TÜM YAZARLAR

Devamı

    Bir savaş daha: İran- İsrail- ABD

    Bundan sonra ne olabileceğini kimse bilmiyor. Hamaney’in önünde iki seçenek var. Körfez ülkelerinin hepsine yayılmış ve sayıları 40.000’i bulan ABD askerlerinin konuşlandıkları üslere saldırmak, Hürmüz boğazını kapatmak, yukarıda bahsettiğim şekilde bir “kirli” nükleer silahı İsrail açıklarında patlatmak gibi kıyamet senaryolarına yol açacak şeyler yapabilir. Bu başta Körfez ülkeleri olmak üzere tüm dünyayı karşısına almak demektir. Diğer seçenek masaya oturup yenilgiyi kabul ederek nükleer uranyum zenginleştirme faaliyetinden vazgeçmektir. Hamaney’in bir yeraltı sığınakta dünyadan ve hatta yakın çevresinden kopuk bir şekilde yaşadığı söyleniyor. Bu şartlarda yaşayan o yaştaki bir kişinin ne kadar sağlıklı kararlar alabileceği şüpheli tabii.

    Kimsenin Bakmadığı Ölüm

    Norbert Elias, Ölmekte Olanların Yalnızlığı Üzerine metninde, modern insanın ölümle olan bağının nasıl çözüldüğünü anlatır. Ölüm artık kişisel değil, toplumsal değil; sadece teknik bir organizasyon. Hastaneler ölümün sahnesi; doktorlar onun koreografı; hasta ise yavaş yavaş katmanlardan aşağıya süzülen bir gölge.

    Tahran bir kez daha bombalanırken

    İran’da en uzun süre yaşadığım şehirdir Tahran, bombardıman başladığında önce dostlarım, öğrencilerim geldi aklıma, derken sevdiğim mekanlar. Tahran, İsfahan ve Tebriz bombalanırken, bu şehirlerde tanıdığım insanlara ulaşmaya çalıştım. Çoğu, bombardıman altında da olsa şehirlerinde yaşamayı sürdürüyorlardı. İran halkı dış tehdit karşısında her zaman tek vücut olur. Nitekim, iç baskı gruplarının saldırılarına katlanamayarak ülkesini terk eden ve Amerikan üniversitelerinde akademik çalışmalarını sürdüren Abdülkerim Suruş, rejime yönelik rahatsızlıklarına rağmen İsrail saldırılarını protesto etti. Rejimden rahatsız pek çok aydının da benzeri açıklamalar yaptığını duyuyorum.

    Dumbo: “Çirkinlerin en güzeli” 

    Sevdiğim oyuncuların çoğu “defolu”. Ölçülere aykırı… Bazısı “at suratlı” olarak anılanlardan. Geçen yıl bugünlerde ölen Donald Sutherland mesela. Küçükken annesine soruyor: “Anne sence ben yakışıklı mıyım?”. Annesi duraklıyor, “Karakteristik bir yüzün var Donald…” O yanıt üzerine odasına gidip “tüm gün saklanmış”. Ama kendisiyle barışıyor. Onu “kötü kahraman” rolleriyle de tanıyoruz, “savaş karşıtı bir aktivist” olarak da. Bu “kötü adam” rollerinde bunca diktatör adayının yarıştığı bugünlerde ayrıca değerli.

    “Marg bar Amrika!” nereden çıkmıştı?

    Amerika’nın darbeyle Başbakan devirdiği, bunun için Şah ile işbirliği yaptığı, insanlara para verdiği bir ülke İran. Bu yüzden de “Marg bar Amrika!” diye bir slogan var. Bu yüzden kendi ülkesini bile savunamayan sert ve kötü bir rejim her şeye rağmen dış güçleri gösterip halk desteğini devam ettiriyor. Çünkü dış güçler, hainler, Batı’nın içimizdeki beşinci kolu denince insanların aklına komplo teorileri ve hamaset değil, somut hatıralar, belgeler geliyor.

    “Elhamdüllillah, sosyalistiz”: New York, Müslüman bir belediye başkanına hazır mı?

    34 yaşında. Uganda doğumlu bir göçmen. Hint asıllı Şii bir Müslüman. Ücretsiz kreş ve ulaşımdan eşcinsel haklarına en sol fikirleri savunan bir sosyalist. Cesur bir Filistin aktivisti. Boykot hareketini destekleyecek kadar sıkı bir İsrail karşıtı. Eşiyle dating uygulamasında tanışacak, rap klipleri çekecek kadar milenyum kuşağı. Annesi başarılı bir yönetmen, babası Marksist bir akademisyen, eşi Suriyeli muhalif bir karikatürist. Sanders ve Cortez’in sıkı bir yoldaşı. Hayır, bu Serbestiyet’teki yazılarıma konu bulmak için uydurduğum biri veya Netflix karakteri değil; New York belediye başkan adayı Zohran Mamdani. Kimsenin adını düne kadar duymadığı Zohran Mamdani, önüne çıkarılan engelleri aşarsa Amerika’nın İstanbul’unun yeni lideri olabilir.

    Doğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun var

    Demokratik değerleri ve demokratik yönetimi her şeyin üstünde tuttuğunu beyan edegelmiş bazı kişilerin ‘dış’ı ve ülke güvenliğini sürekli olarak vurgularken ‘iç’te ülkenin yarısını düşman gibi gören bir yönetime karşı kendilerinden beklenen eleştirileri esirgemelerinde büyük bir problem var. Bu, onların demokratik değerleri ve demokratik yönetimi dış politikada ve güvenlikte zaaflara yol açacak bir tercih olarak gördüklerine dair haklı kuşkulara yol açıyor.

    Savaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi

    Ortaya çıkan gerçek şu ki, İsrail propaganda edildiği kadar güçlü değil, İran da zannedildiği kadar zayıf değil. Askeri kapasite, donanım, harici destek ve halkla ilişkiler açısından iki güç arasında mukayese yapılamaz, bu alanlarda İsrail öndedir ama sadece füzelerle savaşı başarıyla sürdüren İran, İsrail mitini yerle bir etti.

    “AB ile savunma işbirliği: Stratejik bir adım ancak demokratik hukuk devleti olmadan yetersiz”

    Türkiye'nin vizyonu, mülteci mutabakatı gibi günübirlik pazarlıklara, güvenlik işbirliği gibi dar çerçevelere veya uzun yıllar boyunca haklı olarak reddettiğimiz, bugün ise ne yazık ki asgari koşullarından dahi uzaklaştığımız ‘imtiyazlı ortaklık’ gibi statüsü belirsiz ve ikinci sınıf ara formüllere hapsetmek olmamalıdır. Türkiye’nin pusulası, Kopenhag Kriterleri’ni eksiksiz bir şekilde içselleştirmiş, tam demokratik bir hukuk devleti olarak Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefi olmalıdır.

    İran’da seçmen iradesini yok sayan mollalar

    İran, onca petrol yataklarına ve yer altı zenginliğine rağmen hâlâ yoksul ve umutsuz bir ülke görüntüsünden kurtulabilmiş değil. Molla rejimi, içeride demokratik muhalefeti bastırırken, dışarıda da bir huzursuzluk kaynağına dönüştü. Suriye’de, Irak’ta, Suudi Arabistan’da ve Lübnan’da Şii eksenli bir cephe kurma uğruna çok kan dökülmesine neden oldular. Bu durumun arka planında, mollaların ve “Devrim Muhafızları”nın kontrol ettiği devasa ekonomik ağların da belirleyici olduğu açık.

    Yetimhane’nin dönüşümüne devlet destek vermeli

    Rum dostlarımız “kamulaştırma” sözünü duyunca geçmişten gelen tecrübeleriyle ve haklı olarak çekiniyorlar. Bu nedenle Yetimhane’nin bir kamu yapısı değil, bir özel mülk gibi dönüştürülmesini yeğliyorlar. Oysa Yetimhane’nin yeniden şehrin kamusal hayatına katılması farklı bir şekilde olabilir. Geçmişten gelen bu kamusallık modelini dönüştürmek için de bir fırsat yaratabilir. Kamusallığın yaratıcı ve seküler yöntemlerle yeniden keşfedilmesini sağlayabilir. Bu nedenle Yetimhane’nin dönüşümüne devlet destek vermeli diyorum. Bu destek hem şehre, ülkeye değer kazandıracak bir projenin gerçekleşmesine, hem de aynı zamanda ülkedeki kamu kavramının da gelişmesine yol açacaktır.

    Türkiye’de legal siyaset yapmak mı, İsrail’in proxy örgütü olmak mı?

    2015’de ilk çözüm süreci Suriye iç savaşı yüzünden bitmişti. İkinci çözüm süreci de yine bölgesel bir savaşla sınanıyor. Bu kez PKK’ya teklifin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama teklifin kimden geldiği açık; İran’dan değil İsrail’den… Dün Bahçeli ve Demirtaş’tan gelen mesajlar çözüm sürecinin bu kritik karar anına ilişkin açık uyarılardı.

    Sırada Türkiye mi var?

    Terör örgütünün ideolojisi kendi üstünlükçülüğü ve etrafın köleleştirilmesi ile ilgilidir. Sizin dininizle ilgisi ya yoktur ya da çok azdır. İşin ilginç tarafı terör örgütünün ideolojisinin de dinle ilgisi ya yoktur ya da çok azdır.

    İsrail medyasında kaygılar

    Şu anki süreç bazı köşe yazarları tarafından “Netanyahu’nun tarihi liderliğinin kanıtı” olarak resmediliyor; kimilerince ise “tehlikeli bir kumar ve Washington’a bağımlı bir manevra” olarak niteleniyor. Operasyonun lehinde tavır alanlar “Yıkalım molla rejimini, fırsat bu fırsat” diyor. İsrail’de hareketli bir medya dünyası ve renkli bir basın var. İsrail gazetelerinin web sitelerindeki okur yorumları bölümleri de oldukça aktif; orada da yoğun tartışmalar yaşanıyor.

    PKK neden silahlı mücadeleye son verdi?

    1978 yılında Marksist-Leninist formatla silahlı mücadeleye başlayan PKK ile 2025 yılındaki PKK arasında hiçbir benzerlik kalmamıştır. PKK, artık sadece silahlı bir örgüt değil, yerleşik alana geçmiş ve belli bir toprak parçasını yönetmeye çalışan bir aktör haline gelmiştir. PKK, bunun farkında olmakla yetinmiyor; aynı zamanda bu farkındalığın gereklerini de yerine getirmek için kendini feshederek silahlı mücadeleye son verdiğini ilan ediyor.

    Menemen ve Anayasa

    Anayasa, gizli kapaklı yapılacak bir iş değil. Kapalı kapılar ardında anayasa tartışamazsınız. Bir fikir ileri sürersiniz, bunu da herkes görür. Eğer o fikrin yanlış olduğu kanaatindeyseniz, eleştiri yapar ve alternatifini gösterirsiniz. Tartışmaya dâhil olmak ve masaya oturmak, her söyleneni onaylamak ve mutlaka anlaşmak manasına gelmez.

    Bir delege seçimi hatırası

    Demokrat kelimesi köylülerin diline “Demir Kırat” olarak yerleşmişti. Babamla çıktığımız gezilerden birinde CHP’ye delege seçimi yapılacaktı. Küçük köyün sadece bir kahvesi vardı. Babam içeri girdi, selam verdi. Yarı ağızla bir “Aleykümselam” yankılandı. Babam, iyi tanıdığı köylülere isimleriyle seslenerek, “Hasan Efendi”, “Hüseyin Ağa” diyerek, delege olmak isteyip istemediklerini sordu. Bir süre sessizlik oldu. Ardından köylülerden biri fırladı, kahvenin ortasında göbek atmaya başladı.

    Mesele dış politika ve güvenlik, aptal!

    Görünen o ki bir sonraki seçimlere kadar dünya ve bölgemiz daha istikrarlı olmayacak. Ve bütün dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin birinci gündemi de güvenlik olacak. Dış politikada yetkinlik, ülkeyi yönetme becerisi siyasetçilerde en çok aranan vasıflar haline gelecek. Bütün siyasetin kendini buna karşı hazırlaması gerekiyor. Çünkü artık mesele “dış politika ve güvenlik, aptal!”

    Nikea Konsili’nin yıldönümünün düşündürdükleri

    Nikea Konsili’nin 1700’üncü yıldönümü münasebetiyle dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenen kutlama faaliyetlerini içeren gördüğüm bir listede İstanbul’da Ekim ayında düzenlenecek bir tek konferansa rastladım. İnsan hakları ve demokrasi karnemizin bir hayli bozuk olduğu bugünkü ortamda iktidar Patrikhane’yi Papa Leo’nun da katılımıyla yıl içinde bir toplantı düzenlemesi için teşvik etmesi ve bu amaçla gereken tüm desteğin verileceğini açıklaması kötü mü olur?  Bence karnemizin düzelmesini tek başına sağlamaz ama Hristiyan dünya kamuoyuna pozitif bir mesaj verir.   

    Modern katil

    Bugün insanlık Eichmann’lardan oluşan kolektif bir şeytanlığın tehdidi ile karşı karşıya. Kendi menfaati için insanlıktan düşmeyi kabul etmiş, yığınların desteklediği büyük zulümler çağındayız. İnsana uğramayan, sadece insan öldüren zulümler çağında. Veyl o insanlara ki katillerin, serikatillerin cinayetlerine alkış tutar. Veyl o insanlara ki başkasının zulmünde kendi menfaatini arar.

    Tatlı bir kıyamet provası mı?

    OpenAI'in CEO'su Sam Altman yine bizi hem düşündüren hem de ürküten bir yazıyla karşımıza çıktı. Yazının başlığı da oldukça zarif: "The Gentle Singularity" yani "Nazik Tekillik". Tekillik kavramı zaten yeterince kafa karıştırıcı değilmiş gibi, Altman bir de bunun nazikçe gerçekleşeceğini iddia ediyor.

    Şiirin ve savaşın ülkesi: İran

    İran söz konusu olduğunda insanlar o kadar dünyadan kopukturlar ki özellikle uzaktan bakan Batılılar için gerçek değilmiş gibi görünürler. Egzotik ve düşsel bir yer gibidir. İnsanların kıyafetleri, siyasetin her şeye nüfuz eden resmi yüzleri ve gündelik hayatın her yerini saran şiirselliğiyle gerçek dışıdır! Oysa Kiyarüstemi sineması gibi bir düşselliktir bu, asla gerçeklikten kopuk olmadığı gibi bütün egzotikliği gerçekliğin başka bir formundan ibarettir.

    ‘Siyasi çözüm’ Gülen cemaatinin tabanındaki ‘aidiyet suçluları’nın psikolojik travmalarına merhem olabilir mi?

    Diyelim önerilen ‘siyasi çözüm’ gerçekleşti, yani cemaat örgütlü yapısını feshetti, böylece artık tehlike algısı ortadan kalkan devlet de dönüp hiçbir bireysel suç işlememiş olan tabandaki ‘ibadet’ halkasını affetti. Böyle bir af, suçsuzluğuna haklı olarak inanan insanların travması üzerinde nasıl bir etki yapar? Cevap açık: Belki samimi bir özürle bir parça iyileşebilecek bir insan ‘suçlusun ama seni affettim’ denildiğinde ne hissederse bu insanlar onu hissedecek.

    Gaz lambasındaki barış

    Çocukken hayalimde de canlanan bir şiirdeki “şişesi is bağlamış lambanın ışığı”nı bugün gibi hatırlıyorum. O gaz lambası zaten evin demirbaşı… Gölge oyunundan öte, odayı yeniden resmeden bir büyüsü var elektrik kesildiğinde. Ortaokulda aynı şairden “Resmine sürme çektim kandillerin isinden”le -pir- geliyor. Üstüne de “Çıkarıp yavaşça yüreğimi göğsümden, /Silsen bir lambanın isli şişesi gibi /Yumuşak tülbentini geçirerek içinden”. Sonra “lambada titreyen alev üşüyor” bir ara. Sihrini çözdükçe büyüyorum.

    Trump, çıkardığı yangını söndürebilecek mi?

    Trump daha düne kadar müzakere ve barış mesajları verirken; İsrail, İran’ı hiç görülmemiş bir şekilde vurdu. İsrail’e göre Trump’ın “barış mesajları” blöften ibaretti, ABD İran’ı bilinçli bir şekilde oyaladı. Sonrasında saldırıyı destekleyen Trump’a göre ise İsrail’in saldırısı İran’ın ABD’nin anlaşma şartlarını kabul etmesi için bir gözdağı. Fakat İran’da gözdağı verilecek bir göz kalmadı, İsrail İran’ın içinde drone saldırı pisti kurdu, tüm üst düzey komutanları öldürdü, İran’ı rezil etti. Netanyahu’nun amacı çok net: İran’da bir rejim değişikliği. ABD’ye ulaşmadan kendi çıkarttığı yangını söndürmesi gereken Trump ya ne olup bittiğinin bilincinde değil yada daha kötüsü kendisine rağmen çıkartılan yangını söndürmekten aciz. Her iki durumda da dünyayı ve ABD’yi maalesef çok daha kötü günler bekliyor.

    Tıraşçı Ahmet’in oğlu nasıl CHP’li oldu?

    Ferdi Zeyrek’in siyasi hikayesi siyasetteki sosyal değişimi de anlatıyor. Eski sağ, muhafazakar esnafların çocukları üniversiteye gidiyor, sekülerleşiyor, eşrafın dilini bilen bu yeni nesil CHP statükosunu delip, kendine alan buldukça da 78 yıldır hareket etmeyen kayaları hareket ettiriyor.

    İsrail-İran savaşında hahamlar cephesi

    İsrail, İran’a yönelik son operasyonuna “Mivtza ʿAm ke-Lavi” adını verdi. Bu ifadenin tam karşılığı “Aslan Halkın Operasyonu”dur aslında. Ancak operasyonun İngilizce çevirisi, özgün anlamını tam da yansıtmayan bir şekilde “Rising Lion” (Yükselen Aslan Operasyonu) olarak duyuruldu. Operasyon ismini, Tevrat’ın Sayılar kitabındaki 23:24 pasajında geçen “İşte, aslan gibi yükselen bir halk” ifadesinden almakta. Bu ifade, geleneksel Tevrat yorumlarında İsrail halkının gücünü, dirilişini, direnişini ve savaşçı karakterini simgeler. Dolayısıyla operasyon ismi, yalnızca bir tehdit mesajı değil, aynı zamanda güçlü bir dini ve millî kimlik vurgusu da taşımaktadır.

    Resmi meal, resmi din görüşü

    Meal ve tefsir yasaklanmasını isteyen belli cemaatler görmezlikten gelinemez. Son 10 yılda maalesef “İmam hatipçi” Yeminliler Grubu bugün mevcut iktidarın kubbesini oluşturmuş, bu kubbenin dört fil ayağını teşkil eden dört kalabalık cemaatle dini hayatı, İslami tefekkür ve sivil alanlardaki faaliyetlerin neredeyse dörtte üçünü ellerine geçirmiş bulunmaktadırlar. Demokrasinin “seçmen desteği” bu beşli koalisyonun hükümetçe korunması sayesinde demokratik oportünizme dönüşmüş bulunmaktadır. Bu cemaatlerin din anlayışı mitolojik ve mistik anlatı ve hurafelere dayanmaktadır.

    Özgür Özel’in imtihanı

    Özgür Özel’in bu kritik dönemeçteki en büyük avantajı, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından gösterdiği yüksek performans. Muhtemelen ne muarızları ne de taraftarları ondan böylesine başarılı bir performans bekliyordu. Hâlihazırda Özel’in eli güçlü olduğundan partisinin dar kalıplarını biraz daha zorlayabilir. Hem partisi hem de ülke için doğrusu da bu olur.

    İsrail siyasetinin yeni yıldızı: Hadar Muchtar

    İsrail’de çok ciddi bir hayat pahalılığı var. Hadar Muchtar, TikTok’ta market fişlerini göstererek öfkesini dile getirdiği videolarıyla ün kazandı. Ardından kendi partisini kurmayı denedi. “Gençlik Ateşi” adlı bu girişim, gençlerin yaşadığı özellikle ekonomik sıkıntıları dile getirmeyi hedefliyordu. Ancak seçim barajını geçmeyi başaramadı.