TÜM YAZARLAR

Devamı

    Kürtler Türkiye’ye ne zaman gelmişti?

    Muhalefeti desteklerken bir çeşit dokunulmazlık zırhına kavuşan Kürtler, Çözüm Süreci ile bu zırhı kaybediyor, iktidara artan öfke, Kürtlere karşı 90’lardan beri görülmemiş ırkçı bir nefretin önünü açıyor, daha da açabilir. Bu tehlikeli nefret, DİSK’in bile iktidar işbirlikçiliğiyle suçlandığı İzmir Grevi’yle görünür oldu.

    74 affının çoktan unutulmuş hikayesi

    Aileler önemli bir militan güç olarak CHP üzerindeki baskıyı artırdılar. Medyayı etkilediler. Anayasa Mahkemesi konuyu kanun önünde eşitlik ilkesi açısından incelemeye aldı.16 Temmuz sabahı mutlu haber geldi. Anayasa Mahkemesi Af Kanununun bütün tutuklu ve mahkumları kapsaması yönünde karar vermiş ve içeride kalanların da tahliye edilmesini sağlamıştı.

    İzmir Grevi: Bir toplu iş sözleşmesinin ötesinde toplumsal bir yüzleşme

    İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin sürdürdüğü grev, yalnızca bir toplu iş sözleşmesi uyuşmazlığı değil; Türkiye’deki sınıf ilişkilerinin, kimlik siyasetinin ve orta sınıfın dönüşen ruh halinin çarpıcı bir ifşasıdır. Grevdeki işçiler ne ayrıcalık istiyor ne de astronomik bir ücret; yalnızca aynı işi yapan ve başka şirketlerde çalışan işçilerle eşit ücret talep ediyorlardı. “Eşit işe eşit ücret” ilkesi savunuluyordu. Toplu sözleşme masası bizzat belediye yönetimi tarafından devrildi. Ardından belediye, hem grev hakkını kriminalize eden bir söylem kurdu, hem de işçileri ve sendikayı hedef tahtasına oturttu.

    Dijital giyotin: Bir sembolik öldürme olarak linç kültürü

    “Linç” kelimesi, 18’inci yüzyıl Amerika’sında yapılan yargısız infazlardan doğdu. Adını, toplu cezalandırmalar düzenleyen sözde yargıç Charles Lynch’ten aldı. Bugün ise o “aman ne demokratik” (!) hayatlarımızın ayrılmaz bir bileşeni. Artık hem zoraki tanıkları hem de aktif katılımcılarıyız. En sert darbeyi alan ise kuşkusuz düşünce ve düşünceyi ifâde özgürlüğümüz.

    Kur’an mealleri tartışmasını kutupsuz düşünmek: yasaksız denetim mümkün mü?

    Bir kısım meallerin içeriği gerçekten “fantastik” diyebileceğimiz boyutta ifadelere sahip. Akademik mealler ile cemaatlerin kendi taraftarları için hazırlattığı mealler dışında, aslında Arapça bilmediği halde farklı mealleri okuyup kendi mealini yazan “amatörler” bile var. Denetleme yasaklamayı ya da kitap imha etmeyi içermek zorunda değil. Yasakçı olmayan denetleme mekanizmaları kurmak mümkün. Mesela bir olası çözüm gönüllü bir sertifikasyon sistemi kurmaktır. Diyanet veya başka yetkili/nitelikli bir kurum, dilbilimsel ve akait standartlarını karşılayan çeviriler için onay belgeleri verebilir

    Emekçi yanlış greve gidince…

    DİSK herhalde daha 1 ay geçmemiş 1 Mayıs’ta edilmiş büyük laflara, meydanlarda CHP’lilerle birlikte söylenmiş devrim marşlarına güvendi. Ama karşısında İzmir Belediyesi’nin hizmetlerinin aksamasının siyaseten iktidara yarayacağını söyleyen CHP’lileri ve muhalifleri buldu. 1 Mayıs’taki devrimci heyecan bir ay sonra yerini İzmir’de Tuncelili işçi sürek avına bırakmış. Aslında bu tarz bir solculuğun hubbu Marx’tan değil, buğzu Erdoğan’dan olduğu anlaşılıyor.

    68 Kuşağı’nın son annesi Perihan Kutlar’a veda

    1968 döneminin hareketli günlerinde Ankara’daydık. Gösterilere, toplantılara, mitinglere katılıyor, gençlik hareketinin enerjisine ortak oluyordu. 12 Mart 1971’de askerler yönetime el koydu. Başbakan Demirel istifa etti. Ankara’da, askeri cuntaya karşı direniş giderek yaygınlaştı. Ardından tutuklamalar başladı. Perihan Kutlar’ın kızı Merih de tutuklananlar arasındaydı. O bütün bu hukuksuz uygulamalara direndi. Hapishane görüş odalarında, mahkeme salonlarında, günleri geçti.

    İnsan ne yerse

    Dücane Cündioğlu, “Tarhana çorbası içiyor adam, yani her tarafı Heidegger olsa ne olacak? Dürüm yiyor adam, Hegel anlatsa ne olacak?” demiş. Tahmin edilebileceği gibi bu sözler tepki almış, haklı olarak biraz da tiye alınmış. Cündioğlu’nun ifadelerini şakayla karışık bir mübalağa olarak mı saymalıyız? Yoksa Türkiye’de felsefenin durumuna ilişkin sıklıkla yinelenen şikayetlerin bir varyasyonu olarak mı görmeliyiz?

    Kürt düellosunda penaltılar konuştu: Vanspor’un zaferi ve taktiksel çıkmazlar

    Vanspor galibiyeti aldı, ancak maçın asıl kazananı, taraftarların iki takımı aynı duyguda buluşturma çabasıydı. Penaltılarla biten bu düello, futbolun sadece skor olmadığını, aynı zamanda bir duygu ve taktik sınavı olduğunu bir kez daha hatırlattı.

    Tarihten ders çıkarmak mümkün mü?

    Rusya Ukrayna’ya Şubat 2022’de saldırdığında Avrupalıların ilk tepkisi Putin’in yayılma emellerini kursağında tutmak, Ukrayna’yı fethetmesi engellenmediği takdirde Hitler gibi bütün Avrupa’yı ele geçirmeye çalışacağı yolundaydı. Avrupalıların ilk refleksi Eylül 1938’de toplanan konferansta Almanca konuşan eski Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu Südet bölgesinin Nazi Almanya’sına terk edilmesine Birleşik Krallık ile Fransa’nın razı olmasıyla Çekoslovakya’nın parçalanmasına kapının açıldığını hatırlamaktı. Avrupa’lılar Putin’in istediği şekilde Ukrayna’nın Rusça konuşulan bölgelerinin ilhakına göz yummanın Hitler’in Südetleri ele geçirmeye göz yummakla eş anlamlı olacağını ve Putin’in orada durmayacağını düşünüyorlar.

    Güle güle Jose Morinhou!

    Doğrudur geçmişte kupa ve başarılarınız var. Ama biz bugünü sorguluyoruz.Sizi daha da kibirli biz yaptık. Karşınızdakileri küçümsemek sizi büyütmez. Küçültür. Bakınız Ferguson’a. Onun da geçmişinde kupalar var.Fener Beko’nun antrenörüne bakın. Ne kadar mütevazi. Bu onu büyültüyor. İyi antrenörlüğün yanına iyi insanlığı koymak çok mu zordu.

    27 Mayıs Darbesi ile yüzleşebildik mi?

    Bu soruya cevap ararken aklıma hep Yassıada (yeni adıyla “Demokrasi ve Özgürlükler Adası”) geliyor. Bu sorunun karşılığını mekanda bulduğunu düşündüğüm için. Yassıada’yı bir hafıza mekanı olarak koruyabilmiş olsaydık, inanıyorum ki bugün çok farklı bir yerde olacaktık. Burada çok değerli bir deneyim fırsatı kaybedildi. Gerçekleşen şey bir “rant projesi” falan değil, bir iyileşme fırsatının nasıl heba edileceğinin bir örneği. Burası darbelerle yüzleşmek, Türkiye siyasal tarihindeki yaşanan şiddet olaylarını, travmaları anlamaya çalışmak için eşsiz fırsattı.

    Siyasi ehlileştirme aracı olarak “Meâl Yasakları” bumerang mı?

    Süreci yakından takip edenler biliyorlar ki aslında konu meallerdeki hatalar ya da aşırı yorumlar değil. Prof. Dr. Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanı olmasının ardından pek çok tarikat yapılanması harekete geçti, ellerindeki siyaset ve medya gücünü de kullanarak Görmez’in görevini bırakmasına yol açtılar. Bu süreçte “yenilikçi, sapkın, modernist, gelenek karşıtı” olarak gördükleri bir çok ilahiyatçı akademisyen hakkında sistematik yıpratma ve karalama kampanyaları düzenlediler. Mealler üzerinden daraltılan inanç özgürlüklerinin diğer alanlara da sıçraması bu yasayla mümkün hale getirildi.

    Operasyon endişesi, aile içi bölünme, siyasi tercihler: Süleymancıların kısa tarihi

    2019 yerel seçimde, Süleymancılar, İstanbul’da CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na destek verdi. Geçmişinde Süleymancılık olduğu söylenen İmamoğlu’nun kazanması Alihan Kuriş’in cemaatinde büyük bir sevince yol açtı. Dualar edildi, kurbanlar kesildi. Ancak bundan sonra onlara yönelik tavırlar kendini göstermeye başladı. Her an gelebilecek bir operasyon endişesi, bir yandan Süleyman Efendi’nin torunları arasında yaşanan aile içi savaş, diğer yandan cemaat içinden savcılara bilgi aktaran kişilerin olması, Süleymancılara bugüne kadar hiç yaşamadıkları günleri yaşatıyor. Peki, Süleymancılık ya da kendi verdiklerini adla Süleymanlılar kim? Bugüne nasıl gelindi?

    Luis Enrique’nin Pastoral Senfonisi: Futbolun Düşünsel Zirvesi

    Luis Enrique’nin PSG’si, futbolu yeniden düşünmenin ve uygulamanın mümkün olduğunu gösterdi. Bu final, yalnızca bir kupa maçı değil, aynı zamanda futbolun entelektüel sınırlarını zorlayan bir düşünce deneyiydi. Ve bu deney, 5-0’lık bir zaferle taçlandı.

    Siyaset niye demokrasi doğurmuyor ve Avrupa’ya girmek için Türkiye ne yapmalı?

    Günümüzün önemli teorik sorularından biri demokrasinin tıpkı Covid aşısı gibi öyle sanıldığı kadar etkili bir ilaç olmadığının ortaya çıkmasıdır. Bazan olur barış sürecinin bile başarısı demokrasisizliğe rağmen mi mümkün oluyor yoksa bizzat demokrasisizlik sayesinde mi mümkün oluyor diye sormak gerekiyor. Aynı şekilde başarılı bir ülke olmak için demokratik olmak gerektiğine dair varsayımlara artık demokratik ülkeler bile inanmıyor. Türkiye için Avrupa’ya girişin en ekonomik (hesaplı) yolu savunma sanayi devi ve askeri güç olmaktır.

    “Hemme’nin öldüğü günlerden biri” ya da duramamak

    Venedik Film Festivali ve Adana Altın Koza’dan ödülle dönen “Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri” Mubi’de gösterimde. Murat Fıratoğlu’nun 82 dakikalık filmi şiir gibi. Siverek, Urfa ya da Şark hikayelerini büyülü gerçekliğe çeviriyor yönetmen.

    Netanyahu’nun kabusu, Ortadoğu’nun umudu: Trump, İsrail’i satacak mı?

    Sessiz bir gerilim yavaş yavaş büyüyor. Trump ile Netanyahu’nun arası hiç olmadığı kadar kötü. ABD ile İsrail’in çıkarları değişen dengeler nedeniyle artık örtüşmüyor. ABD, Yemen’deki Husilerle İsrail’e haber vermeden ateşkes yaptı, Hamas ile doğrudan görüştü, Netanyahu’nun tehditlerine rağmen İran ile nükleer müzakere masasına oturdu, düne kadar İsrail’in bombaladığı Şam’da büyükelçilik açtı, Şara ile görüştü, yaptırımları kaldırdı. Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanması ve Gazze soykırımının durması için nadir bir fırsat kapımızda: Trump ile Netanyahu arasındaki bu gerilimi büyütmek ve bu kavgayı sistematik bir şekilde beslemek.

    7 ayda bir çıkarılan yargı paketinde adalet aramak

    İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, bugün Meclis’e gelecek 10. Yargı Paketi’nde olanları ve olması gerekenleri Serbestiyet için yazdı: “Bu paket cezaevi nüfusumuzun 410 bini geçerek kapasiteyi 110 bin aşmış olduğunu, benzer nüfusa sahip Almanya’dan neredeyse on misli daha fazla tutuklu ve hükümlüye sahip olarak dünyada en fazla mahpus olan ülkelerin başlarında geldiğimizi görüyor mu?”

    PKK’nın sahiden silah bıraktığının delili…

    PKK’nın silah bırakma ve kendini fesih kararın taktik değil, elle tutulur bir gerçek olduğunun en somut delili MLKP’nin bu kararı eleştiren açıklaması oldu. Cevap Türk soluyla ilişkilerden sorumlu PKK yöneticisi Duran Kalkan’dan geldi. Genel olarak Türk solu için Kürt dostluğu ile AKP karşıtlığı arasında bir tercih yapma anı yaklaşıyor. Büyük bir kısmı için genetik laik hassasiyetler baskın gelecektir.

    Uzak Şehir Mardin

    Uzak Şehir Mardin Dizisinin jenerik müziği De Mardin diziden daha etkili Bestesi Rodrigo, sözleri Sezen Aksu’ya ait, şarkı Firuz’un “Beyrut” şarkısının başarılı uyarlaması. Güftesi hiç şaşırtıcı değil, kopyanın kopyası bizim oryantalizmimiz. Dizinin konusu tam bir fecaat. Aydınlanmacı modern zihin Mardin ve bölgeyi zihninde nasıl resmetmişse, diziye öyle yansıtıyor. Uzak Şehir, Mardin’in hiçbir yerinde, hele merkezde veya Midyat’ta yaşanmayan, yaşanması mümkün olmayan asparagas olayları bütün bir halkın geleneklerini aşağılayarak abartıyor, çoktan kullanma tarihi geçmiş bir modernizmi yüceltiyor. Böyle bir Mardin yok, böyle bir Midyat yok, böyle bir bölge yok!

    Kürt derbisinde dostluk ve adalet kazansın

    Bu final, sadece sahadaki 22 oyuncunun değil, bir halkın, bir kültürün, bir dayanışmanın hikayesi olacak. Batman Petrolspor ile Artı Değer Vanspor, bu maçı bir rekabetten öte, bir kardeşlik seremonisine dönüştürme fırsatına sahip. Haydi, dostluk ve adalet için oynayalım; haydi, bu maçı bir şölene çevirelim!

    Demokratikleşme olmadan barış mümkündür fakat bunu durmaksızın tekrar etmekte bir problem var

    Evet, barış Türkiye’nin mevcut demokratikleşme düzeyinde de mümkündür. Fakat sürekli bunu vurgulayıp demokratikleşme ihtiyacından söz etmemekte ciddi bir problem var. Bu bileşim iktidarın baskıcı rejim inadını görmezlikten gelmek ve üzerinden atlayabilmek için kullanışlı bir araç haline geliyor. Doğru soru şudur: “İktidar neden barış ve silahsızlanma gibi bir imkânı demokratikleşme için bir fırsat olarak kullanmıyor?”

    Kürt Meselesi’nde demokrasi…

    Kuzey Irak’taki Kürtler yüz yılı aşkın bir dönem boyunca sürekli diken üzerinde yaşadı. Bağdat’a ve Şam’a egemen olan Arap yönetimlerinin katliam, işkence, soykırım sayılabilecek eziyetlerine göğüs gerdiler. Onca zorluğa rağmen varlıklarını, kültürlerini ve dillerini korudular. Uzun zamandan beri, çok partili bir rejimle yönetiliyorlar.

    Irak Kürdistanı’ndan Türkiye’deki barışa destek

    Erbil’de, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle ayaküstü, Türkiye’de son günlerde “barışçı çözüm” diye anılan gelişmeleri konuştuk. “PKK burada yok” dediler. Türkiye’deki gelişmeleri merakla izliyorlar. Türkiye’nin huzura kavuşmasının, bu meseleyi çözmesinin bölgeye büyük bir rahatlık sağlayacağına inanıyorlar. Sohbet ettiğim kişiler arasında, Hoşyar Zebari ve Safeen Dizayee gibi Kuzey Irak’ın önde gelen siyasetçileri de vardı. Safeen Dizayee, hâlen Özerk Bölge’nin Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürüyor.

    Said Nursi’yi solcular neden tanımıyor?

    Rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in geçmişinde Risalelerle temas etmiş olması bir skandal olarak karşılandı. Türkiye’de solcu en fazla ikinci sınıf bir Hollandalıdır. Bu söylediklerimin sol-karşıtlığı ile veya dincilik-laikçilik şablonları ile bir ilgisi yok. Hollandalı olmak da kötü birşey değildir. Bu sadece bir durum tespitidir. Sizi bir Cumhuriyet bitkisi olarak bugüne kadar yeşerten talihsizlik yerli halkın henüz Batıyı bilmiyor olmasıydı. İşte o dönem kapanıyor. Said Nursi’ye profesyonel bir eda ile muhatap olmayı beceremeyenlerin Kant’a (Kant literatürüne bile) bir faydası olmadığı gibi kendi toplumlarına da bir faydası yoktur.

    Barışa omuza vermek

    2013-2015’e nispetle daha elverişli bir ortamdayız. Sivil ve siyasi aktörleriyle hepimiz barışa omuz vermeliyiz. Sorumlulukla yol almalı ve barışın bu kez elimizden kayıp gitmesine müsaade etmemeliyiz. Yoksa tarihe karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz.

    Kaybolan “normal”ler ve geriliğe övgü

    Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, küresel gıda üretiminin yüzde 70’i pestisit ve kimyasal gübre içeriyor. Bununla da bitmiyor. Söz konusu çılgınlık, toprak verimliliğini son 70 yılda yüzde 30’dan fazla azalttı. Sanayi Devrimi, dijitalleşme derken teknoloji-bilim-rasyonalizm üçlemesinin bugün ulaştığı nokta itibarıyla bizi kendi fıtratımızla savaşmaya yönlendirdiği zamanlardayız. “Medenîleşme”nin fazlası; velhâsıl “daha iyi”si, “daha standart”ı, “daha verimli”si şimdi bizzat Medeniyet’in altını oyuyor. Yabanlaşmayı-vahşîleşmeyi teşvik ediyor.

    Aslanların sırtlanlara yedirilmesine dair ibretlik bir hikaye

    2014-2016 arasında ekonomiyi yöneten Babacan, Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın tasfiyesinde medyadaki “faiz lobisi” kampanyasının önemli isimlerinden biriydi Ünsal Ban. Hafta sonu, aynı medyalarda bir haber çıktı: “Ünsal Ban, yurtdışına kaçmaya çalışırken yakalandı ve borsa manipülasyonu suçlamasıyla tutuklandı.”

    10. Yargı Paketi’nde olması gereken acil düzenlemeler

    Unutulmamalıdır ki infaz hukuku, adalet sisteminin yalnızca bir boyutudur. Sorunlarımızın temel kaynağı hukuk devletinden çok uzaklaşılmış olmasıdır: Anayasa’nın, kanunların, AİHM ve AYM içtihatlarının dikkate alınmaması, adil yargılama kriterlerinin sistematik biçimde ihlal edilmesi, yargının siyasi taleplere göre karar vermesi, yargılama süreçlerindeki keyfilik, çifte standartlar gibi geçiştirilen sorunlar infaz sistemine de uzanmaktadır. Bu nedenle temel sorunlar üzerinde durmadan infaz sisteminde yapılan düzenlemeler pansuman tedbirden öte geçemez.