ortadan kaldıracak, bu da “kendi bindiği dalı kesmesi” anlamına gelecek (ben yorumlamıyorum amiral görüşünü bu kelimelerle anlatıyor). Yani Cihat Yaycı’ya ve anlaşılıyor ki devletin bir kesimine göre PKK ve silah Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir şeydir, üzerine bindiği ‘dal’dır.

    Türkiye simülasyonuna hoş geldiniz: Baudrillard, Çığ ve Altaylı ile tanışıyor

    Muazzez İlmiye Çığ tipik bir simülakr. Cumhuriyet kadını, “dincilere giydiren” karizmatik bir figür, Sümeroloji gibi egzotik bir alanda uzman, güzel konuşuyor. Atatürk’ün mirası olan Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezine sahip çıkıyor, baş örtüsünün “kökenini buluyor”, Sümerlerin Türk olduğunu “ispat ediyor”, bir sürü vakıftan ödüller alıyor, ünlü gazeteci ve siyasiler övüyor, sanatçılarla resimleri var … Türkiye için ideal bir medya güdümlü bilim insanı portresi yani. Fatih Altaylı gibi gazetecilerin geri bildirim döngüsü ile bu imge daha da güçleniyor. Bu imgeleri tüketen insanların büyük çoğunluğu bu imgenin arkasında gerçeklik olup olmadığını merak etmiyor.

    Kan topluyorlar, ilaç deniyorlar…

    “Siyasi mahkumlar üzerinde yapılan bir deney. Özellikle Amerikan menşeli, 'Komünizm bir hastalıktır, dolayısıyla hastalık pekala tedavi edilebilir' diye başlayan bir proje bu. Türkiye'de Turan İtil yürütüyor bu projeyi, komünistleri tedavi etmek için. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Sanırım zaten yanlış bir ilaçmış herhalde ki, komünist düşünce tedavi olmuyormuş. O dönemde direniş içerisinde olan, dolayısıyla hücreye giden, tek tip elbise giymeyen hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.”

    Kültür Bakanına birkaç soru

    Aslında sırf ona da değil. Bütün müfrit partizanlara. Sadece bağıran ama hiçbir şeyin aslını esasını araştırmayan; alçak sesle, küçük harflerle, olgular temelinde bir tartışma yürütmeyi bilmeyen herkese. Hoşlanmadıklarına hakaret edenlere. Başta Kemalist mahalle, tüm kamuoyuna.

    Çocuk cesetleri üstüne ülke kurmak

    “Burası senin cennetin. Ama toprağı masumların kanıyla ıslanmış. Peki ya meyvesi? Kara ve acı değil mi?” Agatha Christie’nin kahramanı Hercules Poirot, arazi uğruna bir çocuğu boğarak öldüren kadına böyle sesleniyordu. Hesabı verilemeyecek, öç alınarak yerine gelmeyecek 17.000 çocuğun acısı var ortada. O çocukların çalınan hayatlarından devşirilen meyve de acı olacak. Sürekli bir teyakkuz hali, dünyanın her tarafında ve bir gün hesap sorulacağı kaygısı. Her zaman güçlü olmak, her zaman gardını almak ve her an birinin ifşa etmesinden korkmak.

    ‘Türk teröristleri geri zekalıdır’ diyen araştırmacı!!!

    HZİ Vakfı, iki ünlü isim Muazzez İlmiye Çığ ve Turan İtil’in annelerinin baş harflerinden oluşturulmuş (Hafize Zekeriya İtil). Akademik hayatının önemli bir bölümünü Amerika’da geçiren Turan İtil, araştırmalarını, çeşitli uluslararası toplantılarda sunuyordu. Onun bir konferastaki konuşmasından gazeteci Orhan Duru’nun yapığı alıntı 13.10.1983 tarihli Miliyet’te yayımlanmış. Hem de epey çarpıcı bir başlıkla…Haberinin başlığı: “Türk teröristlerin zeka derecesi düşük” diyen yani hak hukuk çiğneyerek zorla denek olarak kullandıkları siyasi tutuklulara bir de geri zekalı etiketini de kullanmışlar. Tabii, bu vakfın ve bu vakfı destekleyen kurumların terörist tanımlarının nerede başlayıp nerede bittiğini tahmin etmek hiç de zor değil.

    Vakit tamamdır

    AK Parti’ye ve MHP’ye yakın bazı kalemler, 1 Ekim’den itibaren Erdoğan ve Bahçeli arasında bir uyum ya da uzlaşmanın bulunmadığını, tarafların birbirinden haberinin olmadığını öne sürüyorlardı. Lakin geçen hafta içinde Erdoğan ve Bahçeli ile onların kurmaylarından gelen açıklamalar, bu tezi boşa çıkardı.

    Türkiye’nin değişen değerleri, eskimeyen değerleri

    Başkanlığını AK Parti kurucularından, eski İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın yaptığı Ankara Sosyal Bilimler Vakfı, “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi, Siyaset” başlıklı bir 2024 değerler araştırması yayınladı.Araştırma Türkiye toplumundaki yeni trendleri görmek için çok önemli bir veri seti sunuyor.

    ABD seçimleri ve sonrası

    Bazı gözlemciler Trump’un Suriye’deki 900 ABD askerini geri çekeceğini, YPG/PYD’ye desteğini keseceğini bekliyorlar. Gerçekten de önceki döneminde Trump böyle bir arzuyu dile getirmiş, ancak askeri danışmanları tarafından vazgeçirilmişti. Şahsen ABD desteğinin kesilmesinin o kadar kolay olmadığını düşünüyorum zira YPG/PYD’nin gözetimindeki kamplarda 10.000 kadar İŞİD’ci terörist ve ailelerinin bulunduğu bilinmektedir. ABD ve ona refakat eden diğer Batı ülkelerinin kuvvetleri çekilirse bu kampların akıbeti sadece Batı için değil, aynı zamanda Rusya için de ciddi bir sorun olacaktır. Kaldı ki ABD’nin boşaltacağı alana İran’ın yerleşme ihtimalini de gözden çıkarmamak lazım. Bu da herhalde işimize gelmeyecektir.

    Popülizm: Masal anlatma sanatı

    İnternet bir çeşit anti-Gutenberg devrimi oldu. Yayıncılığın formunu değiştirirken herkesi, her bireyi yayıncı haline getirdi. Geçmişin tek yönlü yayıncılık paradigması dönüştü. Söylemek her bireyin imkanı haline geldi. Cahiller olarak söz hakkı elde ettik. Peki nasıl oluyor da, ifade özgürlüğünü sağlayan araçların artması, imkanların çoğalması muhafazakar, milliyetçi hatta kimi zaman ayrımcı siyasetlerin gelişmesi için bir katalizör olabiliyor.

    Adı konulmayan süreçte ikinci bölüm

    Seçimi Trump kazandı ve çok uzak olmayan bir zaman diliminde İran izole edilecek. ABD’nin İran’ı izole etme hamlesi Türkiye’nin Kürtlerle barışmasını dayatıyor. Çok yakın bir zamanda Trump yönetiminin Türkiye’yi Kürtlerle bir şekilde yan yana getirme gayreti hiç de sürpriz olmayacaktır.

    O dün bugündü: İade-i itibar kimin ihtiyacı?

    Ahmet Kaya 24 yıl önce dün, 16 Kasım’da öldü. Memleketinden uzak, yürek enfarktından… O günlerde kaydıyla uğraştığı “Hoşçakalın Gözüm” albümündeki şarkılardan birisi “Memleket Hasreti”. İçimi sızlatır her dinlediğimde… Hem onun sesinin derinden hüznüyle, hem Hayko Cepkin’in çığlığıyla, kulağıma-dilime aklımdan önce gelir: “Ya beni sararsa, memleket hasreti…” Ardından yine o mahut “İade-i İtibar Günleri”… Ama dün, ölünce itibar ettiğin bugün yaşasa hâli nice olur yine meçhul.

    Peki devrin şartları nasıldı?

    Daron Acemoğlu’nun Türkiye’den epey uzakta kaldığı, Türkiye’yi hala 2010’ların Türkiyesi zannettiği anlaşılıyor. Halbuki Türkiye’de uzun süredir muhaliflerin Atatürk hakkında ilkokul öğretmenlerinden duyduklarından fazlasına tahammülü yok. İşin aslını bilenler de “ne gereği var şimdi” diyerek bu cehalet perdesinin arkasına geçiyor, kendisini Instagram Kemalizminin güvenli ve linç edilmeme garantili kollarına bırakıyor.

    Taymis Kıyıları

    Taymis Kıyıları (Pozitif Yayınları) benim okumadan sevdiğim, kafamda yer verdiğim, hep eksikliğini hissettiğim bir kitap olmuştur. Büyülü bir havası vardır. Falih Rıfkı’nın kitaplarında genel olarak olanca imkansızlıklar içerisinde kendine inanmışlıktan gelen -pek çok insanın pekâlâ “kibirli” bulabileceği- bir büyüklük havası bulmuşumdur. Düşünceyle dilin ayrılmaz biçimde tekleşerek aynılaşması halini hep çok sevmişimdir. Bazı yazarları okurken herkesten çok sizin anladığınızı düşünürsünüz bazen, Falih Rıfkı’yı okurken böyle bir duygu da eşlik etmiştir. Herkesten çok anladığınızı zannedince de herkesin anlaması, söylemek istediklerinin tam olarak anlaşılması için çaba sarf etme ihtiyacı duyarsınız.

    Trump’ın tescilli radikal kumpanyası: Kabine tuhaf, strateji net

    2024 seçimlerini kazanan Trump, 2016’daki Trump değil. Tipik, müesses nizama yakın, tecrübeli Cumhuriyetçileri kabinesine aday göstermedi. Trump ikinci dönemi için oldukça radikal, tecrübesiz bir kabine oluşturuyor. Sağlık Bakanlığına aşı karşıtı bir komplocuyu, İstihbarat Direktörlüğüne Putin ve Esad sempatizanını, Savunma Bakanlığına çubuklu TV yorumcusunu aday gösterdi. Kabinenin neredeyse tamamı en az İsrailli bir bakan kadar Netanyahu destekçisi, İran karşıtı, Türkiye karşıtı, İslamofobik. Hepsi genç ve tecrübesiz, geldikleri makamları tamamen Trump’a borçlu. Trump’ın yeni kabinesindeki en makul ve tecrübeli kişi ise Donald Trump. Ne kadar rahatlatıcı dimi?

    Sosyal bilimin ilahiyatçıları

    Temmuz-2016 ayının son günlerinde tutuklandım. İlk günlerde dışarıdan ve kütüphaneden getirttiğim kitapları okuyarak vakit geçiriyordum. Gel gör ki, birden kitap yasağı koydular ve bu sekiz ay sürdü. Bunu hemen hemen her hafta beni ziyaret eden CHP’li vekillere, özellikle Utku Çakıröezer’e söylemiş, o da Cumhuriyet Gazetesine konuşmuş, onlar da bunu küçük bir haber yapmıştı. Bu haberi okuyan bir Marxist, bana Maltepe’den iki kitap yolladı, elime yasak kalktıktan sonra ulaştı. Okuyabileceğimiz iki şey vardı, biri Diyanet’in takvimi, diğeri Diyanet’in Kur’an Meali. Valla Kuşayri, Kelebazi, Nesefi, Hucviri ve Gazali’nin kitaplarının da yasaklanacağı aklımın ucundan geçmezdi. Demek ki insanın aklından geçmeyen başına gelirmiş.

    Sanal kumar bağımlılığı: Büyük tehlikenin farkında mıyız?

    Sadece Sertaç Ortaç ve Mehmet Ali Erbil değil, Türkiye’de 2 milyon sanal kumar bağımlısı bulunuyor. Ulusal Sağlık Araştırmaları’nın 2017 verisine göre, İsveçli sanal kumar şirketleri gelirlerinin 1/4’ünü Türkiye’den elde ediyor. Aynı şekilde, dünyadaki 5 milyar dolarlık kumar gelirinin %2,5’i de Türkiye’den elde ediliyor.

    Uzlaşı neden bir sanattır?

    Diplomasinin anavatanı sayılan İngiltere’de, bizdekinin aksine, taviz sözcüğü ayıp sayılmaz. Bu nedenledir ki, İngiliz İmparatorluğu uzun sürmüş ve bu sömürgeci ülke, diğer sömürgecilerin aksine, vuruşarak değil uzlaşarak çıkmıştır. Bu ülkelerde, İngilizce halen hakim dildir ve trafik İngiltere’de olduğu gibi hâlâ soldandır! Evet sömürge sürecini unutmuyorlar. Ama kinle de siyaset yapmıyorlar. Kuran’da da kalplerde kin taşınmaması istenmiyor mu?

    Acemoğlu çullanması o soruyu bir kez daha sorduruyor: Cumhuriyet’in demokrasisiz olması kaçınılmaz mıydı?

    Daron Acemoğlu o cümleleri kurarken ya Atatürkçülüğün en muhkem ezberine tosladığının farkında değildi ya da farkındaydı da beklediği saldırı yekûnundan epey bir iskonto ummuştu; ne de olsa ülkeye 3. Nobel ödülünü getirmiş bir bilim insanıydı ve başta Atatürkçüler, Türkiye halkı onu övmelere doyamamıştı.

    Halka hizmet, Hakka hizmet

    Halk çoğu kez overrated bir doğruluk zeminidir. Demokrasi çaresizliğinden onunla yetinmek zorundadır. Ancak insaniyetimizi korumak için halkın arzusundan fazlasına sahip olmamız gerekir.

    İktidarda yeni süreçle ilgili görüş ayrılığı mı var?

    İktidar, bölgede olası boşluğu Türkiye olarak nasıl ve hangi strateji ile dolduracağı konusunda hâlâ netleşmiş bir görüşe sahip değil. Evet, bu olası boşluğu Kürtler ile doldurma görüşü kabul edilmiş durumda ama yol ve yöntemleri konusunda belirsizlik hâlâ giderilmiş değil. Tabi ki bu sadece iktidara bağlı değil. Bölgenin alacağı seyir, İran’ın ne kadar izole edileceği, yeni ABD yönetiminin duruşu ve PKK’nin bu boşlukta hareket kabiliyeti süreci belirleyecek .

    CHP ve süreç

    2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde CHP’nin mütereddit bir hali vardı. Toplumun sürece kredi vermesi karşısında, süreci engelleyen olmak istemedi, ancak süreci ilerletecek ya da hızlandıracak bir faaliyetin içine de girmedi. Fakat yeni süreçte çok daha aktif ve müspet bir role soyundu.

    Elisa Zonaro’nun İstanbul’u

    Elisa Zonaro’nun fotoğraf sergisini dolaşırken, kendi kendime hayıflandım. “Neden bizim de köydeki hayatımızdan, örneğin babaannemden bir fotoğraf yok” diye söylendim. Fausto Zanaro’yu biliyoruz. “Elisa Zonaro...

    Afroditi Latinopoulou: Trump’ın dansına eşlik eden yeni kuşak Yunan sağcısı

    Yunanistan’ın eski milli tenisçisi Afroditi’nin Trump konusunda AB’nin geleneksel çizgisinden ayrılmasının üstelik dans ede ede ayrılmasının nedeni ne olabilir? Yunanistan’ın ABD ile kurduğu ilişkinin, AB’nin ABD ile olan genel ilişkisinden bağımsız bir boyutu da var tabii. Ama Afroditi’nin heyecanı sadece bununla açıklanamaz.

    Diyarbakır’da bir Salem mahkemesi

    Eğer bu aralar Türkiye’de cesur bir Arthur Miller olsaydı, 400 yıl önceki Salem’deki cadı mahkemelerine benzeyen başka bir mahkemeyi yazardı: Diyarbakır’da başlayan Narin Davası’nı. Bunun için cesaret gerekiyor, çünkü bu dava, yalan haberler ve neredeyse tamamı boş çıkmış iddialarla kışkırtılmış büyük bir kalabalığın şeytani bir aileyi toplu linç ayinine döndü.

    Bahçeli ‘farklı bir eğilim’ mi?

    Şimdiye dek “Son terörist temizleninceye” kadar formülünü savunan iradenin yerine yeni bir çizgi mi gelişiyor? Bu çizgi Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle “terörün sıfırlandığı” gerçeğinden hareket ediyor ve içeride barış amacını taşıyor. Bu çizgi meşru muhatabını da hesaba katan bir çizgi. Bahçeli’nin çözüm teklifine, AK Parti, “Hayır olmaz” demedi. “Evet olur” da demedi. Ancak bundan sonra Kürt meselesinin çözümüne ilişkin söylenecek her sözün, ortaya atılan her önerinin Bahçeli’nin çağrısını hesaba katacağı öngörülebilir.

    AB: İlerlemesiz rapor

    Geniş Avrupa’yı bir araya getiren Avrupa Siyasi Topluluğunun geçen hafta Macaristan’da yapılan zirvesine Cumhurbaşkanının iki yıldan sonra ilk defa katılmış olması, Trump’un seçilmesinden önce kararlaştırılmış olmakla beraber iplerin tamamen kopmadığını olumlu bir işaretidir. Toplantı sırasında Kıbrıs (Rum) Cumhurbaşkanı ile samimi bir ortamda gayrı resmi bir şekilde de olsa görüşmüş olması her ne kadar resmi Kıbrıs politikamızda bir değişiklik anlamına gelmemişse de, muhakkak AB çevrelerinde olumlu şekilde not edilmiştir. Umarım bu tür temasların arkası gelir ve Trump’un uygulaması beklenen politika neticesinde ABD’nin Avrupa’da yaratacağı boşluğun telafisinde ülkemiz hak ettiği yeri alır.

    *Büyük yalnızlık

    Nâzım, olabildiğince realist bir Atatürk betimlemesi, Atatürk’ün bütün çelişkileri ve bu arada özelliği, özgünlüğü, tikelliği de dahil, Mebus Tahsin’e anlattırır: ‘Muzaffer bir insandı ölen: / nefsinden başka hiç kimseye güvenmeyen / muzaffer ve muazzam bir kumarbaz. / Alaycıydı, kavgacıydı, kurnaz ve hükmediciydi. / Ben gelmiş olduğum yere onun eliyle gelmiş olmama rağmen / (o kadar ağır pençeliydi ki) / kaç kerre ölmesini istedim. / Sanıyordum ki zindanım yıkılacak / sofrası yıkılırsa. / Öldü. / Yıkıldı sofrası. / Fakat misafirleri onun yanına gömdüler / kendilerinde muzaffer olan ne varsa. / Ben ne kadar ihtiyarlamış olduğumu /onun öldüğü gün anladım.’”