TÜM YAZARLAR

Devamı

    Zaman kendi insanını bulmuştu, kalkmalı ve yürümeli

    Sırrı Süreyya Önder’in yaşadığı bir insanın hastalanması değil. Bu bir barış yürütücüsünün duraklamasıdır. Böylesine devasa bir sorunu omuzlamak ve kendi lisanı ve lisan-i haliyle milyonlarca insanı bu hikâyeye ortak etmeyi başarmak herkese nasip olmayan bir değerdir. Önümüzdeki bir iki aya sıkıştırılmış bu takvimde, bazen günlere değil saatlere bile ihtiyaç varken, yokluğunu kabullenmek mümkün değil. Bu, bir abartı değil. Bu, zamanın kendi insanını bulmasıdır.

    Bu işin Sırrı

    Aynı anda Öcalan’ın, Kandil’in, Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, muhalefetin güvenini sağlamış olmak, DEM Partili ya da AK Partili başka biri anlatsa ihanet, suç, terörle işbirliği, devletle işbirliği gibi gelecek işleri televizyona çıkıp halka anlatabilmek, en sert topları, en radikal çıkışları göğsünde yumuşatmak büyük bir yetenek.

    1969’da Cumhuriyet Lisesi: “Boykot candır”

    Ortaokuldaki “Cola boykotu”nun ardından öğretmenlerin 1969 “TÖS Boykotu”nu yaşıyoruz. Bugün iktidarın “Proje” okullarındaki sürgünlere karşı boykot yapan Ankara Cumhuriyet Lisesi’nde, 56 yıl önce… Derse girmemenin zaten “can” olduğu günler. Biraz “tadımızı kaçıran” ama çaktırmadan kaytarabildiğimiz Cola boykotundan da farklı. Onda gâvura kızıp -arada- “oruç” bozmak caiz gibi. Lâkin ikincisi ayan beyan “boykot kırıcılığı”.

    Sırrı Süreyya Önder: Bir önyargı parçalayıcısı…

    Samimiyet, sahicilik ve iyilik elele verip “ete kemiğe büründük, Sırrı diye göründük” diye halay tutsalar yeridir... İhtiyacımız olan şey, Sırrı Süreyya Önder’vari bir samimiyet ve sahicilik... Böyle olunca, düşünce ayrılıkları bâki kalır ama, bunlar göz oyma nedeni olmaz...

    Harvard, Trump’a karşı nasıl direniyor?

    Trump; Filistin göstericisi öğrencilere yeterince müdahale etmediği ve azınlıklara yönelik pozitif ayrımcılığa son vermediği için Harvard’ın 2.3 milyar dolarlık federal desteğini kesti, İsrail karşıtı öğrencilerini ihbar etmediği için yabancı öğrenci alımını durdurmak ve vergi muafiyetine son vermekle tehdit etti. Harvard ise 50 milyar dolara varan şahsi bağışlara güvenerek Trump’a isyan bayrağı açtı, hükümetin taleplerini reddeti. Harvard’ın direnişi, toplumsal muhalefeti heyecanlandırdı. Fakat Trump’a karşı mücadele için bu yeterli değil. Harvard’ın elit kurumlara öfkeli geniş kitleleri kapsayacak bir hikayenin parçası olması, İsrail destekçisi bağışçılarının taleplerine boyun eğmemesi, Cemal Kafadar gibi hocalarının arkasında durması da gerekiyor. Aksi durumda Trump tsunamisine set çekmesi oldukça zor.

    İslamcı Kürtlerin dönüşümü üzerine

    Çağrısı genel kabul gören Abdullah Öcalan, ulus devlet, özerklik, kültürel haklar vb. bütün seçenekleri yürürlükten kaldırıp, Kürt hareketinin neredeyse tamamını boşluğa düşürmüşken eski İslamcılar ne düşünüyor? “Başımıza ne geldiyse İslamcılıktan, ümmetten, İslam kardeşliğinden –ve hatta dinden/İslam’dan- geldi” diyen eski İslamcıların bu konuda neler düşündüklerini henüz bilmiyoruz, şimdilik derin bir sessizliğe gömülmüş bulunuyorlar.

    Biletlerini alıp, onları Avrupa’ya biz götürmüştük: Türki Devletler bunu Türkiye’ye nasıl yaptı?

    Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'ın Kıbrıs Rum Kesimi’nde, Avrupa Birliği etkisi ile büyükelçilik açacak olması haberi Türkiye’de tepki ile karşılandı. Bu ülkelerin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü’ne (AGİT) üye olmalarını biz sağladık. Toplantılarına gelmeleri için uçak biletlerini ve yevmiyelerini biz verdik. Ben teşkilat nezdinde daimi temsilci sıfatı ile olayları çok ama çok yakından biliyorum.

    Bir patikaya girmek ve oradan çıkamamak: Narin cinayeti gazeteciliği

    Narin cinayeti gazeteciliği, habercilik açısından problemlerle dolu bir patikaya giren, ona rağmen kamuoyunun onayını ve takdirini kazanan, bir yandan da patikaya uymayan yeni delilleri siyasi-ideolojik mülahazalarla ya da kamuoyu onayını kaybetmek korkusuyla görmezden gelen gazetecilerin öyküsü olarak da okunabilir.

    Sırrı Süreyya’dan Bakan İdris Naim’e şiirle taşlama

    Sırrı Süreyya Önder, ilk Meclis Başkanvekilliği görevini üstlendiğinde onun adına endişelenmiştim. Mükemmel bir yöneticilik yaparak, Meclis Başkanlık kürsüsünde gerçek anlamıyla bir farklılık oluşturdu. Örneğin Meclis kürsüsünden zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yazdığı şiir bir siyasi mizah şaheseri. 2012 yılında, Meclis Genel Kurulu’nda, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hakkında CHP’nin verdiği gensoru önergesi üzerinde konuşan Sırrı Süreyya Önder (ki o dönem BDP milletvekiliydi) “Ben bir de Sayın Bakana şiir yazdım, methiye diyebiliriz" dedi ve şiirini okudu: “Kurbanam kalın kaşına/ Taç yakışan başına/Bir gün görmesem ey İdris Naim/Yanarım ataşına”

    Çorum sınavı: skor değil, oyunun ruhu önemli

    Futbol, sadece skor tabelasının soğuk rakamlarından ibaret değildir; sahadaki mücadele, kolektif ruh ve oyunun kontrolüdür asıl hikâyeyi yazan. Amedspor’un Çorum FK ile oynayacağı maç öncesinde, taraftarların beklentisi net: Skor olarak geriye düşmek, hatta maçı kaybetmek bile tolere edilebilir; ancak Amedspor’un oyunun ruhunu teslim etmesi, asla kabul edilemez. Bu maçta Amedspor’dan beklenen, rakibin enerjisine boyun eğmeden, sahada proaktif bir duruş sergileyerek oyunun inisiyatifini elinde tutmasıdır.

    Yavruvatan’da nükseden genetik hastalıklar…

    Ailesi yıllar önce Türkiye’den adaya göçmüş bir tek kız öğrencinin talebinin bu kadar kıyamet koparması, “bugün bir kişi olur yarın baskıya dönüşür” gibi paranoyalarla insanların inanç özgürlüklerini kısıtlamak, Güney Kıbrıs’ta serbest olan başörtüsü ile okuma hakkında karşı bu kadar hoşgörüsüz olmak adalıların hoşgörülü kimliğine yakışmıyor. Bu tarz düşünme hastalıkları Anavatan’da kalmalı. Türkiye, adaya müdahil olmamalı. Onlar kendileri için doğru yolu kendileri bulmalılar.

    Kadrolu Direnişçiler

    Etyen Mahçupyan, Sırrı Süreyya Önder’i çok güzel tarif etmiş. Gerçekten ilaç gibi biridir Sırrı Abi. Onunla her konuda hemfikir olmanız gerekmez, hatta bazen boğaz boğaza da gelebilirsiniz ama yine de sözleriyle, öyküleriyle, anekdotlarıyla ruhunuza nüfuz eder, bir yönüyle iyi gelir size.

    Diyarbakır yolunda Bahçeli

    Bahçeli’nin çok uzun yıllar önce gerçekleşen Diyarbakır gezisini hatırlıyorum. HADEP’li Osman Baydemir’in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu bir seçim dönemiydi. Bahçeli, 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesi, Diyarbakır’a sembolik sayıda taraftarla gelmiş ve sıcak karşılanmıştı. “Çözüm süreci” yeni başlıyordu. MHP çözümün karşı tarafındaydı. AK Parti dışındaki siyasi güçler çözüm projesine güvenmiyor ve desteklemiyorlardı. Bugünden (2025) tamamen farklı bir tablodan söz etmek mümkün.

    Meloni’nin 17 Nisan Washington ziyareti ve İtalya muhalefeti

    İtalya’daki merkez sol olarak tanımlanan Demokratik Parti’nin (PD) lideri Elly Schlein, Başbakan Meloni’nin Donald Trump ile yapacağı görüşme hakkında sert açıklamalarda bulundu. Schlein, Trump’ın, “Dünyanın her yerinden beni arayıp popomu öpmek istiyorlar” şeklindeki sözlerine atıfta bulunarak, Meloni hükümetini hakaretlere sessiz kalmakla suçladı. Schlein, “Trump önce biz İtalyanlara ve Avrupalılara ‘parazit’ diyor, ardından Meloni hükümeti başını eğip sessiz kalıyor,” dedi.

    İmamoğlu operasyonu ve çözüm süreci

    Dinamik bir süreçteyiz, her gelişmenin süreci olumlu veya olumsuz bir şekilde etkileme potansiyeli var. Sürecin ana bir doğrultusu olsa da, siyasi alandaki her bir gelişme süreci hızlandırabilir ya da yavaşlatabilir, sürecin daha fazla ya da daha az sahiplenmesine sebep olabilir. 19 Mart da, bu meyanda, Erdoğan’ın da çözüm sürecine daha fazla sarılması sonucunu doğurdu.

    Kullandığımız takvimin asırlık hikayesi

    Birinci Dünya Savaşı, yıl 1916: “16 Şubat yani Rumi 1332 senesi Aralık ayında, bir akşam geç vakit Genelkurmay İkinci Başkanı (Başkan Enver Paşa) Bronsart von Schellendorf beni çağırttı. Zannedersem Kannengisser Paşa Almanya’ya gitmişti. Yanına girince hiçbir lakırdı etmeden yaverini çağırdı. Yavere 'Ben düşman lisanı kullanmam (yani Fransızca), Miralay Efendi’ye (Herr Oberst) söyleyeceğim şeyleri tercüme ediniz' dedi."

    Nuray Mert’in vedası ya da mayınlı köyde evde oturmak…

    Türkiye, mayın döşenmiş bir sınır köyünde yaşamak gibi. Dün eve giderken yürüdüğün patikada yarın adım attığında bir mayın patlayabilir. Nuray Mert’in “terör örgütü üyeliği” ile suçlandığı ve korktuğu için yazmadığı bir Türkiye kimse için o kadar güvenli olmasa gerek.

    Şizofrenik yurttaşlık

    Bu despotik rüzgardan rahatsız olanların bazıları, DEM Parti vekillerinin Erdoğan’la yan yana gelmesini sert sözlerle eleştiriyor. Oysa şu an Türkiye’de yaşanan iki olay da çok gerçek. Bununla barışık olmak, barış sürecimiz için önemli. Bunun, iktidarın diğer siyasi gündemleri sebebiyle DEM’in/Öcalan’ın/PKK’nin barış masasından uzaklaşmasının beklenmesi rasyonel ve sağlıklı değil. Mevzu siyaset ve dolayısıyla toplum ise ‘Her an yeni bir şey başlayabilir.’ Ötekinin gerçekliğini kabul etmek, iki gerçekliğin birbiri içinde çözünmeyeceğini kabul etmek öfkeli ruh halinden çıkmaya, DEM Parti’ye ve Kürtlere kızmaya son verebilir.

    Çocuklarının ciğerini yiyen ama iyileşemeyenler

    Peki şu çocuklarını yiyen tanrılar Satürn ya da Yunan’daki karşılığı Kronos’un hikayesi nereye vardı? Aslında her zamanki gibi olacak olan yine oldu. Yerime biri geçecek korkusuyla iştahla yiyemediği bir çocuğu karısı Ops tarafından Girit adasına kaçırılıp saklandı ve adını Cumartesi gününe veren Satürn’ün devri kapandı ve Perşembe’ye (jeudi) adını veren Jupiter büyüyüp O’nun yerini aldı.

    Eğer İran, ABD’yi bölgede istemiyorsa…

    Amerika’nın Orta Doğu’ya çökmesi İsrail hariç kimsenin çıkarına değildir. Zaten karışık olan bölge Amerika’nın bölgeye “çökmesiyle” daha da karmaşık hale gelir. Burada İran’ı büyük görev bekliyor. ABD’nin bölgeye gelmemesini istiyorlarsa İran, Arap ülkeleri ile ilişkilerini mutlaka geliştirmeli ve güven vererek özellikle Körfez ülkelerinin ABD himayesinden kurtulmalarını sağlamalı. Arap ülkeleri de İsrail’i memnun edecek tutumlarını bir ölçüde değiştirmeli. Ayrıca ellerindeki petrol kozunu iyi kullanmalı.

    Zaman zaman içinde boykot

    “Tüketim boykotu” ile ilk haşır neşir olmamız ortaokul günlerimizde, “Kahrolsun Amerika” vesilesiyle… Teorisini ilkokulda “Marshall süt tozu” içerek “Yerli malı yurdun malı /Herkes onu kullanmalı”yla yapıyoruz ama esasını, “esaslı tatbik”ini devrimci abilerden öğreniyoruz. Çocuklukta ABD’ye “temel” bağımlılığımız Kovboyculuk oyunu (onda da Kızılderililer’i tutuyoruz zaten) olsa da yaman mesele. Boykot “her şeyle iyi giden” kolamıza karşı zira.

    Şehre gelen bir film olarak çözüm süreci…

    Çözüm süreci, otoriterleşmeyi meşrulaştıran bir işlev görmüyor, tam tersine demokrasiye ve hukuka açılan bir çıkış kapısı haline geliyor. Türkiye’de demokrasi ve hukukun yeni çıpası çözüm süreci. Bunun somut örneği DEM İmralı Heyeti ile Beştepe’deki zirve öncesi ve hemen sonrası yaşanan tahliyeler. Ankara kulislerine göre bu tesadüf değildi, süreç için atılmış adımlardı.

    13 yıl sonra verilen fotoğraf: Bu yaz çok sıcak geçecek

    10 Nisan görüşmesinin siyasal sonuçları en yakın zamanda ortaya çıkacaktır. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, insanların tahliyeleri, hasta, tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması ve PKK kongresinden hemen sonra ciddi hukuksal düzenlemelerin hayata geçmesi hiç kimse için sürpriz olmamalı. Bu yaz bu ülkede çok ama çok değişik siyasal bir atmosfer ile yaşayacağız

    Soykırımın çarkına çomak sokan kadın: Ibtihal Aboussad

    İsrailli gazeteci Yuval ortaya çıkardı; genç yazılımcılar Hint Vanya ve Faslı Ibtihal Microsoft’un 50. Yıl Kutlaması’nda Suriyeli CEO Mustafa Süleyman’ın yüzüne haykırdı. 25 yaşındaki Müslüman yazılım mühendisi Ibtihal Aboussad, sahneye kefiyeh fırlattı ve parmağını kaldırarak Microsoft’un İsrail’in Gazze soykırımına teknolojik altyapı sağlayarak ortak olmasını yüzlerce insanın gözü önünde protesto etti. Filistin’i savunanlar için önemli bir sembole dönüşen Ibtihal Aboussad’ın bu protestosunun arkasında muktedire parmak kaldırma cesareti ve inandıkları veya inanmadıkları şeyler farklı olsa da ayakaltına düşen evrensel insan haklarına ve demokratik hukuk devletine bağlı olan vicdanlı genç insanların dayanışması var.

    Narin cinayetindeki yeni veriler ‘müebbet’ kararını da davadaki gazeteciliği de tuşa getirmiş görünüyor

    Onur Erkan, Serbestiyet’te yayımlanan haber ve söyleşileriyle ilk derece mahkemesinin Narin cinayetinde verdiği müebbet kararlarını ve o dava boyunca neredeyse savcı rolü oynayan gazetecileri epeyce hırpalamıştı; şimdi, adli bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi’yle yaptığı söyleşide ortaya serilen somut veriler bu iki müessesenin (yargı ve basın) sahiplerini çok zor bir pozisyonda bırakıyor. Beşikçi’nin hazırladığı uzman raporu istinaf mahkemesine sunuldu. Bu vesileyle: Narin cinayeti davasında ‘katil aile’ hükmüne mahkemeden önce varan gazetecileri bu noktaya sürükleyen âmiller hakkında neler söyleyebiliriz?

    Kürt sorunu “dini” mi, “seküler” mi?

    Dindar/İslamcı Kürt siyasetçi veya aydınların PKK-DEM’le kurduğu ilişkide ava giden avlanmış, seküler Kürt siyaseti dini ton kazanacağına aksine, dindar Kürtleri sekülerleştirmiştir. “Etnisite veya milliyetçilik” öne geçince din artık dünyevi sorunların çözümünde rol oynayan bir anlam ve yol haritası olmaktan çıkar, şu veya “din dışı” amacın önünde ayakbağı durumuna düşer.

    Tersine laiklik!

    Bugün, söylemde laikliğe atıp tutanları eylemde pek laik bir halde görmekteyiz. Devletin din sözcüsü olmaktan rahatsız olmazken, dinin devletlûlara verdiği emirleri ve yaptığı uyarıları hatırlatmaktan ise korkup, çekinip, tedirgin olup imtina ederek...

    Çözüme yürürken umutlar ve kaygılar

    Türkiye’nin doğusundaki demokrasi arayışlarının elbette ülkenin batısında da yankısı olacak. En kötü barış, en iyi savaştan daha evladır. Değişimin gerçekleşebilmesi için önce değişime inanmak gerekiyor. Kürt meselesindeki çözüm enerjisi, ülkedeki diğer düğümlenmiş noktaların aşılması açısından da bize yeni kapılar açabilir.

    Bunu sana ıslak mendil yapmadı!

    Muhalefetin yüzbinlik mitinglerini görmeyen medyaların şirketlerine dönük boykot da mantıklı ve işe yarayacak bir boykot türü. Ama mesele hızlıca kültür savaşı kulvarına giriverdi, muhafazakâr, yandaş şirket çarpılamaya, zorbalığa, eli meşaleli sürek avına döndü.

    Sahte üyelik furyası: Meğer ailecek AKP’nin “aktif üyesi”ymişiz!

    T24’de dün “Partiye habersizce üye yapılan Faruk Bildirici, AKP'yi AKP'ye şikâyet etti” haberini görünce içime kurt düştü. “Olur olur bal gibi olur”, ben de “e-Devlet”e baktım. Meğer Şubat 2024’den beri eşimle birlikte AKP'nin “aktif üyesi”ymişiz! Hayatımızdaki en münasebetsiz durumlardan biri olsa da… Birçok açıdan çok mânâlı. Peki ne yapmalı? Ki o da ayrı dert.