TÜM YAZARLAR

Devamı

    Bir dönemin kapanışı

    Kurulduğunda kimsenin ciddiye almadığı ve onlarla görünmek istenmediği bir örgüt olan PKK, 37 yıl sonra 27 Şubat çağrısı ile bir kongre süreci başlatarak kendini feshedecek. 1 yıldır görüşmeler olduğu iddiaları doğru değil. Öcalan, “sosyalizm perspektifi ile kurulan ve şiddeti esas alan örgütün artık miadını doldurduğunu " söylemesine rağmen hala pazarlık var diyenleri ise anlamak mümkün değil. Siyasi alanda ise tabii ki pazarlıklar olacak. Siyaset pazarlık demektir. Kürtlere herhalde bu kadarını layık görüyorsunuzdur?

    Oscarlar bu gece dağıtılıyor. Favorim: “I’m still here”

    Temennim İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un filmi The Seed of the Sacred Fig’in en iyi yönetmen, I’m Still Here’ın en iyi film ödülünü alması. Brezilya yapımı bu filmde 1964 darbesi sonrası askeri cunta döneminde Brezilya’da kaybedilen milletvekili Rubens Paiva’nın hikayesi ve bu olay sonrasında karısı Eunice’in beş çocuğu ile verdiği yaşam mücadelesi ve aktivistliği anlatılıyor.

    Yücelciler: Balkan Türklerinin unutulmayan trajedisi

    4 kahraman Yücelcinin mezarının nerede olduğu maalesef hâlâ bilinmemektedir. Zamanın iktidarı, bu ayıbı ve haksızlığı örtbas etmek için tutuklamaları kamuoyundan 4 ay gizli tutar. Basında tutuklamalarla ilgili hiçbir habere yer verilmez.

    Senai Bilir: İster misiniz Oscar Ödül Töreni’ne yapay zeka teknolojisi damga vursun?

    Merhaba sevgili okurlar, ben Senai Bilir. Bu hafta yine sinema dünyasının en heyecanlı gecesi olan Oscar ödül töreni öncesinde, tahminlerimle karşınızdayım. 2 Mart Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece sabaha karşı düzenlenecek. Akademi Ödülleri, bu yıl da tartışmaları ve sürprizleriyle bizleri ekran başına kilitleyecek. Hazırsanız, en iddialı kategorilere dair tahminlerime geçelim!

    İmralı fotoğrafında hiç atanamamış bir öğretmen…

    1999’da Öcalan’ın Türkiye’den çekilme kararına isyan eden Hamili Yıldırım, 2025 yılında Öcalan’ın PKK’ya kendini fesh etme çağrısı yaptığı fotoğraf karesine DEM’li siyasetçiler ve Öcalan’ın avukatı dışında giren üç İmralı sakininden biri oldu. Biz sadece fotoğraf karesi olarak gördük ama üç kamerayla çekilen Öcalan’ın bizzat açıklamasını okuduğu video kaydını iddialara göre Kandil’deki eski arkadaşları topladıkları kongre sırasında izleyecekler. Açıklamanın sonunda ayağa kalkıp bu çağrıyı alkışlayanlardan birinin, bir zamanlar bu çağrının benzerine direnmiş PKK’nın kurucularından biri olması herhalde anlamlı bulunacaktır. 37 yılı hapiste geçmiş bir öğretmenin hikayesi 50 yıldır yüzbini aşkın PKK’lının hikayesinin de bir özeti.

    Yeniden kale duvarını aşabilmek

    Jonathan Powell’ın meşhur sözünde olduğu gibi her iki taraf da "Hiçbir zaman yenilgiye uğratılamayacaklarını biliyorlardı ama, asla kazanamayacaklarının da farkına varmışlardı.” Yine Jonathan Powell’ın meşhur “bisiklet teorisi”nde dediği gibi, “Müzakere başladığı zaman hiçbir şekilde durmasına izin verilmemelidir. Aksi halde bisiklet düşer ve bir daha yerden kaldırmakta çok zorlanırsınız.” Türkiye-PKK arasındaki görüşmelerde bisiklet defalarca düştü, defalarca kaldırıldı. Bisikletin yerde olduğu dönemlerin yaşama, maliyeti çok ağırdı fakat pedalın yeniden çevrilmeye başlandığı her seferde bisiklet yola ilerlediği noktadan devam etti. PKK’nin kendini feshetmesi çağrısı bugünkü ortaklar kadar, 1993’den itibaren çözüm için uğraşan herkesin başarısı.

    “Fotoğraf okumaları”: Serap Yazıcı Özbudun

    Yazımın ana fotoğrafı, fotoğrafın belge (“alâmet, nişan”) niteliğine de derinlik kazandırıyor. Hatta bazı kareler sözlükteki her anlamıyla bir “nişan”: “ “Bir şeyi göstermek için dikilen şey, taş”, “hedef”, “bir sözleşme ve tören”, “alamet-i farika”, “bir yaranın bıraktığı iz”, “padişahın imzası, tuğrası”. Yukarıdaki fotoğrafın bana etkisinin de “belge”nin, “nişan”ın bütün bu anlamlarını karşılayacak güçte olduğunu söyleyebilirim. “Fotoğraf okuması” da “Roman gibi fotoğraf, çevir çevir oku” kabilinden.

    Öcalan’ın çağrısını nasıl okumalı?

    Türkiye örgütün silah bırakması ve kendini feshetmesiyle ilgili uygun koşullar yakalarken, Öcalan da muhtemelen Kürt hareketinin ve siyasi varoluşunun mevcudiyetini siyaset yoluyla koruyabileceğini görmüş ve bir dönüşümün işaretini vermiştir. Öcalan’ın açıklamasını bir önceki dönemin veri ve dengelerinden Kürt talepleri ve beklentilerinden hareketle değil, bunlara oranla değerlendirilmek daha yerinde olur.

    TikTok sosyalizmle tanışınca: Alman solu, küllerinden nasıl doğdu?

    Almanya seçimlerinin en büyük sürprizi AfD’nin %20’lere çıkması değil, ikiye bölünmesine rağmen oyunu iki kat arttıran, Berlin sandıklarından birinci çıkan Sol Parti’nin %9 oy almasıydı. Alman solu 36 yaşındaki dövmeli bir Ortadoğu uzmanı genç kadının liderliğindeki bir TikTok kampanyasıyla adeta küllerinden yeniden doğdu, Batı Almanya’da oyunu arttırdı, gençlerin, kadınların, göçmenlerin desteğini aldı. Alman siyasetinin yeni bir yıldızı var artık: Heidi Reichnnek. Reichnnek’in ilham kaynağı ise Arap Baharı.

    Ramazan ve oruç üzerine-1: Genel olarak Ramazan ve oruç

    Sözlük anlamı itibariyle “Ramazan”ın güneşin sıcaklığıyla taşın kızması anlamına gelmesi önemlidir. Güneşin kavurucu sıcaklığıyla taşı kızdırıp yakması gibi, Ramazan da günahları ve bencil tutkuları öylesine yakmalı. Ramazan kelimesinin iki anlamı daha var: Biri keskin kılıç, diğeri güz yağmuru. Bu her iki anlamın da insanın yapıp ettikleriyle yakın ilişkisi var. Ramazan orucu keskin bir kılıç gibi günahları kesip yok eder veya güz yağmuru gibi silip süpürür. Her üç anlam çerçevesinde sanki insan, bedeni üzerinden kendi ruhsal durumuna dış bir müdahalede bulunur.

    Öcalan’ın PKK’ya yaptığı ‘şehâmet’ aşısı bu defa tutacak gibi; şimdi devletin şehâmetini ölçeceğiz

    Tam 13 yıl geçmiş “PKK’da olmayan şey: Şehâmet” başlıklı yazımın üzerinden… O yazının ilk cümlesi de şöyleymiş: “Bir isyanı başlatmak için ‘celâdet’ yeter, fakat onu tarihsel olarak doğru bir noktada durdurmak için ‘şehâmet’ sahibi olmak gerekir, PKK’da olmayan da bu galiba…” (Celâdet: bahâdırlık, kahramanlık, yiğitlik... Şehâmet: zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik –Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat.) Öcalan aslında doğruluğuna yıllardır inandığı şeyi nihayet uygulamaya koyma fırsatını yakaladı ve çapaksız bir adım attı. Şimdi devletin şehâmetini ölçme vakti.

    Yeni sayfa

    Öcalan’ın çağrısı son derece mühim; çünkü Türkiye’de son 40 yıldır toplumsal ve siyasal hayat silahlar üzerinden şekillendi. Politik taahhütlere, ittifaklara ve karşıtlıklara silahlar yön verdi. Hülasa silahların gölgesi her yere sindi. Öcalan’ın çağrısı bu gölgenin kalkması için önemli bir fırsat yaratıyor.

    Öcalan’ın açıklaması ve post-PKK bir dünyada ‘terör’süz Kürtlüğün ortaya çıkması

    Terör var Kürt yok deniyordu. Şimdi artık terör yok, Kürt var demek gerekecek. Ve Kürt varsa, bu devletin aynı zamanda bir Kürt devleti olduğu gerçeği ile kitlelerin barışmasını gerektiriyor. Kürtlerin kendi evlerinde, kendi vatanlarında, onurlu, eşit ve evsahibi olarak yaşamak dışında kimseden bir talepleri olmadı.

    Yeni bir sayfa açılmıştır

    Öcalan’ın açıklaması, PKK tarafında işin büyük ölçüde çözüldüğü gerçeğine işaret ediyor. Dönemini tamamlamıştır denilen örgüt, buna rağmen eylemlerine devam edebilir mi? Toptan karşı duruş gösterecekleri söylenemez. İçlerinden bazı gruplar ve grupçuklar çıkabilir. Tıpkı İrlanda barışına karşı çıkan İRA militanları gibi. Bir süre itiraz ettiler. Sonra toplumsal desteği kalmadığı için sönümlenir gider.

    Kültürün sağı solu

    İslam değerlerine hiçbir yönden uygun olmayan malzeme, biçim ve yöntemlerden oluşan bir kültür endüstrisi pratiği İslam değerlerine uygun bir sağ görüşün hegemonya kurmasına nasıl yarayacak? İlk akla gelen kuşkusuz aykırı ya da sorunlu görünen üretimin doğrudan ya da dolaylı yollardan ayıklanması. Böyle dayatmacı bir yöntem işler mi? Evet, işler. Tarihte çok örneği vardır. Yaptırımlar kültür alanının üretimini gerçekten ayrı bir yatağa kanalize eder. Ama ne kadar zengin görünse de kimsenin beslenmediği boşa bir kaynaktır bu. Sözgelimi 20. YY boyunca Sovyet Yazarlar Birliği’nin tercih ettiği yazarlar onlarca dilde milyona varan baskı sayılarında dağıtılırdı; bugün çok azının adını biliyoruz.

    Özür dileriz, Mister José Mourinho

    Belli ki José (affına sığınarak kendisine bundan sonra José diyeceğim, izniyle) o muazzam genius'ıyla, bilhassa bizim gibi Türkiye tedrisatından geçmişlerin havsalasının almayacağı bir yerden sesleniyor ülkemize. Eleştiriyor doğru, ne için? İstese bizi hiç umursamayabilirdi fakat o eğitmek için bizleri seçti. Bir insan neden bu yüce gönüllülüğü görmezden gelir? Neden Mister José Mourinho'nun İstanbul'da yaşamak ve döner yemek gibi büyük fedakârlıklarını umursamaz ve ondan yararlanmak varken oyuna başladığı 18 yaşındaki topçudan faul almaya çalışmak gibi hile hurda işler dâhil, ona zıt gider?

    Diplomanın geri dönüşü

    Evet, İmamoğlu 1988 yılında University College of Northern Cyprus’un girerken ve 1990 yılında İstanbul Üniversitesi’ne geçerken bu üniversite YÖK’ün denklik verdiği bir üniversite değildi. Ama o yıllardaki kurallara göre yatay geçişte denklik şartı muğlaktı ve üniversitelere bırakılmıştı. İmamoğlu gibi 1988-1992 yılları arasında yüzlerce kişi de bu kestirme yolu kullandı. Sonra da bu yol suistimal edilince 1993’te kapatıldı, hepsi sınav sistemi içine sokuldu. Mevzu böyle. Günün sonunda elimizde iki cumhurbaşkanı adayı ve iki diploma var. Sonuçta durum eşitlenmişe benziyor. Hukuku zorlayıp bu eşitliği bozmaya gerek yok.

    Türk milliyetçiliğinin Kürt sınavı

    Devlet Bahçeli'nin, Öcalan'a yaptığı çağrı, Türk milliyetçiliği açısından bir mihenk taşı oldu. Milliyetçiler arasında tartışmalar hız kazandı. Bahçeli'ye ağır eleştiriler yapanlar, hatta beddua okuyanlar oldu. Öte yandan milliyetçilerin önemli bir kısmı Bahçeli'nin tutumunu destekliyor. Gerçek milliyetçiliğin, ülkenin zenginleşmesi, dostlarının artması ve yatırımların çoğalması ile anlam kazanacağını savunan Türk milliyetçileri görüyoruz.

    “İktidarın bugün otoriterleşmeye ihtiyacı var mı?” Var, hem de nasıl…

    “İktidarın bugün otoriterleşmeye ihtiyacı var mı?” sorusunu salt iktidarın gücüne bakarak cevaplamak ve “yeterince güçlü, o halde otoriterleşmeye ihtiyacı yok” demek mümkün mü? Bence bu son derece yetersiz ve yanıltıcı bir ölçü. Bu bakış açısı Türkiye’de zamana yayılan tedrici bir ihtilalle bir rejimden diğerine geçilmekte olduğu gerçeğini ıskalıyor: Evet, sadece bir anda patlayan ‘gürültülü’ ihtilallerin yürütücüleri değil, zamana yayılmış ‘sessiz’ ihtilallerin yürütücüleri de otoriterliğe ihtiyaç duyar. Hatta bunun mecburiyet halini aldığı durumlar da olabilir. Türkiye’deki soru bu noktaya gelinip gelinmediğidir.

    Zoom toplantısına katılmaktan terör örgütü üyeliğine…

    1640 kişi için hazırlanan iddianame bu aralar elden ele dolaşıyor. İçinde olmayan yok. Ünlü siyasetçiler, akademisyenler, aktivistler, gazeteciler, yazarlar. Bu 14 yılda HDK’nın toplantı, konferans, sempozyum, zoom toplantısı gibi etkinliklerinden herhangi birine katılmış herkesin adı buraya “terör örgütü üyesi” olarak yazılmış.

    Almanya’da merkezin çöküşü

    İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Almanya’da siyaset esas olarak Hıristiyan Demokrat-Sosyal Birlik (Union) ve Sosyal Demokratlar (SPD) arasında geçiyor. Savaşın yıkıntılarından çıkan ülkeyi, dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi haline getiren temel aktörler, bu iki partidir. Ayrıca Almanya’nın insan hakları, inanç ve ifade özgürlüğü, farklılığa ve ötekiye saygı, kadın hakları gibi alanlarda bir takım standartları yakalaması da bu merkez sayesinde gerçekleşti. Bu iki partinin toplam oyu, yüzde 45 gibi rekor düzeyde düşük bir seviyeye indi.

    Ömer’ler arama, Ömer ol!

    En başta, ‘Ömer olması’ gerekenlerin kendi muhasebelerini yapacakları yerde ‘Ömer’i arama’ söylemiyle kabahati başkalarına yükleme ve ortaya bırakma hinliğinden vazgeçmeleri gerekiyor. Ömer’in oturduğu yerde oturanlar, Ömer’ler aramaz, Ömer olurlar. Onların yükümlü olduğu şey, Ömer’ler bulmak değil, Ömer olmaktır.

    Hayaletlerin Derbisi

    Mourinho’un alan kullanımında orta saha olmadığı açıktı; çünkü o Buruk'tan daha hızlı biçimde rakip ceza sahasına topların taşınmasına karar vermişti. Fred’in telaşı ve bütün toplara uzun vurma arzusu bu açık talimatı doğruluyordu. Sol kanat ataklarının da tek amacı buydu. Ve bu planın işlemesi için de Mourinho, GS’yi ikinci bölgede karşılamayı kararlaştırmıştı. İkinci bölgenin uç beyin de başlayan karşı pres, GS’nin hızlı çıkışlarını engelliyor ve ilerde konumlanan Osimhen ile Barış Alper'i işlevsizleştiriyordu. Okan Buruk ise bu maç için hiçbir özgül tasarım yapmamıştı. Bildik GS oyununu oynuyordu ve bu ağır oyun FB’nin arzularına hizmet ediyordu. Futbol adına üstüne konuşulacak başka da bir şey yoktu. Derbi, hayaletlerin derbisi olarak İstanbul semalarında ağır kıvılcımlar saçarak maç sonunu 0-0 ilan ediyordu. Ne futbol kazandı ne oyun kazandı ne de taraftarların çılgınca beklediği 'yen' kazandı.

    Ukrayna savaşı bizi hiç mi ilgilendirmiyor?

    Türkiye’nin Ukrayna savaşının seyri üzerindeki en büyük etkisi 1936 Montreux Sözleşmesine dayanarak savaşın ilk günlerinden itibaren Boğazları savaş gemilerine kapatmak oldu. Bundan en büyük zararı Rus donanması gördü. Savaşın ilk dönemlerinden itibaren Ukrayna Karadeniz’deki Rus donanmasının belli başlı gemilerini batırma maharetini gösterdi. Rusya 28 ayrı defa, Boğazlardan savaş gemisi geçirmek için müracaatta bulunmuş, ancak talepleri her seferinde geri çevrilmiştir. Putin’in bunu unuttuğunu düşünmek herhalde iyice saf olmayı gerektirecektir. Rusya savaşı kazanırsa Montreux’nun değiştirilmesini isteyeceğini düşünüyorum. Bunun için de Sözleşmeye göre beş yılda bir ortaya çıkan fırsat bir dahaki sefere 2026 ilkbaharında gelecektir.

    Küçük Trump’lar

    Avrupa’lı aşırı sağcılar Trump ve yardımcılarının kendilerini desteklemesinden memnunlar. Şunu anlamıyorlar. ABD yönetiminin kendilerini desteklemesi Avrupa Birliği’ni bölmek arzusundan geliyor. Trump yönetimi Avrupa’nın bir blok halinde olmasını istemiyor. Devletleri tek tek zorlaması daha kolay. Onun için aşırı sağcıları destekliyor. Onları entelektüel partner olarak görmesinden değil.

    Sanki kapısında ‘haklar’ yazan bir depo var ve ‘bizim’ o depodan aldığımız haklar ‘onların’ aldığı oranda azalacak

    Bizim özgürlük ve hak tartışmamızın öznesini (öznelerini) kendi özgürlük alanlarını daraltmadığı halde başkalarının özgürlük alanını genişleten adımlara ölümüne bir sertlikle karşı çıkan siyaset grupları oluşturuyor. Kendi mutluluğu azalmayacak, fakat bu arada -kendisine benzemeyen- başkalarının mutluluğu çoğalacak… İşte bizim patolojimiz bu: Kendi mutluluğundan duyduğu tatminin daha fazlasını başkalarının mutsuzluğundan duyacak hale gelmiş olmak.

    İman nedir?

    Tanrının aşağı yukarı bir ve belli olduğu geleneksel toplumlardaki anlamıyla imansızlık pek mümkün olmazdı. Günümüzde ise Tanrının ne olduğu konusundaki tanımlar insan özgürlüğü ile parçalanıp çoğaldığı için farklı Tanrıların müminleri diğerlerine imansız olarak görünürler. Dinin insanlar adedince alımlandığı dinde Tanrı herkesin fehmine göre yeniden göndere çekilir. Tanrı insanı ayakta tutan iyiliklerin toplanıp göndere çekilmesinden ibarettir.

    Almanya bugün sandık başında: Sandıktan çıkacak sonuç Almanya’nın dış politikasını nasıl etkileyebilir?

    Trump ve Musk’ın AfD’ye desteği, Almanya-ABD ilişkilerinde şimdiden bir gerilim noktası yarattı, seçim sonrası AfD’nin alacağı oy oranına bağlı olarak Trump, Berlin’e baskı yapabilir ve AfD’nin koalisyon görüşmelerinden dışlanmasını eleştirebilir. Seçimlerden birinci parti olarak çıkması muhtemel görülen CDU/CSU’nun adayı Friedrich Merz’in başbakan olması durumunda, Türkiye’ye yönelik daha pragmatik ve çıkar odaklı bir politika benimsemesini bekleyebiliriz. Bu doğrultuda, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi konuların yalnızca Alman vatandaşlarını doğrudan ilgilendirdiği ölçüde gündeme getirileceği tahmin edilebilir.

    Asi ruhların isyanı: edebiyat

    Nobel ödüllü Perulu yazar Mario Vargas Llosa ve Maksikalı meslektaşı Carlos Fuentes’e ait üç metinden oluşan Edebiyata Övgü, edebiyatın vazgeçilmezliğini ve ne işe yaradığını eksiksiz anlatan, son derece önemli bir kitap (Neden tekrar tekrar baskısı yapılmaz anlaması zor). Edebiyata övgü, usta çevirmen Celal Üster’in “yakıştırdığı” bir ad. Bana kalsa, “asi edebiyat” derdim.

    “Photoshop”tan iktidarın “fotoğraf dükkânı”na…

    “Photoshop”un tarihi “fotomontaj sanatı” ile başlıyor. Çıkışıyla anti-faşist bir sanat… Lâkin her türlü kullanıma da açık. O “sanat”ın bugün, bizde ulaştığı “mertebe” vahim mesela. Ortaya çıkan “vaka”nın vahametiyle de sınırlı değil sadece. Öncesindeki safahatı, sonrasındaki seyriyle de vahim. İşçiliğinin, tekniğinin “ilkelliği”, kullanımındaki pervasızlık da ayrı mevzu. Örnekleri albüm dolduruyor.